1 Mayıs Hangi Emekçilerin Bayramı?

MUSTAFA SİEL

1 Mayısın Tarihi

1856 ile 1890 arasında, Amerikalı işçilerin günlük 12 saat çalışma saatini 8 saate indirmek amacıyla başlattıkları eylemlerin neticesi, Temmuz 1889’da toplanan ikinci sosyalist enternasyonal toplantısında; 1 Mayısın tüm dünya işçi ve emekçilerinin “Birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak ilan edilmesini müteakip, ilk defa 1 Mayıs 1890 yılında kutlanmış olup, günümüze kadar dünya çapında emekçilerin ve işçilerin bayramı olarak genel kabul görmüştür.

Emek Sömürücü Emekçi! Rejimleri

Günümüzde günlük 8 saatlik çalışma talebi dünya çapında genel kabul görmüştür. Özellikle gelişmiş Avrupa memleketlerinde, ülkelerinin emperyalist ve kapitalist sömürüsünden pay verilen işçiler, çok iyi ekonomik ve sosyal haklara sahip hale gelmiş durumdadır. Gel gör ki, 1 Mayısı resmi işçi bayramı olarak kabul eden ve yönetimini sosyalist olarak tanımlayan Çin’de işçilerin durumu, gerek çalışma saatleri, gerekse ekonomik ve sosyal haklar açısından içler acısıdır.

Türkiye’deki Emek Sömürücüsü Kamu Emekçileri!

Memleketimizdeki işçilerin durumunu incelerken iki açıdan ele almak gerekmektedir. Kamu (devlet) emekçileri! olan işçiler ve memurlar ile özel sektör emekçileri.

Kamu emekçileri olarak nitelenen devlet memur ve işçilerinin genel durumuna baktığımızda, günde 8 saat çalışma, iş güvenliği, ekonomik ve sosyal haklar bakımından, Türkiye şartlarına göre en azından yeterli; bazı kurum, meslek ve ünvanlarda ise iyi düzeyde olduklarını söylemek mümkündür.

Devlet sektörü çalışanlarının ücret ve diğer haklar açısından genelde olumlu olan bu durumuna karşılık, aldıkları ücretin ve hakların hakkını verme diyebileceğimiz verimlilik açısından (çok az olan istisnalar hariç) genelde çok kötü – içler acısı bir durumda olduklarını söyleyebiliriz.

Devlet, gerek memurlar ve gerekse işçiler için genelde salla başı al maaşı sektörü olarak algılanmakta ve uygulamada genelde böyle olmaktadır. Kamu hizmeti vermeleri nedeniyle çalışmalarının karlılığı gözetilmese bile, en azından verimliliğin olması gerekirken, adeta verimsizlik numuneleri sergilemektedirler.

Bundan da geçtik, devlete bir şekilde kapağı atan memur ve işçiler, çok az olan istisnaları hariç, kendilerinin asıl işvereni olan ve ücretlerini vergilerinden aldıkları halka karşı tam bir istiğna, kibir ve vurdumduymazlık tavrı içinde bulunmaktadırlar.

Öyle ki, günümüzde devlet sektöründeki çoğu işler, taşeron firmalar ve İş Kur’un geçici işçileri vasıtasıyla genelde asgari ücretle çalışan işçilere yaptırılırken, aynı işyerindeki memur ve kadrolu işçiler bu geçici işçilere karşı adeta patron gibi, marabaları gibi davranmaktadırlar.

Sıra maaş almaya gelince ise, aynı işyerinde çalışan devletin memur ve işçileri, taşeron işçilerinin 3 ile 6 katı arasında ücret almaktadırlar. Aynı orantısızlık özellikle devlet işçileri için emekli tazminatı ve maaşına da yansımaktadır.

Türkiye’nin Gerçek Emekçilerinin Sömürülmesi

Özel sektör emekçilerinin durumu ise kamunun tam tersidir. Günümüz Türkiye şartlarında değil bir aileyi, bekar bir ferdi bile geçindirmeyecek, ancak bir delikanlının cep harçlığı yada normal bir dairenin kirası olabilecek asgari ücret; özel sektör çalışanlarının çoğunluğunun aldığı ücret olup, azınlık oluşturan bazı sektör, meslek ve ünvanlarda yeterli ve çok az kimsenin iyi ücret aldığını söylemek mümkündür.,

Özel sektör yapısı gereği değil verimlilik, karlılık açısından da kaçınılmaz olarak iyi olmak durumundadır. Aksi halde kapıya kilit vurmak durumunda kalır. Bu nedenle, özel sektör emekçilerinin gerek hizmet kalitesi, gerekse verimlilik ve karlılık bakımından çok iyi çalıştıkları, diğer bir deyişle aldıklarının karşılığını kat kat fazlasıyla verdikleri çok açıktır.

