“11 Eylül'den geriye ne kaldı” sorusuna verilecek cevap aynı zamanda ikiz kulelerin “uçaklanması”nı kimin gerçekleştirdiğine dair daha net fikir sahibi olmaya yardımcı olur. Rusya'nın artık küresel rekabette ben de varım türünde kafa tutan tavrını o günlerden Amerikan derin devletinin görmemesi mümkün değildi. Artık iki kutuplu olmasa da “bir buçuk kutuplu” bir dönemin başlamış olmasının ABD'yi yönetenler için sürpriz olmadığı açık.
Aslında Rusya'dan çok Çin'in kuşatılmak istendiği ve bunun için de 11 Eylülün kullanıldığını aklı başında herkes görebilir. Muhtemel rakiplerini kuşatmak için dünya hakimiyet teorilerinin hemen hepsinde stratejik hakimiyet alanı sayılan ortadoğuya yerleşmesi 11 eylülün Amerika'ya en büyük hediyesi.
11 Eylülün stratejik sonucu, Amerika'nın muhtemel rakiplerini kuşatması, bağımlı olduğu enerji kaynaklarını ele geçirmesidir. Amerika'nın asıl hedefi Çin'in kuşatılmasıdır. Bu anlamda Rusya'nın askeri güç olarak ayağa kalkmasını Amerika Çin'e karşı kullanmak isteyecektir. Şangay İttifakı etrafında oluşan Çin Rus ittifakı aslında Rus-Çin çekişmesini üstüne örtü serse de bu gerilim Amerika açısından yeni stratejik dengeler için elverişli bir imkana dönüşebilir.
Olayın stratejik boyutu bir yana “terörle küresel savaş” adı altında yürütülen kampanyanın hem Ortadoğu ve hem de başta batılı toplumlar olmak üzere tüm dünya için anlamı üstünde durmak gerekiyor.
Terörle savaş adına başta teörize edilen İslam dünyası oldu. Batının hafızasında yatan önyargılar harekete geçirilerek her türlü vahşet meşrulaştırıldı.. Medya, sinema, basılı yayınlar devreye sokularak İslam dünyasına karşı öfke harekete geçirildi. En iyimser yaklaşımla bile “her Müslüman terörist değildir ama her terörist müslümandır” formülasyonuna ikna edilen batılılar İslam dünyasına yönelik her türlü saldırıyı desteklemeye, meşrulaştırmaya hazır hale getirildi.
İslam dünyasının terörize edilmesi tek boyutlu bir savaş propagandasından ibaret değildi. Öyle olsaydı haklı haksız bir savaş varsa bu tür propaganda makinesinin devreye girmemesi sürpriz olurdu. Ancak asıl terör kampanyasının hedefi Müslümanların Müslümanlık anlayışı oldu. Yani terörle mücadele adına Müslümanların İslam anlayışları, algıları terörize edilmiş olması nedense üstünde pek durulmaz.
Şöyle bir bakalım, Amerikan değerleri, küresel hegomanyanın sistemik ve ideolojik aygıtlarıyla Müslümanların kurdukları ilişki bu süreçte nasıl bir yöne evrildi? Irak'ta, Afganistan'da Amerikan bombalarının söndürdüğü ocaklardan yükselen acılar, Amerika'nın silahlı yüzüne duyulan öfkenin dışında ne türden bir dönüşüm yaşanmaktadır? Küresel kapitalizme karşı, liberalizmin göz boyayan değerlerine ve hayat tarzlarına karşı İslam dünyasındaki siyasi ve entelektüel çabalar adeta bastırıldı. Tüm bunların 11 Eylülle birlikte gökten inmediği malum. Ancak bu süreçte siyasal ve toplumsal anlamda Müslümanların zihinleri adeta terörize edilerek Amerikan değerleri özendirildi. Kendi değerlerine yabancılaşan, medeniyet birikimini küçümseyen kadrolar güçlendirildi. Sağ-muhafazakar tutum liberal enteljansiyanın yedeğinde İslami kaygıların, iddiaların yerine geçirildi.
Eski Sovyet cumhuriyetlerinde panayır devrimleri küresel sisteme entegre için desteklenirken oluşturulan görece demokratik ortam kitlesel desteği sağladı. Diğer tarafta despotik Ortadoğulu yönetimler altında İslam algısını değiştirmek, medeniyet iddiasından vazgeçmiş bir vicdan meselesi haline indirgenmiş din anlayışı teşvik edildi. Bunun peşi sıra evrensel olduğu ve de Amerika'nın temsil ettiği değerler, sistemler idealize edilerek, Müslümanların varoluş şartı olan değerleriyle mesafe konmaya çalışıldı. Görece daha demokratik, batıya açık toplumlarda ise bu çok daha aleni biçimde yine muhafazakar iktidarlar eliyle gerçekleştirildi.
Teröröle küresel savaşın bir başka mağduru da bizar batılı toplumlar oldu. Bir yanda terör korkusuyla terörize edilen kitleler zorunlu olarak yeni sömürge savaşına destek verme durumunda kaldılar. Korku batılı toplumların hayatının bir parçası haline getirilerek toplumsal paranoya oluşturuldu. Öylesine güçlü bir korku oluşturuldu ki, gerçekler ortaya çıktığında bile hatadan dönmeyecek kadar şartlandırıldı.
Müslümanlara karşı terörize edilen vicdanlar artık her türlü vahşeti meşrulaştırabilir, kabullenebilir duruma getirildi. Çizgi filmlerden, siyasal söylemlere kadar her türlü İslam karşıtı eylem desteklenir hale geldi.
Kitlelerin terörize edilmesi kendi çıkarını önplana koyan, günlük hayatın lükslerini kaybetmemek için haritada yerini bilmediği cografyalarda katliama onay verme suçuyla yüzleşmekten kurtulma imkanı verdi. Batıda yaşayan insanların bencillikleriyle yüzleşmeleri ertelenerek vicdani bir rahatlama yaşamaları sağlandı.
11 Eylül sonrası “terörle küresel savaş” stratejisi Müslüman dünyayı terörize ettiği kadar batılı kitleleri de terörize ederek vicdanlarını köreltmeye çalıştı. Bu sonuç bile her iki dünya için bir insanlık suçudur.
YENİ ŞAFAK