Gökhan Özcan / Yeni Şafak
101. yılın ilk gününde
Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında... Önemli bir dönüm noktası... Bugün bölgemizde yaşananlar, milletler için istiklalin ne kadar önemli olduğunu daha da aşikar kılıyor. Bunun değerini bilmek, her türlü uluslararası meselede bu bilinçle hareket etmek, tavır almak lazım...
Bu tür tarihi kavşakları dönerken geçen yılların bir muhasebesini yapmayı da ihmal etmemek borcundayız. Dünya ahvali zihin olarak kendimizi sürekli tazelememizi sürekli kılıyor. Artık ezbere dönen birtakım havalı ama içi dolmayan söylemleri sürekli tekrar etmek bizi güçlü kılmıyor, yeni zamana, yeni durumlara gerçekçi biçimde bakmak, yeni ihtiyaçlara uygun bir dil ve strateji inşa etmek gerekiyor.
Mesela yüz yıldır bir ideal olarak benimsediğimiz Batılı değerler, bugün artık bütün dünya için ama özellikle bizim coğrafyamız için son derece tartışmalı bir hal almıştır, bunu görmemiz lazım. Aslına bakılırsa, yüzyılın başından beri Batı’dan gelen şeyleri benimserken, çocuklarımıza okullarda bunları birer ideal, birer hedef olarak gösterirken çok esaslı bir muhakeme yapma ihtiyacıyla hareket etmedik. Bugün Batılı değerler diyerek etiketlediğimiz ideal paketinin aslında sandığımız kadar objektif ve evrensel bir hüviyette olmadığı, Batılı zihniyetin bir nevi nalıncı keseri gibi dünya meselelerinin gidişatını kendine yontmak için kullandığı tekerlemelerden ibaret olduğu her yaşanan yeni olayda bir kez daha ortaya çıkıyor. Aslında gözümüze batar hale geliyor demek lazım; çünkü bu sözünü ettiğimiz yüzyıl boyunca Batı bu tür kendine yontma operasyonlarını, söz konusu değerleri kirli söylemine alet etmekte zerre kadar sakınca görmeden defalarca yaptı. Mısır’da, Cezayir’de, Hindistan’da, Avustralya kıtasında, Latin Amerika’da ve daha bir çok yerde...
Burada Batılı değerler derken, değerlerin muhtevasından söz etmediğim herhalde anlaşılmıştır; Batılı odakların, Batılı zihinlerin bu değerleri ifade eden kavramları anlama ve kullanma biçimlerinden söz ediyorum elbette. Batılı zihniyet bu değerleri, taşıdıkları muhteva bakımından kendileri için bir saklı hak, kendileri gibi olmayan toplumlar ve coğrafyalar içinse yaptıkları her türlü pisliğin kılıfı olarak görüyor. Bu ikiyüzlü tavır, onlarca kez kanıtlanmış bir dünya gerçeği maalesef... İşte İsrail’de yaşananlar... Gazze’de bugüne kadar çiğnenmemiş insani sınırlar bile çiğnenerek, binlerce çocuğu bile isteye katleden, bütün dünyanın gözü önünde soykırım gerçekleştiren bir terör devleti, bırakın diplomatik bir engelle karşılaşmayı, Batılı güçler tarafından açıkça kollanıp şımartılıyor.
Peki 100. yaşını doldurmuş bir Cumhuriyet olarak biz neresindeyiz bu tablonun? İnsanlarımız meydanları doldurarak İsrail’i tel’in ediyor, devlet makamları belki de bir yönetim olarak en sert tepkileri veriyor. Ancak yarın bu olayın tozu dumanı dağılsa, okullarımızda çocuklarımıza birtakım evrensel ve insani ilkeleri Batılı değerler diye anlatmaya devam edeceğiz. Bu millet Milli Mücadele’yi bu işgalci ve emperyalist Batılı güçlere karşı vermemiş, topları, tüfekleri, gemileriyle bu Batılı güçler vatanımızı işgale kalkışmamış gibi hareket edecek, ders kitaplarımızda Batı’nın bu karanlık yüzünden söz dahi etmeyeceğiz. Hem de her şey bu kadar aşikarken...
Bu böyle olmamalı... Ders kitaplarımıza, her seviyeden eğitim müfredatımıza, Batı’nın artık saklanamaz hale gelen karanlık emperyalist yüzünü anlatan etraflı muhtevayı mutlaka eklemeli, çocuklarımızı bu aşikar gerçekten habersiz yetiştirmekten vazgeçmeliyiz.
Tarihi birtakım maksatlı kurgulardan kurtaramadığımız için bugünü de dosdoğru masaya yatıramıyoruz. Bunda aldığımız eğitimlerin büyük payı var.
Türkiye’de propaganda dili, resmi tarih söylemi okullarda halen ders olarak okutulurken, tarihi gerçekler ancak özel bir gayretle öğrenilebiliyor. Bugün o mesele ile ilgili tek bir sayfa bir şey okumadan, “filanca mesele bizi ne ilgilendiriyor” gibi aymazca laflar edenler, adına ‘milli’ dediğimiz eğitimin kahırlı bir sonucudur.
Çocuklarımızdan dünya gerçeklerini saklayarak, beş para etmez, iki yüzlü, yani standart Batılı zihniyetin maskesini düşürmeden yola devam edeceksek, taşların bağlandığı köpeklerin salıverildiği bir dünyada işimiz çok zor olur.
101. yılın ilk gününde bizim muhasebemiz bunu söylüyor.