Sermaye ve Dil

Sermaye ve Dil

Asım Öz, Haksöz-Haber takipçileri için bu hafta Christian Marazzi’nin “Sermaye ve Dil” kitabını değerlendirdi.

11 Ekim 2011 Salı 12:31A+A-

Marazzi'ye göre, merkantilizm, endüstri kapitalizmi ve postfordizmden sonra bugün artık kapitalizm dördüncü aşamaya, Yeni Ekonomi'ye geçmiştir. Bu halen içinde yaşadığımız Savaş Ekonomisidir aynı zamanda.

Asım Öz / Haksöz-Haber

Geçmişte istisnai bir durum olan savaş, artık toplumsal ilişkilerin temeli haline geliyor; Clausewitz'in meşhur önermesi ters dönüyor ve adeta siyaset başka araçlarla sürdürülen savaş oluyor. Bunun en somut göstergesi de elbette, ABD'nin "savunma" temelli stratejisinin Eylül 2001'de başlayan “terörizme” karşı savaşla beraber "güvenlik" temeline oturması. Geçmişteki, toplumsal ve siyasal statükoyu korumayı önüne koyan reaktif stratejiler yerini proaktif ve her tür muhalefeti, kıpırdanışı önceleyen hamlelere bırakıyor.

İtalyan asıllı İsviçreli ekonomist Christian Marazzi, Antonio Negri, Paolo Virno ve Franco Berardi ile birlikte İtalyan Marksist geleneğinin önemli düşünürlerinden biridir. İtalyan İşçiliği sorunsallı üzerinde duran Marazzi finans piyasalarının ve iktisadi politikalarının karmaşık yönlerini genel halka aktarabilen bir yazar.

Yeni Ekonomi Zamanları

Sermaye ve Dil'de Marazzi, finansal piyasaların aşırı oynaklığının nedeninin genel olarak maddi malların üretilip satılmasıyla ilgili olan reel ekonomi ile daha spekülatif olan parasal-finansal ekonomi arasındaki uyumsuzluk olarak gösterilmesi gerçeğinden hareket ediyor ve bu ayrımın postfordist Yeni Ekonomi için artık geçerli olmadığını, bu ekonomi içinde iki alanın da dil ve iletişim tarafından yapısal olarak etkilendiğini savunarak yola çıkıyor. Ona göre, finansal piyasalardaki değişimler ve emeğin maddi-olmayan emeğe dönüşümü aynı madalyonun iki yüzüdür. Sermaye ve Dil temelde 2001 uluslararası ekonomik ve finansal krizin arkasındaki nedenler ve ABD hükümetinin o tarihten bu yana bu krizle baş etmek için başvurduğu başlıca araç, yani savaş üzerinde duruyor. Marazzi'ye göre, merkantilizm, endüstri kapitalizmi ve postfordizmden sonra bugün artık kapitalizm dördüncü aşamaya, Yeni Ekonomi'ye geçmiştir. Bu halen içinde yaşadığımız Savaş Ekonomisidir aynı zamanda. Çalışma sona ermemiş bilakis artmış maaşlar ise azılmıştır. Fordist fabrikanın çöküşü ile sanal teşebbüsün ağsı iletişimsel alanı sayesinde çalışmanın sonundan sonsuz çalışmaya geçilmiştir bir bakıma. Beden ise zihinsel çalışmanın alet çantası haline gelmiştir: “Çalışmanın doğası artan özerkliği, yeni serbest mesleğin artan stratejik önemi ve iletişimsel-ilişkisi ise, tabiri caizse, dilsel karakteri değişmiştir. Gittikçe daha fazla bir şekilde çalışmak demek, iletişim kurmak demek ve sermaye ve işgücü arasındaki ilişki günden güne maaştan arındırılıyor.”