Kanaatimce Türkiye’nin (ve muhtemelen diğer az gelişmiş denen memleketlerin) çalışma hayatı konusundaki en temel çelişkisi, devlet sektörü çalışanları ile özel sektör çalışanlarının durumu arasındaki bu çelişkidir.

Bu çelişki muhtemelen otoriter rejimlerin arpalık oluşturarak kendisini ayakta tutacak asalak sınıf oluşturma, tüm toplumu sıkı bir denetim altında tutma ve ekonomiyi rejim yanlılarının elinde tutma ve benzeri sebeplerden kaynaklanmak, otoriter rejimlerin kamu personeli de halka karşı otoriter ve müstağni davranmaktadır.

Sebebi ne olursa olsun bu çelişki halledilip, denge sağlanmadan, ne ekonomik verimlilik ve dengenin ve ne de sosyal adalet ve dengenin sağlanması mümkün değildir. Velev ki İslami bir düzen kurulsa bile.

Türkiye’deki En Ciddi Çelişki Çalışanlar Arasındaki Ücret Çarpıklığıdır

Bu dengenin sağlanması için, devlet sektöründe karlılığı bir kenara bırakalım, en azından hizmet kalitesi ve verimliliğin arttırılması; özel sektörde ise çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının en azından devlet sektörü çalışanları seviyesine getirilmesi gerekmektedir.

Peki bu pratikte mümkün olabilir mi? Günümüzde globalleşen kapitalist ekonominin zorunlu kıldığı rekabet şartları, özel sektör çalışanlarının ücretlerinin bizzat işveren tarafından iyileştirilmesine imkan vermiyor gözüküyor. Devlet sektörünün tabiatı gereği, çalışanlarının hizmet kalitesi ve verimliliğini artırmak ta pek mümkün görünmüyor.

Bu durumda yapılacak en gerçekçi orta ve uzun vadeli planlama, devlet sektörü çalışanlarının sayısının kademeli olarak sınırlandırılıp azaltılarak, çalışma hayatında özel sektör ağırlığının arttırılması; özel sektör çalışanlarının asgari ücretinden vergi alınmaması ve çeşitli devlet teşvikleri yoluyla ücret yönünden bizzat devlet tarafından desteklenmesi olarak gözüküyor.

1 Mayıs Türkiye’de Özel Sektör Emekçilerinin Hakkıdır

Yukarıda da ortaya koyduğumuz üzere, özel sektörde iş güvenliği, çalışma saatleri ve sosyal haklar açısından genelde iyi durumda olmadığı bilinmektedir. 1 Mayısın anlamı açısından değerlendirdiğimizde, memleketimiz özel sektör emekçilerinin 1 Mayısı hak talebi ve dayanışma açısından değerlendirmesi, katılması ve insanca yaşayacak ekonomik ve sosyal haklar için mücadele etmesi gerektiği açıktır.

Lakin memleketimizde durum tam tersinedir. 1 Mayıs deyince kulak kabartan ve meydanlara inip sağı solu kırıp dökme ateşiyle yanıp tutuşanlar, asıl 1 Mayısı sahiplenmesi gereken özel sektör emekçileri değildir kahir ekseriyetle.

Memleketimiz 1 Mayısçıları, öncelikle emekle alakası olmayan müreffeh ve lümpen aydın! takımı ile, tuzu kuru devlet memur ve işçileridir. Oysa bu kesimler gerçek emekçilerin alın terinin doğrudan ve dolaylı sömürücüsü durumunda olup, bu sömürü vasıtasıyla aslında hak etmedikleri imkanlara sahiptirler. Hak ettiklerini alamayan özel sektör çalışanları ise, genelde hak arama için meydanlara inmemektedirler.

1 Mayısı Bayraklaştıranlar Gerçek Emekçiler Değil

Bu durum Türkiye’de 1 Mayısın bir hak arama ve adalet mücadelesi değil, bu maske altında tamamıyla ideolojik bir mücadele aracı olarak kullanıldığını (takiyye) ortaya koymaktadır. Gerçek emekçileri doğrudan ve dolaylı sömürerek hak etmediklerini alanların 1 Mayısı sahiplenmeye hakları yoktur.

Elbette gerçek emekçilerin emeğini doğrudan ve dolaylı yoldan sömürenler sadece kamu çalışanları ile tufeyli taifesi değildir. Emperyalist ve kapitalist memleketler ile kapitalist sistemin yerli ve yabancı ağababaları en önemli emek sömürücüsüdürler.

Lakin mevcut sömürüden ciddi bir payı da kamu çalışanları ile tufeyli taifesi almakta, üstüne üstlük bu kesimlerden önemli bir kısmı emeklerinin çalındığını iddia ederek meydanları doldurmakta, emeklerini sömürdükleri gerçek emekçileri temsil ettiklerini de iddia etmektedirler.

