1. YAZARLAR

  2. SİNAN ÖN

  3. Serçenin nasihati…
SİNAN ÖN

SİNAN ÖN

Yazarın Tüm Yazıları >

Serçenin nasihati…

02 Mart 2023 Perşembe 14:23A+A-

Avcıya yakalanan serçe: “Etim ne, budum ne? Beni bırakırsan sana üç nasihatim olacak, hatta ilkini bırakmadan söyleyeyim.” Avcı kabul edince, “Her söylenene inanma” demiş. Avcı beğenip serçeyi bırakmış.

Dama konan serçe: “Sakın kaçan fırsata üzülme, karnımda elli dirhem inci vardı” deyince, avcı çok üzülmüş.

Serçe: “Demek nasihat işe yaramadı, üç dirhem serçede elli dirhem inci ne arar?” deyince, avcı 3. nasihati istemiş.

Serçe: “Kuru toprağa tohum atılmaz, cahile nasihat fayda etmez” diyerek uçup gitmiş.

Zor zamanlardan geçiyoruz, toprağımız çoraklaşmaya başladı. Kendimizi avcı, her gördüğümüzü av zannediyoruz. Kazanma hırsı ve arzusu tüm benliğimizi kapladı. Dünyaya sarıldıkça, Rabbimizden uzaklaşıyor, bir elin parmaklarını geçmeyen aklıselim insanların hatırlatmalarına ise kulaklarımızı tıkıyoruz. Çünkü onlar serçe, biz avcıyız.

Herkes suçlu ama biz günahsızız. Oysa Hz. İsa’ya atfedilen sözle: “İlk taşı günahsız olanımız atmalı!”

Yaşadığımız acının tarifi yok. Acımızı yaşayacak, yaralarımızı saracağız. Bununla birlikte bir taraftan da konuşacağız, tartışacağız, eleştireceğiz, ders alacağız. Çünkü “Ders, biz öğreninceye kadar devam edecek.”

Pakistanlı düşünür Ziyaüddin Serdar, “Cenneti Arayan Adam” isimli kitabında anlatıyor: Yaşadığım evin bahçesini düzenlemesi için bir ustayla anlaştım. Konferanslar için uzun seyahatlerimden birine denk getirip, gitmeden önce ustayla neler yapılması gerektiği konusunda uzlaştım. Dönünce, dediğim her şeye “Tamam” diyen usta, hiçbir işi konuştuğumuz gibi yapmamıştı. Neden diye sorunca, “Böyle daha güzel oldu değil mi, Ziya bey?” cevabını aldım. Ve anladım ki, benim aklımdakinin hiçbir önemi yokmuş, uygulamayı yapanın kafasındaki ile uyuşmadığı sürece…

Bu olay halimizi özetliyor. Liyakatsiz, adam kayırıcı, fırsatçı, menfaatçi, iletişimsiz, hoşgörüsüz, tahammülsüz, nemelazımcı, nobran tipler; merhametsiz dünyalarına taassupla bağlılar. Bu yüzden ibretlik musibetler bir türlü nasihate dönüşmüyor.

Tabi ki bu durum insan kalitemizle birebir ilintili. Tepeden tırnağa kadar herkesin yaşananlarda sorumluluğu var. Kentsel dönüşüm yasası çıkarıp ancak işi ranta dönüştürenlerden, “Hayır rantı bensiz yiyemezsiniz” diyerek yürütmeyi durduranlara; her şeyi kâğıt üzerinde hallettiğini zanneden bakanlık yetkilisinden, yerinde görüp onay vermesi gereken işi masa başında çözen belediye yetkilisine; inşaatında minimum gider maksimum kazanç elde etmek isteyenlerden, hakkı olandan fazlasını talep edenlere; ufak hesapların esiri olduğu için inşaatı gerektiği gibi denetlemeyen denetçiden, inşaatı imal eden kalfanın, demircinin işgüzarlığına; ev satın alırken beton ve demir kullanımına değil kalebodur fayansların rengine bakan nihai tüketiciye kadar, hepimizin…       

Oysa mesele vuku bulunca hepimiz birden bire merhamet timsali, erdemlilik abidesi, inşaat ve deprem uzmanı oluverdik.  Karanlık, dipsiz kuyulardan seslenenler; bu ortamda dahi kötücül kalplerinden fitne saçanlar bile!

Ama kendimizi aklamamız için bize birkaç günah keçisi lazım. Tabi ki bu günah keçisi ötekisi olmalı. Muhalefet için dönüşüm yapıp gerekli tedbirleri almayan iktidar, iktidar için dönüşümü engelleyen muhalefet; müteahhitler için gözü doymaz toprak sahipleri, toprak sahipleri için hırsız müteahhitler.