Yazar bu noktada Marx’ın temel üretici güç olarak bilgiye yaklaşımını yani genel akıl kavramını da eksik bulduğunu ortaya koyar. Marx tamamen sabit sermaye ile makineler sistemindeki bilimsel kapasiteyle özdeşleştirdiği genel akıl yaklaşımında genel aklın canlı işgücü yönünü iham etmiştir. İşin bireyselleşerek güvensizleşmesi ve üretici süreçlerin önemli segmentlerinin dışsallaştırılması hem maaş hem toplumsal güvence hem de emeklilik maaşı gibi unsurları düşürmüştür.

Negri ve Hardt Çokluk’ta on yıllardır krizde olan solun yerine yeni bir sol kurmak için bir hamle gerekli demişlerdi: Bir yandan sanayi işçilerinin toplumsal hareketlerinin ideolojik gelenekleriyle ve örgütlenme biçimiyle bir kopuş gerçekleştirecek bir post-sosyalist ve post-liberal programı, kolektif tartışmalarla oluşturmak. Bunun gerekçesi, işçi sınıfı kavramlaştırmasının uzun süre boyunca, sadece patronları değil, diğer ezilen kesimleri de siyasetten dışlayacak bir sınıflandırma olarak işlev görmesi. Marazzi de bu yoldan giderek mevcut uluslararası ekonomik aşamaya radikal olarak yeni, Marksist bir yorum getiriyor ve Sol'u, fabrikalar ofise, ofisler eve ve nihayet emek dile dönüşmeden önceki dönemin tipik yapılarına ve işçi sınıfına duyduğu özlem konusunda uyarıyor. Ama en önemlisi içinde yaşadığımız Savaş Ekonomisi’ne yaptığı vurgu. Onun çalışmalarını özgün kılan şey otonomi ve post-işçi perspektif tarafından geliştirilen hipoteze yaratıcı biçimde angaje olmasıdır. İşçi mücadelelerinin sermayenin yeni yapılanışını önceden haber verdiğini bu yeni yapılanışlar için yeni olasılıklar sunduğunu belirten Marazzi doksanlı yılların başından bu yana post-fordist ekonomi dönemi yaşandığını; yani baskın ülkelerdeki ekonomik üretimin artık fabrikada yoğunlaşmadığını; emek süreçlerinin seri üretim hattına özgü olan Taylorcu bir rasyonellik ve disiplinle yönetilmediği ve fordist ücret ilişkilerinin toplumsal yeniden üretimin garantisi olmadığı yeni ekonomik düzeni konu alan bir dizi kitap yayınladı.

Kapitalist Ekonominin İşleyişi ve Dil

Finansı neo klasikçi ve para denetimci yani monetarist iktisatçıların savunduğu gibi, değerin kendi kendini ürettiği, insan emeği ve üretim süreçlerinden görece bağımsız bir alan olarak görmeyen Marazzi’nin Sermaye ve Dil kitabının merkezi tezi şu: Dil içinde ve dil tarafından yaratılan insanın doğal ortamında oluşan uzlaşılar bir süre sonra unutulunca uzlaşımsal olan hususlar şeylerin doğasına atfedilir. Dil kapitalist ekonomin işleyişini ve krizlerini anlamak için bir model sunar. Finans dünyası dilbilimsel kurallar tarafından belirlenmekte ve bunlar üzerinden işlemektedir: “Finansal piyasalarda etkin olduğunu gördüğümüz uzlaşı, bir dizi edimsel sözün; yani bir durumu tanımlamak yerine gerçek olgular üreten sözlerin ürünüdür. Eğer dili sadece kurumsallaşmış gerçeklikte olguları tanımlamak içi kullanımları değil; ayrıca bu olguları yaratan bir araç olarak görürsek; o zaman para, mülkiyet,evlilik,teknoloji ve çalışma gibi kurumların hepsi dilsel kurumlar, bilincimizi şekillendiren dil de aynı zamanda bu gerçekleri üretme aracına dönüşür.Gerçekler onlardan bahsedilerek yaratılır.(...)

Herkesin uzlaşımsal yorum modelini doğru gerçeklik modeli olarak görmesi ve dolayısıyla da uygun olup olmadığını radikal bir biçimde sorgulamaması için uzlaşının edimselliğinin meşruluğunun, bireysel inançlar çokluğu karşısında görece dışsal/özerk olmasından alması gerekir(…) edimsel dilin etkililiği bu dili kullanan kişinin meşruiyetine; yani konuşmacının iktidar ve yasal statüsüne bağlıdır. Piyasaların irrasyonel bir coşkunluğun kurbanı olduğunu söyleyen kişinin, Alen Greenpan olması ile benim olmam arasında büyük bir fark var.”

Yeni ortaya çıkan ve baskın olan emek türleri dilsel performanslara andıran araçlarla üretilmektedir. Çünkü finans düzeni sürekli bir veri ve bilgi iletişimini gerekli kıldığından ama aynı zamanda finans piyasası işlemlerini teorik olarak analiz ettiğimizde iletişimin dilin sadece veri ve bilgi aktarımı için bir araç olarak değil; yaratıcı bir güç olarak sahip olduğu merkezi konum açığa çıkar. Sözgelimi Amerikan Merkez Bankası Başkanı’nın iş gücü piyasasının zayıfladığı yönünde yaptığı bir açıklamanın, finans piyasaları üzerinde yapacağı etki düşünüldüğünde finans dilinin ne kadar etkili olduğu anlaşılır. Çünkü bu açıklama ücretlerin artacağını dolayısıyla fiyatların da artacağının işareti olduğundan finans güçleri elindeki hisseleri mümkün olan en kısa sürede satarak karşılık verirler. Hemen herkes aynı davranışta bulunacağından konu hakkında doğru bir görüşe sahip olmadan önce piyasanın nasıl hareket edeceğini tahmin etmede başarılı olmanız gerekir. Piyasaların kendine göndermeli olduğundan ancak bazıları bunu yapabilir ancak piyasa sürüsü bunu yapmaz. Fabrika emeğinin birçok açıdan sessiz olduğu buna karşın postfordist ekonominin toplumsal emeğinin oldukça geveze oluşu işin bir başka boyutudur.

Yurttaşlığın Postmodern Çileciliği

Önce Amerika’da ardından bütün dünyada görülen finansallaşma birikimlerin ev ekonomilerinden hisse senetleri ve menkul kıymetlere aktarılmasını bu da ekonominin finansmanının bankacılık sektöründen menkul kıymetler sektörün kaymasına neden oldu. Bu da yeni ekonomi denilen oluşumun başat özelliğiydi. Kitle iletişim araçları bu süreçte borsa için uygun bir ortam yaratılmasında önemli bir rol oynamadı ve bireysel yatırımcıların bilgi açığına dayanan bir sürü davranıştan yararlandı. Piyasaların mantık dışı coşkunluğunu göklere çıkaran medya bir süre sonra gelişkin bir finansal teknik olarak teorize edilen bir sürü davranışını besledi. Sürünün borsada para kazanması arzusu kışkırtıldıkça kışkırtılırken; aynı zamanda şu da aşılandı sürünün parçalarına: Listedeki şirketleri analiz etmek için araştırma yapmanıza gerek yok bu vakit kaybıdır; kendinizi dalganın akışına bırakmalı medyanın trendlerini takip etmenin yeterli olacaktır. Yurttaşlılığın postmodern çileciliğini anlamak bakımından şu veri önemli: Günümüzde el değiştiren her bir dolarlık mala karşılık dolaşımda 55 dolarlık finansal mal varlığı bulunmaktadır. İletişimin finansal piyasaların tabiatını oluşturan bir işleve sahip olduğunu anlatan bir ekonomist bu konuda şunları yazar: “Wall Street’in saniye saniye televizyonda yayınlanması piyasanın işleyişini bozuyor ve bir grup düşünen yatırımcıyı tek bir hayvan gibi düşünen bir sürüye çeviriyor: ‘Sat ya da al, hep beraber’ diye düşünenlerin aksine (…) yatırımcıların taklitçi davranışının değer bozucu bir faktör olmadığını gösteriyor. Milyonlarca yatırımcının meşru zenginlik ifadeleri olarak gördükleri simge ve işaretleri kabul etmesi aracılığıyla kendini belli eden sürü davranışı, finansal piyasalarda çok merkezi önemde olan likidite kavramının tabiatında mevcuttur.

