"1 Kasım Seçiminde AK Parti'yi Kuşatan Sorular"

Süleyman Seyfi Öğün, Yeni Şafak'ta kaleme aldığı yazıda 1 Kasım'da yapılacak olan seçim hakkında değerlendirmelerde bulunuyor, muhtemel CHP-MHP koalisyonunun imkânsızlığı ve AK Parti'nin kaybettiği oyları geri alabilmesi ihtimali üzerinde duruyor.

Süleyman Seyfi Öğün - 1 Kasım Seçiminde AK Parti'yi Kuşatan Sorular / Yeni Şafak

 

1 Kasım Seçimi, neresinden bakarsak bakalım AK Parti'nin seçimi olacaktır. Bu seçimde kamuoyu AK Parti'yi yeniden tek başına iktidâr yapacak mı? Seçimin sorusu budur.

Bu değerlendirme çoğu çevreler tarafından yadırganıyor ve tarafgirliğe yoruluyor. Hâlbuki “nesnel” bakabilen bir göz de bu değerlendirmeyi haydi haydi yapabilir. 1 Kasım seçiminde ne CHP, ne MHP ne de HDP'nin tek başına iktidâra gelme şansı olmadığı apaçık bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Üzerinde durulabilecek tek alternatif ihtimâl; seçim sonunda CHP ve MHP'nin bir koalisyon kurabilecek kadar güç kazanıp kazanmayacağıdır. CHP 7 Hazîran Seçiminde kendi tabanını pekiştirdiği kadar pekiştirdi. Bu arada bazı desteklerini HDP modası yüzünden bu partiye kaptırdığını da biliyoruz. Ama bu oranın kayda değer değişiklikler doğuracak kadar olmadığı ortada. Mâkul tahminler bu oranın %1-1,5 bandında kaldığını söylüyor. Bu oranın ne kadarının CHP'ye döneceğini bilmiyoruz. Diğer taraftan MHP'nin, çözüm sürecinden hoşnut olmayan, muhafazakâr-milliyetçi hassasiyetleri yüksek AK Parti seçmenlerinin bir kısmını almış olduğuna işâret ediyor. Bunun da yaklaşık %3 oranında olduğunu aşağı yukarı biliyoruz. Temelde AK Parti-MHP arasında seyyâl olan oyların %4 olduğu öngörülüyor. Demek ki, 7 Hazîran'da MHP bunun %3'ünü almış durumda. Şimdi soru, 1 Kasım'da kalan %1'i de alıp almayacağı noktasında kristalize oluyor. Diyelim ki, muhtemel CHP-MHP Koalisyonu için bu senaryolar gerçekleşti. Yâni CHP %1,5, MHP ise %1'lik bir artış sağladı. Bu %2,5'luk artışın CHP-MHP Koalisyonu için yeterli olamayacağı da âşikâr. Elyevm, 130+80, yani 210 sandalyeye sâhip olan bu ihtimâl, iktidâr olabilmesi için kalan 66 milletvekilini, % 2,5'luk bir artış gerçekleşse bile tamamlayamayacaktır.

HDP ise %13 olan oy oranını muhafaza etse de, görece kaybetse de denklemin dışındadır. Havaalanındaki mâhut rastlaşmada Sayın Şafak Pavey ile Sayın Selâhattin Demirtaş arasındaki; “Berâber iyi salladık.” yollu konuşmanın hayatta bir karşılığı olmadığı anlaşılıyor. Ortak karşıtlıktan ittifak çıkar diye bir zorunluluk yok. CHP-HDP Koalisyonu matematik olarak imkânsız bir formüldür. Buna MHP'nin eklemlenmesi ise “eşyanın tabiatına aykırıdır”.

Yukarıdaki değerlendirmeler, “1 Kasım AK Parti'nin seçimidir.” temelindeki tezimizi, nedenleri ile yeteri kadar doğrulamaktadır. Bu durumu, tablonun nesnelliği ortada olduğu için, AK Parti'nin “tek başına iktidârda kalma” tutkusu ile açıklamak da yetersizdir.

Gelelim AK Parti'nin durumuna. 7 Hazîran Seçiminde bütün hesaplar, HDP karşısında ayılmadan besleniyor; MHP'ye akan desteği durdurmaya mâtuf işliyordu. Bunun başarılı bir strateji olmadığını o zaman da yazmıştık. Nitekim sonuç bunu gösterdi. 13 senelik bir iktidâr pratiğinden sonra, asansör düşüşe geçti. Ama %41 katında durdu. Bu küçümsenecek bir durum değildir. AK Parti tam da psikolojik eşikte durdu.

1 Kasım itibarıyla AK Parti'nin temel stratejisi, kayıplarını telâfî etmek olacağı âşikârdır. Dolayısıyla vizyon yenileme, toplumsalın kendi doğal tabanı dışında kalan kütlelere erişmesini beklememek gerekiyor. AK Parti'nin dezavantajı, iktidâr konumundayken kendisini yenilemesidir. Ama bu çetin iş, 1 Kasım Seçimi îtibârıyla ertelenmek durumundadır. Biraz daha açık ifâde edelim: Kimse yenilenmiş bir AK Parti beklemesin. AK Parti bunu yapsa bile, anlamı olmayacaktır. Meselâ 100 maddelik Davutoğlu vizyonu, 7 Hazîran seçiminde kaynadı gitti. 1 Kasım Seçiminde bu haydi haydi böyle olacaktır. Elbette yenilenme çalışmaları devam ettirilmelidir. Ama bu çalışmaların stratejik olarak merkeze alınmasının bir anlamı olmayacaktır. Yenilenmenin hissettirilmesi yeterlidir. Daha öncelikli olan telâfi siyâsetleridir.

Bu seçim AK Parti'nin güven tâzelemeyi hedefleyeceği ; kendi tabanını konsolide etmeye mâtuf bir seçimdir. Buradaki referans “istikrar” ve “kararlılık” gibi duyguların kamuoyuna hamâsetle değil, daha ince bir söylem üzerinden hissettirilmesidir.

AK Parti MHP'ye giden ve onu yeniden %44 bandına eriştirebilecek %3'ü geri alabilecek midir? Birinci derecede önemli olan bu süreç partiyi “sağcılaştırmadan” başarılabilecek midir? İkinci soru budur. Üçüncü olarak, vasatî olarak % 15 civarındaki mesâfeli, küskün, kararsız, ne dersek diyelim bir kitle içinde ne oranda bir destek devşireceğidir.

Nihâyet AK Parti'nin, HDP'ye kaptırdığı Kürt oyların bir kısmını geri alması da son derecede mühimdir. Eski parlak oranları beklemiyorum, ama partinin Kürt oyları konusundaki göreceli olarak da olsa bir artışın son derecede etkili olacağını düşünüyorum. Kendisine verilen siyâset yolunu açma misyonunu berhava eden HDP'nin yarattığı hayal kırıklığının Kürtlerin seçimlere katılma oranını düşürmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Bu da AK Parti'nin Kürt seçmenler nezdinde toparlaması için bir fırsat olabilecektir.

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...