12 Eylül’ün Kışkırtıcı ve Şakşakçıları!..

SİNAN ÖN

Kendilerine Milli Güvenlik Konseyi adını veren şebekenin, ‘Yüce Türk Milleti’ hitabıyla başlayan bildiri ile gerçekleştirdiği darbe üzerinden 37 yıl geçti. ‘Atatürk’ün emanet ettiği Cumhuriyet’e karşı gerçekleşen irticai ve diğer sapık ideolojik fikirlere’ yönelik, Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama görevi yerine getirilmişti!

12 Eylül’ün 15 Temmuz ile arasındaki en önemli fark başarılı olmasıdır denebilir. Bir diğer farksa, basında takınılan tavırlar incelendiği zaman görülür. Bugün 15 Temmuz’a karşı bayrak çekenlerin, 12 Eylül’deki tutumları ne kadar ikiyüzlü olduklarını gösteriyor!

Cumhuriyet solda, Tercüman sağda, Milliyet ortanın solunda yer alırken, Hürriyet orta yolcu bir gazete olarak döneme damgalarını vururlar. Bu gazetelerin haberleri, manşetleri, makaleleri incelendiği vakit, darbe öncesi kışkırtıcı, darbe sonrası şakşakçı olarak nasıl bir misyon yüklendikleri ortaya çıkar!

Darbe öncesinde adeta darbeye davetiye çıkaran bir yaklaşımdadırlar. ‘Meclis’te yine havanda su dövüldü’,  Meclis aday, vatandaş iş bekliyor’ manşetleri ile yönetememezlik algısı pompalanır. Siyasi partiler arasındaki sürtüşmeler, 12 Eylül’cülerin ‘kardeş kavgası’, ‘siyasi istikrasızlık’ söylemlerine payanda yapılır.

Darbe sonrası dönem ise, öncesinden tamamen farklıdır. Tabi ki manşetleri en fazla süsleyen, yalakalığın zirve yaptığı, Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyidir. Evren uzun yıllar gazete manşetlerinden inmez. Bir diğer haber konusu ‘sıkıyönetim’in gerekliliği üzerinedir.

Siyasi haberlerde olduğu gibi terörle ilgili haberlede de darbe öncesi ile sonrası arasında taban tabana zıt bir anlayış hakimdir. Öncesinde terör ve teröristler baş aktörlerken, sonrasında gündem biten terör ve yakalanan teröristlerdir.

Gazetecilik açısından bir haberin tam olabilmesi için 5N+1K kuralındaki sorulara haberin cevap verebilmesi gerekir. ‘Ne, nerede, ne zaman, nasıl ve niçin’ meydana geldiği ve ‘kim’ tarafından gerçekleştirildiği belirtilmelidir. Bunlardan biri yoksa haber tam değildir. 12 Eylül haberciliğinin en belirgin özelliği, muğlak ve çelişkili haberlerin sıklığıdır.

Bir diğer özelliği de haberlerinin sunuluş tarzıdır. Özellikle terör haberleri büyük puntolarla ve toplumda yılgınlık oluşturacak şekilde verilir. Böylece darbenin gerekçesi topluma empoze edilir. Ayrıca haberler terör örgütlerinin propagandasını yapacak şekilde abartılır ve terörün amacına hizmet edilir.

12 Eylül öncesi haberler; eylemler, çatışmalar, suikastler, firarlar, örgütler, militanlarla ilgilidir. Hemen hergün ölen ya da öldüren teröristlerin haberleri yapılır. ‘Demirel’in 170 günlük iktidarında 1361 kişi öldü’  haberi bunlardan sadece biridir.  

Dönemin bir başka dikkat çeken yönü, cezaevlerindeki firar haberleridir. Çok sıkı güvenlik önlemleri olan hapishanelerden kolayca kaçılabilmesi, ‘cezaevleri metroya döndü’, ‘tutuklu, gardiyana ‘dondurma ısmarlayacağım’diyerek kaçtı’ gibi haberlerle yansıtılır.

Her eylem haberi terör örgütlerinin propagandası gibidir! Bu terör örgütlerinin reklamından başka bir işe yaramaz. Bununla birlikte her gün 10 kişinin öldüğü’ haberlerine karşılık, yapılan tutuklama haberi, darbenin 6 ay öncesinden derbeye kadar, toplam 7’dir.

Haberlerde olayın nasıl ve nerede meydana geldiği okuyucuya aktarılır. Bu haberin olmazsa olmazıdır. Ancak darbe öncesinde anlatılan detayların okuyucuda bulduğu karşılık, korku ve kaygı olur. Manşetlerde, ‘sağ ve sol örgütlerin üstünlük mücadelesi, Ankara Hasköy’de son 1,5 ay içinde 7 kişinin ölümü ile sonuçlandı’ gibi haberlere sıkça rastlanır.

Manşetlerdeki ölü ve yaralı sayısına bakıp da korkuya kapılmayan yok gibidir! ‘10 kentte 22 kişi öldürüldü’ haberinde olduğu gibi, ölü sayılarının iri puntolarla manşetlere çekildiği haberler korku ve kaygıyı yaygınlaştırıp, darbeye gerekçe oluşturulur.

12 Eylül sonrası haberler ise birden bire değişir. Artık teröristler figüran, sıkıyönetim komutanları kahramandır! Teröristlerin öldürdüğü insanlardan, firar eden mahkumlardan bahsedilmez. Öldürülen ve tutuklanan teröristler gündemdedir. Bu dönemde haberler tersyüz olmuş gibidir. ‘7. Kolordu bölgesinde 287 kişi 29 silahla yakalandı’  haberlerine geçilir.