Kötülüğün teorik sesi o kadar gür çıkıyor ki; kardeşliğin, dayanışmanın, acıyı paylaşmanın güzel pratiklerini bastırıyor. Fedakârlığın, yardımlaşmanın, kardeşini kendine tercih etmenin erdemli örneklikleri; iftiranın, bozgunculuğun, talan ve yağmanın borazancılarına kurban ediliyor.

Kendimizce tedbirler almıyor da değiliz tabi. Kimi yetkililerimiz, “Fay hatları kırılmasın diye üzerine beton döküyor!” Kimi şeyhlerimiz, “Deprem kendi bulunduğu bölgeye isabet etmesin diye Allah’a naz yapıyor!”  Birileri, yılda bir “Deprem seferberlik planı” ilan ediyor. 

Anadolu’da nerede deprem olsa beklenen İstanbul depremi akla geliyor. Riskli yapılar, yaşayan nüfus, stratejik durum falan hatırlanıyor. “Dönüşümleri hızlandıralım” deniyor ama bir arpa boyu yol alınmıyor. Boş arazilerin üzerine 16 katlı binalar dikip, daireleri 8-10 milyondan satanlara haksızlık yapmayalım bu arada. Üzerinde bina olan yerler ise bir ara dönüşür nasıl olsa. İmkânı olsa dahi binasını yıkıp yapma hakkı ellerinden alınanlar ise ayrı. İmarın kapalı ya da şarta bağlı olduğu bölge ve mahallelerde 40 yıllık binalarda yaşayan insanlar, kaderlerine terk edilmiş gibiler.  

Böyle bir ortamda insanın, Kafka’nın ifadesiyle: "Biraz daha uyusam bu olanlardan kurtulabilir miyim?" diyesi geliyor. Ama diğer taraftan Nietzche bağırıyor: "Uyuyunca geçmez. Kalkın Konuşmamız gerek!" Gorki kuzeyden atılıyor: “Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun.”  Bilmemenin mümkün olmadığı bu zaman dilimine Sartre dünden sesleniyor : “Uyursan gece biter, uyumazsan sen.”

Bu vesile ile depremde hayatını kaybeden insanlarımıza Allah’tan merhamet, yaralananlara acil şifalar diliyorum. Biz geri kalanlara ise başımıza gelen musibetlerden nasihat alıp, ders çıkarmayı… Her şeye gücü yeten, yaşamın ve ölümün sahibi Allah’a emanet olunuz. 

 

 

YAZIYA YORUM KAT

11 Yorum
  • Hakkı Yılmaz / 21 Mart 2023 10:05

    “Kıl beşi kurtar başı”, “Kıl beşi bitir işi”, “Kıl beşi bil işi”, “Salla başı al maaşı” gibi birbirine yakın anlamlı birçok atasözü var bu toplumda. Toplumumuz da bu atalar sözlerine bakarak düzenliyor hayatını. Bunları kendine düstur ediniyor. Dinî anlayışını da bu atalar sözleriyle şekillendiriyor. (Bunun yanına sadece ticari kaygılarla hacca gitmek, iş yerlerini Allah ve Muhammed lafızlarıya süslemek, sakal bırakmak, takkeli, tespihli dolaşmak gibi birçok dinî ritüelleri de eklemek gerekiyor.) Böyle olunca da çarpık bir din anlayışı ortaya çıkıyor. Bu çarpık din anlayışımızı yapmış olduğumuz bütün işlerimize de yansıtıyoruz. Sonra da gün geliyor yapmış olduğumuz bu yanlışlıkların başımıza büyük belalar açtığını görünce Allah’a yalvarıp yakararak pişman olduğumuzu, hata yaptığımızı itiraf ediyoruz. Bir nebze de sorumluluğu Allah’a yüklemeye çalışıyoruz. Çünkü bu “büyük felaketler”i verenin O olduğunu düşünüyoruz. Buna da alınyazısı diyoruz. Hâlbuki Allah yaratmış olduğu her şeye bir düzen ve ölçü vermiş ve onun kaderini belirlemiştir. İnsanı bunun dışında tutmuştur. “İnsanı yaratmış, ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretmiş”tir. Fakat insanoğlu “ölçü ve tartıyı eksik tuttuğunda” ve bu ölçülere riayet etmediğinde, kendi ifadesine göre “büyük felaketler” yaşamaya devam edecektir.

