100. Yıl Marşı: Self-oryantalist kafadan ancak bu kadar!

Fazıl Say’ın 100. Yıl Marşı ilkokul müsamerelerinde dahi okunacak kıvamda değil. Sözlerinde hiçbir derinlik bulunmadığı gibi beste ve kompozisyon “Self-oryantalist bir kafadan ancak böyle bir şey çıkar.” dedirtiyor.

Mehmet Ali Aslan / HAKSÖZ HABER

Piyanist Fazıl Say’ın uzun zamandır hazırlıklarını sürdürdüğü ve dinleyicilerini sürekli “Çok az kaldı, harika bir beste geliyor!” diye heyecana gark ettiği ‘100. Yıl Marşı’ 23 Nisan’da dinleyicinin karşısına çıkmıştı. Aradan geçen beş gün içinde Say’ın bestesi kırık not almaya devam ediyor.

Cumhuriyetin yüzüncü yılı anısına yapılan bu marş için devasa bir bütçe ayrıldığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin projenin sponsorluğunu üstlendiği görülüyor. Fazıl Say’ın sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarına bakılırsamarştan cumhuriyetin 100. yılının yanı sıra 14 Mayıs seçimlerinde de CHP lideri ve cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu lehine bir hava estirmesi bekleniyordu. Ancak yayınlanma sürecinde adeta ‘yüz yılın en iyi marşı’ olarak sunulan ‘100. Yıl Marşı’ yayınlandıktan sonra -zorlama ve Avrosantrik liberal ideoloji yanlısı övgüler bir kenara bırakılırsa- yerini büyük bir hayal kırıklığına ve sessizliğe terk etmiş görünüyor.

Kendinden-müsteşrik kafadan ancak bu kadar!

Yüzüncü yıl marşı için şair Ayten Mutlu’nun 38 yıl önce yayınlanmış şiirini seçen Fazıl Say, belli ki şiirden çok etkilenmiş. Ama sözlerde bir derinlik yok. Besteci, muhtemelen, dinleyenlerde ilkokul müsamerelerinde söylenen şarkılar kıvamında dahi bir duygu bırakmayan şiirin dilindeki Aydınlanmacılığa öykünen vurulmuş. Nitekim beste de tam bu kafada yapılmış. Sözleri kadar bestesi, kompozisyonu ve sahnelenişi de yaşadığı topluma yabancı; self-oryantalist bir kafadan sudur olmuş. Kopya çekmeye dayalı modernleşmenin sığ bir öyküsü gibi.

Sanırsınız 1930’lu yıllardayız. Kemalist rejimin 'muasır medeniyet' politikası mucibince yapılan mûsikî inkılâbına yaranmaya çalışanzamane bestecilerinin bir denemesi hüviyetinde. Medeniyeti kendi toplumuna, kültürüne, örfüne, inancına yabancılaşmakta arayan ve Batı’nın her şeyine öykünen bir zihniyetin ürünü olarak Fazıl Say’dan elbette daha ötesini beklemek beyhude bir beklenti olurdu.

Bununla birlikte orkestrasyon için muazzam olanaklar sunan bu müzik kültürüne yaslanarak çok nitelikli eserler üretmek de mümkündü. Ancak müziğin anlam dünyasına nüfuz etmekten daha çok salt orkestrasyona odaklı olunca ortaya bir ucubenin çıkması da kaçınılmaz oluyor. Nitekim devasa bütçe ve çok iyi bir orkestra ile nasıl kötü şarkı yapılırın örneğini sunmuş Fazıl Say! “Dünyaca ünlü” bir piyanist olmanın güzel eserler yapmaya yetmeyeceğini sergilemiş. Gelen eleştirileri -sanki sadece şiire gelmiş gibi- “Hayır efendim, bu sözler en iyi sözler, en iyi şiir!” diye savuşturmaya çalışırken kendi bestesindeki zayıflığı, akıcılıktan yoksunluğu, artikülasyon sorunlarını görmesi de mümkün olmuyor elbet.

Bir de (ç)alıntı çıkmasın mı?

Düşünsenize bu kadar kötü şarkı yapıyorsunuz; eleştirileri kabul etmeyip yüz yılın marşı olarak sunuyorsunuz ve üstüne üstlük bu kötü şarkının akılda kalan tek bölümü de intihali gündeme getiriyor. Evet, tam olarak marşın “La la la…” kısmı Mehveç Emeç’in Galatarasay için yaptığı “Cimbom’un Sesi” marşındaki “Seni sevdik gönül verdik şanlı cimbomum” kısmıyla tematik olarak aynı. Hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen fanatik bir Fenerbahçeli olarak Fazıl Say’ın, Habertürk’teki köşesinde Murat Bardakçı’nın bugün dile getirdiği bu intihal konusunda ne söyleyeceği merak konusu.

Daha ziyade ideolojik saiklerle öne çıkartılan popüler simgelere günümüzde özellikle dikkat etmek gerekiyor. Sahtekârlık söz konusu ise uyanık kimsenin mumu yatsıya kadar yanıyor. Biraz piyanist olmanın dışında bestecilik iddiasının bazı çevrelerin gaz vermesiyle parladığı tartışmalı bir kişilik olarak Fazıl Say ve benzerlerinin zihin dünyasına karşı müteyakkız durmak, ideolojik ayartmalara ve yapay coşkulara sürüklenmemek gerekiyor.

Yorum Analiz Haberleri

Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?
Spiegel: “İsrail'in üst düzey siyasetçilerini ‘korumanın’ Almanya'nın ‘varlık sebebi’ olduğu düşüncesi feci bir hatadır”