28 Şubat ve 12 Eylül günleri, darbeleri lanetlemek için bir vesile oldu artık.. 27 Mayıs unutulmaya başlandı, 12 Mart’ta ne olduğunu ise çoğu kimse bilmiyor bile..
Ama 28 Şubat’ın külleri hâlâ sıcak. 12 Eylül’ün de öyle. Tanıklar ve sanıklar hâlâ sağ.
1000 yıl sürecek diyorlardı, 10 yıl bile sürmedi. 12 Eylül’ün “beşli çete”si şimdi nerede? 28 Şubat’ın Post Modern darbecilerinin sesi niçin çıkmıyor?. Hani irtica öncelikli tehditti?. Asıl tehdidin kimler ve ne olduğu şimdi artık daha iyi anlaşılıyor.. Karadayı’nın, Çevik Bir’in sesini duymak istiyoruz.. Koman’dan açıklama bekliyoruz. JİTEM var mı, yok mu? Haydi Güven Erkaya’nın mezarına gidin.. Ağlayın.
Fişlemeler, brifingler, andıçlar, muhtıralar, telefon dinlemeler, tehditler.. Akreditasyon işlemleri, “Yeşil Sermaye” dedikleri Anadolu sermayesine karşı caydırma, yıldırma, baskı operasyonları.. Devlet terörü denebilecek uygulamalar arkası arkasına geliyordu.
Çiller’den açıklama bekliyoruz. “Kazığa oturtulacaklar”dan Meral Akşener’den de.. Hep yazıyorum. O dönemin cumhurbaşkanları, Meclis başkanları, başbakanları, İçişleri bakanları, Milli Savunma bakanları, MGK genel sekreterleri, MİT müsteşarları, Emniyet genel müdürleri, olağanüstü hal valileri, riskli bölgelerin emniyet müdürleri, Genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanları hepsi konuşmalı.. O dönemde yaşananları, bilmezden, görmezden, duymazdan gelme hakları yok. Herkesi fişlerken, herkesi dinlerken bütün bu olanları bilmezden gelemezler..
Bu yarım milyonu bulan darbe planı ve casusluk, derin devlet evrakları oluşturulurken, yüzlerce personelin aylarca çalışması gerek.. Bu kadar kişi, bu kadar zaman bu işlerle meşgul olurken sorumlular neredeydiler, ne yapıyordular?.
Haksızlıklar karşısında susanlar, bu cinayetlere yardım ve yataklık etmiş, suça iştirak etmiş sayılırlar. Zulm ile abad olunmaz.. Bu işe tanık olanların ve susanların hiçbiri “sütten çıkmış ak kaşık” değil.
Susurluk bu anlamda bir milad oldu ve hâlâ Susurluk gerçeği tam anlamı ile aydınlatılmış değil. 28 Şubat süreci bir muhtıra ile başladı. Yıl 1997. 14 yıl olmuş. Bu kez darbe için bahane Sincan’daki Kudüs gecesi idi.. 3 Kasım 1996 Susurluk kazası ile zaten ortam gerilmişti. 30 Ocak 1997’de Sincan’da Kudüs Gecesi düzenlendi ve şehrin içinden tanklar geçti. Arkası da çorap söküğü gibi geldi.. Refahyol gitti, yerine, askerlerin desteklediği, Demirel tarafından kotarılan ANASOL-D Hükümeti kuruldu.. “Bizim iyi çocuklar”a, “Beyaz Türkler”e gün doğmuştu..
Sonra neler olduğunu artık çoğu kimse biliyor.. Haberal adını o zamanlar duyduk.. Ecevit’le Sezer arasındaki çekişme ekonominin çökmesine sebeb oldu ve ardından Ecevit’in öldürülmek istendiğine ilişkin iddialar hâlâ tartışılıyor. Olaylı hapishane baskınları ve yeniden yükselen terör dalgası..
Bu günlere nasıl geldik. Ondan sonrasını biliyorsunuz. AK Parti’nin kuruluşu, Gül’ün Cumhurbaşkanı olması ve derken e-muhtıralar, Şemdinli’de yaşananlar, Özden Örnek hatıraları, Ergenekon, Balyoz davaları, gelinen noktada Casusluk davası.
Şimdi eskinin kör ve kısır tartışmalarından, derin yapıların sırtımıza yüklediği kamburlardan kurtulan bir Türkiye var bugün. Anayasadaki önemli değişikliklerin ardından ekonomi ve hukuk reformu, yargıdaki ıslahat hareketi ile Türkiye artık “hasta adam” olmaktan, “oltayı yutmuş balık” olmaktan kurtulmuş bir ülke.
Bu uzun yolculuğun henüz başındayız.. Ama artık geri dönüş mümkün değil. Derin çeteler ve darbeciler sanık sandalyesinde oturuyor bugün. Birkaç ay sonra seçim var. Ardından kapsamlı bir anayasa değişikliği. 2011 yılı Türkiye için bir milad olacak..
Belki, 2011’in 2. yarısında sıra 12 Eylül ve 28 Şubatçılara da gelecek..
Darbeciler Kuzey Afrika’da esen rüzgarlara bakıp, darbe yapamadıkları için şükretmek durumundalar. Çünkü bugün onların durumları kaçacak yer bulamayan Kaddafi’ye, ya da Mübarek’e benzeyecek. Dünya kendilerini lanetliyor olacaktı..
Neyse ki bin yıl sürmeden bitti. Bin yıl değil birkaç yıl daha devam etselerdi birbirlerini yemeye başlarlardı. Ecevit’in başına gelenleri hatırlayın.. Şimdi, ortaya çıkan belgeler, orduda binlerce subay ve yüzleri bulan generali, emekli etmeyi ya da içeri atmayı planlamışlar.
28 Şubat’ın yıldönümünde bir kez daha darbeleri ve darbecileri lanetliyoruz.. Terör ve yoksulluk onların başımıza bela ettiği iki sosyal hastalık olarak hâlâ ülkemizin ön önemli sorunlarının başında geliyor.. Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyenlerin kirli oyunları böylesine ortaya çıkmışken, herkesin bu konuda son derece dikkatli olması gerek. Bu seçimler o anlamda önemli bir fırsattır diye düşünüyorum. Selam ve dua ile..
YENİ AKİT