    “Rahman
    Bu Kur’an'ı (insana) öğretti.
    O, insanı yarattı:
    ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti.
    Güneş ve ay (O'nun buyruğu doğrultusunda) kendileri için belirlenen yörüngelerde akarlar;
    yıldızlar ve ağaçlar (O'nun önünde) yere kapanırlar.
    Ve O, gökleri yükseltti ve (her şey için) bir ölçü koydu
    ki (siz, ey insanlar,) asla (doğruluk ve haklılık) ölçüsünden şaşmayasınız:
    öyleyse (yaptıklarınızı) adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın!
    O, yeri, bütün canlı varlıklar için genişletip yaymıştır,
    üzerinde meyveler ve salkım salkım hurma ağaçlarıyla
    ve filizlenip dal veren tohumları ve hoş kokulu bitkileriyle.
    Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkâr edebilirsiniz?” (55/1-13)

    Yanıtla (0) (0)
  • Nazmi uçkan / 06 Mart 2023 23:18

    Akıl vahiyden özgür olursa sorumsuz olur.sonuç; termit yuvalarına ev demeye devam ederiz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Sümeyye Ayaz???????? / 04 Mart 2023 23:40

    Yazınız çok güzel olmuş ellerinize sağlık

    Yanıtla (0) (0)
  • Sümeyye Ayaz / 04 Mart 2023 23:35

    Çok güzel olmuş.ellerinize sağlık.dogru bir bakış açısı olmuş.baska yazıları da bekleriz.insallah

    Yanıtla (0) (0)
  • Furkan / 04 Mart 2023 22:09

    Uyursak geçer mi be abi...

    Yanıtla (0) (0)
  • Sumeyye / 04 Mart 2023 04:16

    Neredeyse tüm sorunlarımızı gözden geçirmiş, dikkat çeken bir metin... Çoğu yerine katılıyorum ???????? Allah yar ve yardımcımız olsun. Allah'a emanet olun Sinan bey

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet / 04 Mart 2023 04:13

    Çok güzel bir yazı, elinize sağlık. Sürükleyici olmuş.????????

    Yanıtla (0) (0)
  • Erol AKMAN / 03 Mart 2023 15:09

    Doğa kendi dilince belli aralıklarla konuşur. Depremler kader planı olarak bizde bir çok zarar ziyan veriyor. Ama aynı deprem kader planı olarak Japonyada, Amerikada bizdeki gibi yıkım yapmıyor ? Kader planı bize böyle, onlara öyle mi işliyor ? Ulusumuz doğa tarafından tutsak alınırken, bazı uluslar doğayı tutsak edebiliyor. Hollanda topraklarının 4/1 i deniz seviyesinin altındadır. Suyla kara mücadele eder. Devasa pompalarla, setlerle, bariyerlerle suyla mücadele sürer. Deprem biz kendi yükümlülüğümüzü yerine getirmediğimiz zaman yıkıma yol açar. İnönü döneminde 1939 da Erzincan depremde yıkılır. Sağlam zemine taşınması gerekirken konutlar aynı yere tekrar yapılır. 1992 de Erzincan depremle tekrar yıkılır. Yıkım kader planı değildir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet Ali / 02 Mart 2023 22:56

    iyi yazı, kaleminize sağlık.
    herkes bir şekilde suça ortak, ama hangi kademede olursa olsun elinde yetki olanların hiç bir mazereti olamaz..
    artık iyice pişkinlik zamanı anlaşılan, yoksa tek bir sorumlunun dahi istifa etmemesi nasıl anlaşılır. surda gedik açtırmayız diye düşünülüyor olsa gerek. gözden ve kalplarden düştükten sonra elinde mühür olsa da neye yarar..

    Yanıtla (0) (0)
  • Ramazan İleri / 02 Mart 2023 21:51

    Abese1-7 (Peygamber) âmâ geldi diye yüzünü ekşitti ve döndü. (Resûlüm!) Sen ne biliyorsun, belki o, (senden öğrendiğiyle) arınacak (nefsini tezkiye edecek) veya öğüt alacaktı da o öğüt kendisine fayda verecekti.
    Ayet hükmü gereği toprak analizi yapmadan öğüdü vermek gerek.
    Yeşermesinden sorumlu değiliz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali Can / 02 Mart 2023 14:57

    Kafka, Nietzsche, Gorki, Sartre...
    Neden hep şu yabancılardan alıntı yapmalıyız ki?
    Daha mı etkili oluyor?
    Ya da bizimkiler bize az mı geliyor?

    Yanıtla (0) (0)