1 Mayısın gerçek hak edenleri olan özel sektör çalışanları 1 Mayıs ve başka vesilelerle haklarını ararlarsa ne ala. Lakin bu kesimde sömürülen haklarını sadece kapitalist sistemin ağa babaları ile patronlarından ve devletten değil, kendi artı değerlerine hak etmeden ortak olan lümpen takımından ve devlet çalışanlarından da talep etmelidirler.

Gerçek Emekçiler Meydanlara Çıkmasa Bile Sosyal Adalet Sağlanmalıdır

Bu zor ama imkansız değildir. Öncelikle bir süreç içinde kamu çalışanlarının oranı mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Aynı süreç içinde kamu çalışanlarının gelirleri sabit tutularak, özel sektör çalışanlarının gelirleri devlet teşvikleri vasıtasıyla kamu sektörünün seviyesine getirilmeye çalışılmalı ve mutlaka getirilmelidir. Daha ileriki süreçte özel sektörün geliri arttırılarak, devlet sektörü ekmek kapısı olmaktan çıkarılmalı, bu sektörü sadece hizmet niyeti olanların yönelmesi sağlanmalıdır.

Bu amaçla, asgari ücretten vergi almak bir yana, devlet gerçek emekçilere dolaylı yollarla bir asgari ücrette kendisi vermeli, bu kişilerin sigorta primlerini de devlet karşılamalıdır. Böyle yapılması, hak etmeden yüksek maaş alan kamu çalışanlarına bu kaynakların verilmesinden daha hakkaniyetli ve adaletli, hem de verimli ve karlı olacaktır.

Uygulamada 3 çocuk teşviki kapsamında, özellikle asgari ücretle geçinmeye çalışan ailelere, her bir çocuk için düzenli yardım yapılması, 3 çocuk için yapılan yardım toplamı en azından bir asgari ücret tutarını bulması düşünülebilir.

Tabi çocuk yapmak için önce evlenmek gerektiğinden, evlilik teşvik edilip, yeni evlilere karşılıksız evlilik desteği verildiği gibi, düşük ücretle çalışan evli çiftlere düzenli devlet yardımı yapılması söz konusu olabilir.

Kanaatimce evli olan özel sektör çalışanlarının (tabi devlette taşeron olarak çalışanlar dahil) aylık geliri, devletin yapacağı dolaylı desteklerle, devlet sektöründeki en az maaş alan memur seviyesine getirilmeli; bunu yaparken bu kişilerin gerçekten çalışan ve üreten kişiler olmalarına itina gösterilmeli, yeni bir asalaklar taifesinin ortaya çıkmasına asla imkan verilmemelidir.

Bu şekilde hem üretim teşvik edilmiş, hem de üretenler en azından geçimlerini sağlayacak gelir seviyesine kavuşturulmuş olacaktır. Aynı zamanda memleket bazında kamu – özel tüm sektörler bazında bir ücret dengesi sağlanarak, hem sosyal adalete, hem de ekonomik dengelerin gerçekleşmesine katkı sağlanmış olur.

Bunları yapmaya devletin kaynağı yetmez deniyorsa, o zaman devletin yüzbinlerce gereksiz yere çalışan kamu çalışanına ciddi bir üretim yapmaksızın havadan kaynak ayırmasını sorgulamak gerekir.

Hak Edenin Hakkını Talep Etmesine Ve Almasına Evet, 1 Mayısçılara Hayır

Yukarıda açıkladığımız üzere, Türkiye’de 1 Mayıs çığırtanlığı yapanların ekserisi, 1 Mayısın gerçek sahibi özel sektör emekçilerini doğrudan ve dolaylı yollardan sömürenlerden bir taife olup, bu çığırtkanlığı yapmaya ve gerçek emekçileri temsil etmeye hakları yoktur.

Bu 1 Mayıs çığırtkanlarının asıl dertleri, ya bu sömürü çarklarının devamı ile kendilerinin ve çocuklarının sömürü imkanlarını sağlamlaştırma, yada solculuk ve emekçilik takiyyesi ile mezhepçilik ve İslam düşmanlığı için zemin oluşturmaktır.

Gerçek emekçilerin hakkını savunmaya her zaman evet, lakin ekonomik, idelojik ve mezhebi hedeflerini, emek ve emekçi savunuculuğu takiyyesi ile gizleyenlere, yani günümüzdeki 1 Mayısçılara hayır demeliyiz.

Sadece emekçilerin hakkını savunmalarını kabul etmemiz de yeterli değildir. Herkesin hak ettiği karşılığı almasını savunmak ve hak etmeyenlerin hak etmedikleri şeyleri almasına karşı çıkmamız da, 4.Nisa Suresi 135. Ayette üzerimize yüklenilen adil şahitlik misyonumuzun bir gereğidir. Bu nedenle bu konuları kendi platformlarımızda ve kendi dilimizle yeterince işlemeliyiz.