Asem Alnabih / Al Jazeera
Gazzeli bir çocuğun son vasiyeti
On yaşındaki çocukların oyuncaklarıyla oynamaları, resim yapmaları ve arkadaşlarıyla takılmaları gerekir, ölmeleri durumunda bir vasiyetname yazmaları değil...
“Vasiyetim, eğer şehit olursam ya da ölürsem: Lütfen benim için ağlamayın, çünkü gözyaşlarınız bana acı veriyor. Kıyafetlerimin ihtiyaç sahiplerine verilmesini istiyorum. Aksesuarlarım Rahaf, Sara, Judy, Lana ve Batool arasında paylaştırılmalı. Boncuk takımlarım Ahmed ve Rahaf'a gitsin. Aylık harçlığım 50 şekelin, 25'i Rahaf'a ve 25'i Ahmed'e verilsin. Hikâyelerim ve defterlerim Rahaf'a. Oyuncaklarım Batool'a. Ve lütfen kardeşim Ahmed'e kızmayın, lütfen bu isteklerimi yerine getirin.”
Aileden hiç kimse 10 yaşındaki yeğenim Raşa'nın vasiyetinden haberdar değildi; ta ki onu, 30 Eylül'de İsrail'in evlerine düzenlediği hava saldırısı sonucunda yüzlerinin yarısı yok olan 11 yaşındaki kardeşi Ahmed ile aynı mezara defnedinceye kadar. Bu olay, 12 yaşındaki Muhammed el-Durrah' ın Gazze'de öldürülmesinin üzerinden tam 24 yıl geçmişti.
Sanki İsrail bize savunmasız çocukları öldürme konusunda uzun yıllara dayanan sicilini hatırlatıyor gibiydi.
Küçük çocuklarının cansız bedenlerine koşan ebeveynleri saran dehşet bir yana, yıkılmış binanın önünde durmanın dehşetini unutmak bile zor.
Bina birkaç ay önce, 10 Haziran'da bir kez bombalanmıştı. İsrail o gün, tüm aileyi enkazdan hafif yaralarla çıkarmayı başardıktan sonra söyledikleri gibi, her çocuk için bir tane olmak üzere iki füze atmıştı. O zaman bombalamak için bir neden yoktu, tıpkı 30 Eylül'de bombalamak için bir neden olmadığı gibi...
Belli ki Raşa ve Ahmed'in, İsrail'in evlerini tekrar hedef alıp bu kez onları öldürmesinden önce savaş, korku ve açlık içinde birkaç ay daha yaşamaları gerekiyordu.
Raşa vasiyetinde, okulda başarılı olan ve herkesin sevdiği yaramaz enerji topu ağabeyi Ahmed'e kimsenin bağırmamasını istemişti. İlginç bir şekilde, Ahmed'in kendisinden sonra hayatta kalacağına, 25 şekelini miras alacağına ve kendisinin yaşayamadığı bir hayatı yaşayacağına inanıyordu. Ama tıpkı birlikte yaşadıkları, korktukları ve aç kaldıkları gibi ölümü de birlikte karşılayacaklardı.
Raşa ve Ahmet bir yıl arayla doğmuşlardı. Büyüyüp anneleri gibi doktora yapmaları gerekiyordu, 10 ve 11 yaşlarında ölmeleri değil.
Paralel bir evrende bu affedilemez bir savaş suçu olurdu ama burada, Gazze'de öyle değil. Onlar on binlerce kurban arasından sadece iki tanesi...
Katil İsrail, 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de 16.700'den fazla çocuğu öldürdü ve en az 17.000 çocuk ebeveynlerini kaybetti. Ocak 2024'te Save the Children her gün 10 çocuğun bir uzvunu kaybettiğini bildirdi. İlkbaharda tüm okulların yaklaşık yüzde 88'i ya yıkılmış ya da hasar görmüştü.
Bu makalede sadece tek bir olaya odaklanabiliyorum ancak acıyı 16.700 ile çarpmanın bir yolunu bulsam bile, okuyucu Gazze'deki acının büyüklüğünü gerçekten anlamaktan galaksilerce uzakta olacaktır.
Ailede hiçbirimiz bu kadar genç bir çocuğun neden son arzusunu içeren bir vasiyetname yazdığını ve eşyalarını sevdiklerine dağıttığını anlayamıyoruz. Aklından neler geçiyordu? Geçtiğimiz 12 ayın genç yaşlı tüm Filistinliler için son derece travmatik olduğunu biliyoruz ama Raşa neden öleceğine inanıyordu?
Gazze'nin 2,3 milyonluk nüfusunun yarısının 18 yaşın altında olduğu düşünülürse, Gazze'de kaç çocuk daha böyle düşünmektedir? Raşa'nın vasiyeti sosyal medya platformlarında viral hale gelmiş olsa da, muhtemelen enkaz altında kaybolmuş daha pek çok vasiyet vardır.
Sevgili yeğenlerim için gecikmiş bir methiye gibi hissettiren bu yazıyı yazarken, şu anda dışarıda bir yerlerde karanlıkta vasiyet yazan bir çocuk olup olmadığını merak etmekten kendimi alamıyorum.
Ahmed ve Raşa bütün bir geceyi kefenleri içinde, yan yana, soğuk hastane zemininde geçirdiler. Ertesi sabah onları mezarlığa taşıdık ve tek bir mezarda, sonsuza dek yan yana yatmak üzere birlikte defnettik.
Peki 16.700 çocuğun vahşice ve planlanmış bir şekilde öldürülmesine yönelik küresel öfke nerede?
Al Jazeera'da yayımlanan bu makale Haksöz Haber tarafından tercüme edildi.