Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan ayaklanma 4. yılına girdi. Üç yıldan beri Suriye halkı bütün zorluklara, eziyetlere, katliamlara, tecavüzlere, ve yokluklara rağmen Esed’e , Şebbihalarına ve sonra da İran destekli Şii fedailerinine karşı büyük bir fedakârlıkla başkaldırmaya ve onurlarıyla direnmeye devam ediyor.
Ve ne yazık ki üç yıldan beri bütün dünya zalim bir diktatörlüğün mazlum bir halkı sistematik bir şekilde nasıl vahşice katlettiğine seyirci kalıyor. Geçen haftalarda bir gencin sokaktaki bir kediyi öldürmesi sonrasında hayvan severler “kedilere uzanan eller kırılsın” sloganlarıyla sokağa dökülüp, hatta 17 Şubat gününü “Dünya Kediler Günü” olarak ilan ederken üç yıldır Suriye’de katledilen kadınları, erkekleri, çocukları ise görmezden gelerek, adeta bir zulmü yok sayıyorlar.
Suriye’nin Halep kentinde varil bombalarıyla düzenlenen saldırılar sonrasında hem kendisi, hem de kucağında kanlar içinde kalan çocuğuyla bir anne hastane kapısı önünde ölümle-kalım arasında sıkışmış kalırken, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün önemine binaen eli kanlı Esma Esed hastanede doğum yapmış kadınları ziyaret edip, onlarla sohbet eden, çocukları kucağına alıp seven görüntülerle poz verirken üç yıldır yaşanan katliamın üzerini adeta bu pozlarla örtmeye çalışıyor.
Suriye’deki savaşın en büyük mağdurları ise çocuklar. En son “Save The Children” adlı sivil toplum örgütünün yayınladığı rapora göre son üç yılda 10 binden fazla çocuk hayatını kaybetti. Çok sayıda çocuk çeşitli hastalıklar sebebiyle hayata gözlerini yumarken ilaç ve doktor yetersizliği de ölümlerin ayrı bir sebebi olarak belirtilmektedir. Rapora göre, çocukların yakalandığı hastalıklar normal şartlar altında çalışan bir sağlık ocağında bile tedavisi mümkün. Ancak imkânsızlıkların had safhada olduğu hastanelerde tedavi için anestezi dahi yapılamadığından hastalar metal sopalarla bayıltılarak ameliyat yapılmak zorunda kalıyor. Doktorların ifadelerine göre: “Sağlık merkezlerinde şartlar o kadar kötü ki bazen kanamadan ölmemeleri için çocukların uzuvlarını kesmek zorunda kalıyoruz.”
Kadınların durumu ise bundan çok farklı değil. Özellikle Esed güçlerinin cezaevlerinde bulunan kadınlara sistematik bir şekilde tecavüz işkencesi uyguladıkları bir gerçek. Kadınların rahmine fareyle dahi işkence edilmekte. Cezaevinde bulunan ve daha sonra serbest bırakılan bir kadın Ebu Garip Cezaevi’nin Suriye hapishaneleri yanında cennet olduğunu belirtirken, rejimin cezaevleri dışında da kadınlara evlerde toplu işkence yapıp ardından tecavüz ederek görüntülerini çekip, ailelerinden savaşan erkeklere gönderdiklerini belirtiyor.
Evet üç yıldır Suriye halkı füzeler, varil bombaları ve misket bombalarıyla bedenleri paramparça edilirken, zehirli gazlar ve kimyasal silahlarla da acı içinde çırpınarak canlarını veriyorlar. Bu gün Suriye halkı aç, susuz, ilaçsız ve barınmasız. Son günlerde soğuk kış şartları ise yaşamı daha da bir zorlaştırmaktadır. Özellikle su baskınları sonucunda “çamur kente” dönen çadır kentlerde durum içler acısı. Çadırlarda barınan Suriyelilerin imkânsızlıklar içinde elde ettikleri battaniye, yorgan ve mutfak araçları ise çamur içinde kalmış. Açlıktan onlara uzanan bir tas çorbayı almak için koşan çocukların çamur ve yağmura batıp çıkan yalın ayakları hepimizin yüreğini yakarken aynı zamanda yeniden gözden geçirmemiz için sorumluluklarımızı hatırlatıyor.
Son günlerde Türkiye halkı olarak farklı imtihanlara tabii tutuluyoruz. Gezi olaylarıyla başlayan süreçle beraber Türkiye adeta Suriye ve Mısır’da olduğu gibi bir kaosun içine sürüklenmek isteniyor. Ve her fırsatta İslam’a ve Müslümanlara olan düşmanlık dile getiriliyor. En son iki gün önce Gezi olayları sırasında yaralanan ve 269 gün hastanede yoğun bakımda kalan Berkin Elvan’ın ölümüyle beraber Gezi olayları yeniden gündeme taşınmak istendi. Elbette bir çocuğun ölümüne sevinecek değiliz. Eğer birileri tarafından haksız yere öldürülmüşse tabi ki bunun hesabı sorulmalıdır. Ancak Berkin’e sahip çıkıp, ölümünün hesabını soranların ortaya serdikleri şiddetle ne kadar da samimi olduklarını anlamak çok zor değil.
Ayrıca Berkin’in ölümünü Şeyh Ahmet Yasin’in “Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum” dizelerini kullanarak ümmete şikâyet edenlerin şehit Esmaları, Gazzeli Çocukları, Bosna katliamını görüp, Berkin’i, Cizre’yi, Lice’yi görmemekle eş değer tutmalarını da ayrı bir akıl sapması olarak görmek gerekmektedir.
Ve şunu da sormak gerekiyor. Son üç yılda en az 10 bin çocuğun katledildiği Suriye’de ki çocukların hesabını kimler verecek. Bir çocuğun ölümünü gören dünya 10 bin çocuğun ölümünü görmemekte neden bu kadar ısrarcı. Yoksa sizin hesabınıza göre 10 bin Suriyeli çocuk bir Berkin etmiyor mu?
Not:
15 Mart Cumartesi Günü Suriye halkıyla Dayanışma Platformunun öncülüğünde Suriye Direnişinin 4. Yılı sebebiyle İkindi Namazı Sonrasında Fatih Camiinde olacağız.
16 Mart Pazar günü Başakşehir M. Emin Saraç Kültür Merkezinde saat: 18.00’da ise İHH ve Özgür-Der’in ortak düzenlediği Suriye Halkıyla dayanışma amaçlı bir program olacak. Grup Yürüyüş’ün yer alacağı programda Bülent Yıldırım ve Rıdvan Kaya konuşmacı… Suriye direnişine gönül veren tüm kardeşlerimizi bekliyoruz…