Haberlerdeki dil de ortaktır. Devrimci veya vatanseverler militan, terörist, anarşist, eylemci olur. Darbe öncesi zirve yapan terör haberleri darbeyle birlikte, ‘anarşi ve terör olayları her ay azalıyor’ şekline dönüşür. Terör kurbanlarının sayıları ile atılan manşetler, yakalanan veya öldürülen teröristleri konu edinmeye başlar.

‘Kardeş kavgası’nın tarafları olan sağ ve solun, basındaki iki temsilcisi Tercüman ve Cumhuriyet gazetelerinin yayın politikaları da oldukça ilginçtir. Aynı olayları bile kendi siyasi görüşleri doğrultusunda, farklı açılardan yaklaşarak aktaran bu gazeteler sergiledikleri tavırla kutuplaştırıcı bir rol oynar.

Bu durum objektif basın ve meslek ahlakı açısından vahimdir. Gözler farklı görür, zihinler farklı çalışır, eller farklı yazar! Sağcı ya da solcuları daha cani veya daha masum göstermek adına hırslar bilinçlere hakim olur. Cumhuriyet’e göre ülke sağ teröre, Tercüman’a göre ülke sol teröre teslim olmuştur!

Dönemin baskın gazetelerinin manşetleri darbeye ve darbecilere nasıl baktıklarını gösterir. 12 Eylül’e en açık desteği Hürriyet verir. Daha darbe olmadan 10 Eylül’de yayınlanmaya başlayan ‘Lider’ başlıklı yazı dizisi, orduya davetiye niteliğindedir. Sadun Tanju imzalı bu yazılar haricinde, Hürriyet’in yaklaşımı ibretliktir.

13 Eylül’de, ’27 Mayıs’ta TSK ilk uyarısını 20 yıl önce yapmıştı’, ’12 Mart’ta ikinci uyarı 11 yıl sonra geldi’ ve ‘27 Aralık 1979’da uyarı mektubu ve birliğe çağrı’ haberleri, gazetenin sadece 12 Eylül’ü değil önceki darbeleri de desteklediğini gösterir. Aynı günün manşetinde ise; ‘Terörün sonucu: Yönetim Milli Güvenlik Konseyinde/ Atatürk yolunda devam’ ifadeleri yer alır.

Bu gazetelerde yayınlanan makaleler de dikkat çekicidir. Cumhuriyet gazetesinden Oktay Akbal darbeyi, ‘kaçınılmaz bir hareket’ olarak nitelendirir. Uğur Mumcu’ya göre de; ‘yağmurun yağması gibi doğal bir olaydır’ TSK’nın müdahalesi! Bu arada ‘Cumhuriyet’i koruma ve kollama’ görevine soyunan askerlere ‘akıl verme’ ve ‘darbeyi yönlendirme’ telaşındadır Mumcu!

Milliyet,  Darbe destekçiliğini başyazılarında net bir şekilde ifede eder. ‘Toplumda kışkırtılmış olan ayrılıkçı duyguları, çağdaş Atatürk milliyetçiliği içinde eritmek gerektiğini’ söyleyerek ‘çözüme’ ortak olur! ‘Demokrasi için 12 Eylül’ün başarısı şarttır.’

Milliyet yazarları oldukça heyecanlıdır! Yılmaz Çetiner; ‘yahu dünya varmış’, Refik Erduran; ‘Türkiye’de iktidar yoktu ki alınsın’ diyerek şakşakçılıkta yarış ederler.  Oktay Ekşi ise; hırsızın hiç suçu yokmuş gibi, siyasi parti liderlerini suçlar.

12 Eylül öncesindeki kışkırtıcı tavrı ile askere davetiye çıkarma konusunda rakip tanımayan Hürriyet bu tavrını darbe sonrası şakşakçılığa soyunarak devam ettirir! 15 Eylül başyazısı, ‘dalkavukluğun’ zirvesidir. 12 Eylül, ‘Atatürk Türkiyesi’nin temeline çakılan çividir’ denir.

Çetin Emeç darbeyi, ‘vahşet hamurundaki zerafet’ olarak tasvir eder. Demokrasi isteğinin ülkeyi ‘kakorasi’ye götürdüğünü iddia eden Emeç, bugün ölüm yıldönümlerinde ‘demokrasi şehidi’ olarak anılmaktadır!

Tercüman gazetesi Güneri Civaoğlu ile ‘Tercüman taraftır’ diyerek tavır alır. Tabi ki bu taraflık halktan, siyasetten, sivilden yana değil darbe, asker, silahtan yanadır! Civaoğlu zor bir sorumluluk yüklenen Türk ordusuna ‘Allah’tan yardım dileyerek’ yazısını tamamlar!    

Güç ve kudret önünde kalemleri, haberleri ile esas duruşa geçenler, 15 Temmuz başarılı olsaydı ne yaparlardı acaba? Allah bilir ancak ‘yaptıkları yapacaklarının teminatı’ gibi duruyor. Bu gazete ve yazarlar için ahlak yok! Bizim de bunların boş laflarına  karnımız tok! 15 Temmuz müslümanlarındır, 12 Eylül veya bir başka darbe ‘kışkırtıcı ve şakşakçılarının’ değil!