Likidite, somut bir parasal işlev olmasından da önce bir kavramdır. İnsanların birikimlerini yatırdıkları menkul kıymetlerin hızlı bir şekilde el değiştirilebilir olması ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Eğer menkul kıymetler likit, yani paraya çevrilebilir olmasaydı yatırım isteği belirgin şekilde azalırdı. Acil bir likidite ihtiyacı durumunda, birikimlerini borsaya yatırmış olan ve birikimlerini yatırdıkları menkul kıymetleri satamayan kişiler kesin bir iflasa doğru ilerlerdi.(…)likidite bütün finansçılara menkul kıymetin alınıp satılabileceği fiyatı söyleyen bir referans değerin üretilmesini gerektirir. Böyle bir sonuca ulaşılmasına olanak tanıyan toplumsal yapı, piyasadır. Finans piyasası, yatırımcıların kişisel görüşleri arasındaki uzlaşmazlığı bir referans değeri statüsüne sahip olan kolektif bir yargı üretecek şekilde düzenler.”

Bunun yanında işgücü piyasasında kültürel, cinsel, ekonomik ve etnik farklılıkların metalaştırılması işgücünün zaruri dilsel koşuluna dayanmaktadır. Genel anlamda dilin kendisi şu yada bu malın kullanımı/ tüketimi tarafından komuta edilen yaşam tarzlarına dönüştürebilme yetisi işlemektedir. Yenilikler toplumsal olarak yayılamadığında ekonomi işlemez olur. Yeniliklerin yayılması da dil düzleminde dolaşıma sokulmasıyla mümkün olur. Böyle bir dünyada dilin parçalanması, felaket tellallığı, yanlış alarmlar, yüksek sistematik riskler afazi ya da disfazi panik deneyiminin koordinatlarını tanımlar. Dilin göndergeselliğinden ziyade bağlamsallığına kaçmak bir deneyim olarak öne çıkar bu dönemde. Dilin posfordist toplumda tuttuğu yer hakkında şunları söyler Marazzi: “Postfordist toplumda bütün dünya; bütün olguların konumlandığı, bütün olayların yaşandığı ve bütün konuşmaların yankılandığı bağlam esasen dilsel bir dünyadır. Dil, tek bir büyük metin olarak bütün dünyayı kucaklayan iletişimsel ve söylemsel doku; maddi bağlamı algıladığımız ve dünyayı tecrübe ettiğimiz “ham dil”dir. Genel anlamda dil, iletişim kurma yetisi ya da kapasitesi olarak kaybetmekten korktuğumuz şeydir. Dilin her anlamda mal üretiminin bir aracı ve dolayısıyla da hayatlarımızın maddi koşulu haline geldiği Post-Fordist bağlamda konuşma yetisini, “dil kapasitesini” yitirmek aslında dünyaya ait olmayı yitirmek, topluluğu oluşturan çokluğu “topluluklaştıran” şeyi kaybetmek anlamına gelir.”

Hem doğrudan doğruya mal üretimi alanında hem de parasal ve finansal alanda iletişimde, dilin üretici gücüyle dolup taşan bir üretim şekli olarak yeni üretim dünyasını kavramak için önemli Sermaye ve Dil. Bu ekonominin üretim ve dağıtımının dilsel koordinatlarına odaklanıyor çünkü.

sermaye-ve-dil-marazzi.jpg 
Christian Marazzi
Sermaye ve Dil
Çeviri: Ahmet Ergenç
Ayrıntı Yayınları, 2010

HABERE YORUM KAT

4 Yorum