1. YAZARLAR

  2. Ali İhsan Karahasanoğlu

  3. “Seni bıraktık ya, bir de telefonu mu istiyorsun hıyar!”
Ali İhsan Karahasanoğlu

Ali İhsan Karahasanoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

“Seni bıraktık ya, bir de telefonu mu istiyorsun hıyar!”

08 Temmuz 2008 Salı 04:56A+A-

Cumhuriyet gazetesinden ikinci isim de terör örgütü üyeliği kapsamında gözaltına alındı ya.. İşledikleri suçu gözlerden uzak tutmak için, şimdi işi sulandırmaya çalışıyorlar: “Kendi telefonumu aradım, bulamadım” diye yazı döktürüyorlar..
Neymiş peki, “kendi telefonunu arayıp bulamama muhabbeti”?

Mustafa Balbay gözaltına alındığında, “cep telefonuna da el konulmuş”muş.. Salıverildiğinde ise, cep telefonunu istemiş ise de, “Henüz işi bitmedi” denilerek iade edilmemiş.
Şimdi; bir ayağı ile Genelkurmay’da Başbakan’ı devirme sohbetlerine katılıp, diğer ayağı ile; devirmeye çalıştığı Başbakanlık’tan aldığı sarı basın kartı ile iş bitiren gazetecimiz, “telefonuna el konulması” üzerinden dokundurmalarda bulunuyor: “Gözaltı süresince bana iyi davranan TEM polislerinin cep telefonuma da aynı özeni göstereceklerine inanıyorum.”
Tutuklanmak üzere mahkemeye sevkedilmiş, ancak mahkeme, yurtdışına çıkış yasağı koyarak muhteremi serbest bırakmış.. Beyefendi şimdi, “Telefonumu arıyorum, ‘mesaj bırak’ notu çıkıyor” diye dalgasını geçiyor!..
Hey gidi hey..
Adam deşifre olan görüşmelerinden utanıp, bir kenara çekilip “Ben kalemimi kırdım artık. Bu yüzle nasıl gazetecilik yaparım. İki günde bir Genelkurmay’a gidip, orada komutanlardan talimat aldığım ortaya çıktı. Ben bir yazar olarak, halkın yüzüne nasıl bakarım artık.. Yazdığım yazılara, insanların inanmalarını nasıl isterim?” diyeceğine, kendisini kurtardığına da şükretmiyor, şimdi cep telefonunun peşine düşmüş!
Hani kendisi; şimdi kaçak olan emekli tuğgeneralden, “100 milyar isteme muhabbeti”ni “fikir egzersizi” olarak niteliyor ya..
Ben de biraz fikir egzersizi yapayım bari..
Ama benimki, kapalı kapılar ardında değil; şeffaf bir şekilde, kamuoyunun önünde, sizlerin huzurunda olsun..
Diyelim ki, Ergenekon’u soruşturan savcılarımız da, eski yıllardaki savcılarımız gibi bu işi pek önemsemeyip, “Bir biz mi varız bu halkın geleceğini düşünen? Emekli de olsa, orgenerallere uzanan bir darbeye soruşturma açılır mı hiç?” deyip, kimseyi gözaltına almasaydı.. Ve Ergenekoncular da, planladıkları gibi, önce ülkede kaos ortamını oluşturup, arkasından da amaçladıkları üzere, DanıştayBaşsavcımız TanselÇölaşan’ın da buyurduğu “27 Mayıs’taki gibi bir devrim”i gerçekleştirseydiler..
O zaman ne olurdu?
Fikir egzersizi yapıyoruz ya.. Şöyle bir düşünelim dedik..
Örneğin Vakit Yayın Kurulu’na, Vakit yazarlarına ne olurdu?
Tabii ki hepsi, askeri cezaevine tıkılıverilirdi.
Mustafa Balbay’ın Genelkurmay’dan istediği 100 milyar benzeri bir muhabbetle, Vakit’in Başbakanlık’tan 100 milyar istediği gerekçesi ile mi?
Yoo! Vakit’in ne Genelkurmay’da, ne de Başbakanlık’ta, 100 milyar değil 100 kuruş isteyeceği kimsesi yok!
Sırf doğruları dürüstçe yazdığı için tıkılırdı, Vakit yazarları cezaevine..
Darbe önlenmeseydi, biz cezaevinde olurduk. Mustafa Balbay gibi de, cep telefonu peşine düşemezdik.. Onun gibi, 100 milyar muhabbeti yapmadığımız halde..
Ha belki; gazetenin dizgicisinin, 15-20 günlük işkenceden sonra darbeciler tarafından serbest bırakılma ihtimali olabilirdi.. Ama, onun da telefon melefon istemesi mümkün olmazdı!.. Kimbilir belki, kendi telefonunu aradığında, mesaj falan çıkmaz, telefona el koyan darbecinin “Ulan seni serbest bıraktık, bir de telefon mu istiyorsun hıyar”! deyip, ana avrat küfürlerine muhatap olurdu..
Haksızlık mı ediyorum, darbecilere?..
Yok canım;  27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de başka bir şey mi olmuştu sanki?
O tarihlerde belki cep telefonu olmadığı için, cep telefonu üzerinden böyle bir olay yaşanmamış olabilir ama, o yılları yaşayanların, benzer anılarını anlatmaya başladıklarında, hanginiz darbecilere lanet okumuyorsunuz ki!
Sahi, Balbay Jandarma’dan para isteme hikayesini, “fikir egzersizi” olarak yorumladı ya.. Biz de isterseniz, şu “fikir egzersizi”ni sürdürelim şöyle: “Acaba Balbay’ın istediği 100 milyar verildi mi?”
Dahası, “100 milyar Cumhuriyet gazetesine mi, Balbay’ın cebine mi gitti?”
Dahası dahası, “100 milyar bugün kaçak olan emekli tuğgeneralin cebinden mi, yoksa Jandarma’nın kasasından mı çıktı?”
Tuğgeneralin cebinde o kadar para olmaz ki.. Belki de, “şehid asker ailelerine yardımlaşma için kurulan vakıfların birisinden çıkmıştır!”
Durun, kızmayın canım. Bunların hepsi, fikir egzersizi..
Siz yapıyordunuz ya..  Size helal, bize haram mı yani?
Uzun sürmez; gerçekler, yakında çıkar zaten ortaya!

 

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT