10 Kasım: Ölümün sesi her sesten gür çıkar

Ölüm en acı gerçek. Sessiz çığlık. Ölüm konuşunca herkes susar. Ölüm gelince bütün sesler susar. Ölümün sesi her sesten gür çıkar çünkü. Peki ya 10 Kasımlarda?

10 Kasım günlerinde yaşanan cehaleti değerlendiren Yaşar Değirmenci, Yeni Akit'teki köşesinde şöyle yazıyor: "Kemalizm, bir din katına yükseltildi. Anıtkabir adeta tapınak oldu. Kemalizm, seküler bir dine dönüştürülmek isteniyor. İslâm; sadece bireysel bir inanç olarak görülüyor..."

"Her 10 Kasım; bizde olmayan her şeyin yaşatıldığı, itiraz edenlerin susturulduğu günler olmaya devam ediyor. 09.05’te sirenler çalıyor, hayat durduruluyor, arabalarından indiriliyor, saygı duruşuna geçiriliyor. Okullarda ‘bir dakikalık’ saygı duruşları da her 10 Kasım’la özdeşleşen sahneler. Neredeyse evlerinde iş yerlerindeki insanlarımızı bile bu hâle zorlayacaksınız. ‘Dünyada komik olaylar’ listesine girmeye aday hallerimiz. 

Demokrasi deyip duranlar kendilerinin dışındakine hayat hakkı tanımayan, bir söz hakkı dahi vermeyen, düşünmeyen/düşündürtmeyen, insanlara sürü muamelesi yapan zihniyet, değişmiyor. Her 10 Kasım’da çalan sirenlerle hayat durduruluyor. Ülke de insanlar da cehalet dönemine götürülüyor. Şu iktidar döneminde de (sebepleri ne olursa olsun) laisizmin, sekülerizmin hâkim olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Her kesim; Atatürk kutsaması ve tabulaştırması yapıyor. Kemalizm, bir din katına yükseltildi. Anıtkabir adeta tapınak oldu. Kemalizm, seküler bir dine dönüştürülmek isteniyor. İslâm; sadece bireysel bir inanç olarak görülüyor. Kur’an-ı Kerim’de olmayan itikadı ‘din algısı’yla ‘din’ haline getirdiler. Bu yapılanlar ‘kültürel inkâr’ yahut ‘kültürel intihar!’ Dinde olmayan uygulamalarla İslâm’ın karşı karşıya getirilmesine toplum alıştırıldı. Anormaller normalleşti. İslâmî kimlik de yok edilme sürecine sokuldu. Ülkedeki güç ve çıkar odakları güçlerini ve menfaatlerini pekiştirmekte kullandıkları bir sömürü aracı işlevi gördü. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Herkes birbirine düşman, herkes birbirini susturmakla meşgul. 10 Kasım’lar da konuşulamaz, tartışılmaz. Dogma hâline getirilerek günlerden bir gün olmaktan çıkarıldı. 

Şunu herkese hatırlatmamız lazım. Sirenlerle kısmak istenilse de ölümün sesi bütün seslerin üstündedir. Hayatı veren, hayatı durdurabilir. O’ndan başka da hayatı durduracak kimse yoktur. Zira hayatı da ölümü de O yarattı. Ölen ölmüştür. İnansanız da inanmasanız da hakikat bu. Ne yaparsanız yapın, hayatı durduramazsınız. O hayatı siz vermediniz. Hayatı ancak onu yaratan durdurabilir. Bu ülkenin enerjisini, gücünü, dinamizmini yok etmek isteyen şirret güçler, toplumda yapay gündemler oluşturdu. Şahısların tabulaştırılması ve ortak payda olarak görülmelerinden kurtarılması gerekiyor. ‘Müslüman’ım’ demek kolay, fakat tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi Müslüman etmek zordur. Kendi değerleri verilmeyen, sun’i kutsallarla uyuşturulan insanımız ‘cinnet toplumu’ haline getiriliyor. Makul, mutedil, insaf ve anlayış içerisinde normalleşmeye, meselelerimizi objektif, ilmî ölçülerle tartışmaya, konuşmaya, samimiyetle dertleşmeye o kadar ihtiyacımız var ki? Kırmadan dökmeden, itham, iftira ve suizandan uzak birbirimize tahammül göstererek konuşabilsek. Ama ne mümkün? Hâlâ cinayet işleyen mazur görülebilir, fakat resmî ideolojinin kutsallarını tenkit eden mazur görülemez! Ağlanacak halimize güldürüyoruz kendimizi. Basit ve komik oluyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle ilkel örnek görülmemekte. Normal bir kabir ziyaretinden çıkarılan tapınma mekânı hale getirilen Anıtkabir ayrı bir bahis. Bazıları, İslâm’sız bir Türkiye hayal ettikleri için önemli günleri, hayallerini gerçekleştirmede çok iyi kullanıyorlar. Kullandıkları insanlar; kullanıldıklarının farkında değiller. Zihni işgalden, başına ne geldiğini bilememe felaketini yaşıyoruz. Bu sun’î (yapay) gündeme getirilen basitlikler; çok önemli mesele haline getirilerek toplum meşgul ediliyor. Öyle ki dindar, muhafazakâr kitle bile dönen dolapların farkına varamayacak kadar uyuşturuldu. Herkes dilediği kutsala ibadet edebilir, bir ölüyü diri yerine koyup ona derdini, problemlerini anlatabilir. Ancak bunu kabul etmeyenlere bu dayatma, bu psikolojik baskı, bu tecrit etme, bu aşağılama da neyin nesi? Hani demokrasi tahammül rejimiydi? Atatürk put hâline getirilmedi mi? Dünyanın hiçbir yerinde böylesine bir uygulama yoktur. Bu milletin kimliğini tepeden topyekûn ve zorla değiştirmeye, paganizmi dayatmaya, yeni kutsallar ihdas etmeye tahammülümüz yok beyler! Devir kendi kutsalımıza, kendi değerlerimize, kendi kaybettiğimiz medeniyetimize dönme devri. İdeolojik olarak bakmıyor, sadece insanımızın sürü muamelesi görmesine, en küçük bir tepkinin bile rejim meselesi haline getirilmesine üzülüyorum. Atatürk, insan olmaktan çıkarılıp ‘ilah’ haline getirilip ölümsüzleştiriliyor. Gençliğe kutsalları kaybettirilip zaman, zemin ve zihin işgali sonucu Kemalizm kutsal hale getiriliyor.  

‘Allah’ın kulu olmayanlar, ‘emir kulu’ olmayı tercih ettiler. Niye insanları durduruyor, saygı duruşuna zorluyor, vasıtalarından inmeye onları mecbur ediyorsunuz. Ölen ölmüştür. İnansanız da inanmasanız da hakikat bu. Bunları dayatanlar da, yerine getirenler de bütün bu yapılanların ne için yapıldığını bilemez haldeler. Ne yaparsanız yapın, hayatı durduramazsınız. O hayatı siz vermediniz. Hayatı ancak onu yaratan durdurabilir. O da ne zaman isterse.  

“Her nefis ölecektir. Herkes ölümü tadacaktır. Her canlı, her nefis ölümü tadacaktır.” Ayet mealleri (29/57, 3/185) hükmü değişmez. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz bile “Hristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin!” önce kul, sonra resul olduğunu beyan etmişlerdir. Bu toplumu birbirine kenetleyen İslâm konusunda, İslâmî kimlik ve değerlerimiz hususunda kendi kutsalımıza/değerlerimize, kaybettiğimiz medeniyetimize dönmemiz şarttır.  10 Kasım’da mutlaka hatırlamanız, ibret almanız gereken bir şey varsa o da: “Ölüm!” 

Ölüm en acı gerçek. Sessiz çığlık. Ölüm konuşunca herkes susar. Ölüm gelince bütün sesler susar. Ölümün sesi her sesten gür çıkar çünkü."

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!