Serdar Özgüldür’e açık çağrı!
Devletin gizli seslerini kaydeden bir kulak var. Duyduklarının ne kadarını bize de işittiriyor bilmiyoruz. Derdi ne, ne yapmaya çalışıyor, kimlerden, kimin adamı bilmiyoruz.
Zaten bunun ne önemi var ki.
“İktidar mücadelesi”, “devlet içi hesaplaşma”, “cemaat yapılanması” ne derseniz deyin o derin kulak sayesinde saf saf demokrasi, hukuk tartışması yaptığımız bu ülke hakkında, tam teşekkülü bir Şerif Mardin külliyatından bile öğrenemeyeceğimiz gerçekleri öğreniyoruz. Hem de ilk elden, birebir kulaklarımızla duyarak.
“Aman Genelkurmay’ım elek gibi olmuş, ulusal güvenliğimiz tehlikede” dertleri olmayan sade bir vatandaş olarak ben duyduklarım ve öğrendiklerimden, bu yasadışı şeffaflıktan dolayı gayet memnunum. Gerisini bu derin ve karanlık işlere dalmış devletliler düşünsün.
Mesela o derin kulak olmasaydı Hakkâri Çukurca’da PKK’nın döşediği açıklanan, altı gencecik askerin hayatını alan ve Erdoğan’a Ahmet Türk randevusunu iptal ettiren mayınların askerler tarafından döşendiğini hiçbir zaman öğrenemezdik, emin olun.
O mayınları döşeyen generallerin “Kafana takma, örtbas et” kayıtsızlığına, kulaklarımızla duymasak inanamazdık. Bu sesleri dinleyen Genelkurmay’ın dinlemelerden sorumlu GES Komutanlığı’nın bu generallere telefon açıp “Dikkatli olun dinleniyorsunuz” diye uyarı yapıp suça ortak olduğundan haberimiz olmazdı.
O derin kulak olmasaydı Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un kozmik oda aramaları için “Ben izin vermesem nah girerlerdi” dediğini bilmez, Genelkurmay Başkanı’nın aslında çok iyi bir demokrat olduğu kampanyasının rüzgârına kapılabilirdik. (Bu arada hâlâ merakla bekliyoruz Genelkurmay Başkanı’nın sesini Brüksel’de bir lokantada kaydedip, parayla satan, oraya kadar girmiş, yanında her şeyin açık açık konuşulduğu o güvenilir akademisyenin kim olduğunu?)
Gördüğünüz gibi sevgili devlet büyüklerimiz, artık eski bildiğiniz, o unutkan halk değiliz.
Büyüdük, hayattan çok ders aldık. Hiçbir şeyi, yaptığınız hiçbir açıklamayı unutmuyoruz.
Mesela geçen hafta internete düşen Anayasa Mahkemesi üyesi Serdar Özgüldür’e ait olduğu iddia edilen ses kaydını hâlâ unutmadık.
Şöyle diyordu o ses:
Genelkurmay Adlî Müşaviri Hıfzı Paşa var. 30 senelik arkadaşım benim. Öğlen bize çok güzel yemek verdi. Üyelerin ikisi oradaydı. Sohbet ettik işte biraz. Söylediği şu adamın. Dedi ki “bak gemi azıya aldılar. Çok büyük komplikasyona yol açma riski var” dedi. Sonra dedi “elini vicdanına koyup büyük toplum baskısını göğüsleyip yani biran önce kapatın”, yani öyle bir niyetleri var. Onu da devletin belli kesimlerin de, özellikle silahlı kuvvetlerin de bizden arzuları var. Yani bir şekilde intikal etti onlar bize. Yani zannediyorum nisan, mayısta falan gündeme alırız, şeyden sonra. Bir karar verilsin.
Üzerinden bir haftaya yakın geçti, Serdar Özgüldür hâlâ çıkıp “bu ses bana ait değildir” demedi. Kendisine ulaşılamıyor. Bırakılan notlara geri dönmüyor.
Yine bir o ses kaydında bahsedilen Genelkurmay Adlî Müşaviri Hıfzı Çubuklu da hâlâ çıkıp “Hayır ben Anayasa Mahkemesi üyelerine AKP kapatma davasını görüştükleri dönemde yemek verip, ‘büyük toplum baskısını göğüsleyip yani biran önce kapatın’ demedim” demedi.
Daha neyi bekliyorlar. Medya, siyaset, bu iki kişinin görevli olduğu kurumlar daha neyi bekliyorlar?
Yalancıktan da olsa bir yalanlamayı, bir inceliyoruz açıklamasını bile hak etmiyor muyuz? Biri gidip kardeşim bu ses sana ait mi değil mi diye sormayacak mı? Yok mu aranızda Serdar Özgüldür’ü tanıyan biri. Bu ses evet bizim Serdar’a ait diyecek bir tanıdığı, bakkalı, komşusu.
Dünyanın herhangi bir ülkesinde bir iktidar partisinin kapatma davasında kararı verecek mahkemenin üyelerine o ülkenin Genelkurmay’ının bir numaralı hukukçusundan “kapatın” diye telkin geldiği ortaya çıkarsa o ülke işi gücü bırakıp bu işin doğrusunu bulmaya çalışır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin basit bir yurttaşı olarak Serdar Özgüldür ve Hıfzı Çubuklu’ya bu iddia ile ilgili susma hakları olmadığını hatırlatmak isterim.
Ve yine sade bir vatandaş olarak bu konuda tatminkâr bir açıklama yapıncaya kadar peşinizi bırakmayacağımı bilmenizi isterim.
Bir gün gerçekler ortaya çıkar ve bunun hesabını verirsiniz.
İnanmıyorsanız bakınız önceki gece bir zamanlar küçük-büyük tüm dağları ve denizleri ve gölleri ve ovaları ben yarattım zanneden Kenan Evren’in başına gelenlere...
TARAF
YAZIYA YORUM KAT