Senaryo Sever Halklar ve Siyasetçiler
Sakine Cansız ve iki arkadaşının Paris’te katledilmesiyle daha net olarak görüldü ki siyasal analizin yerini tutan şey genel olarak örgütsel ezberlerden ibaretmiş. Paris suikastını PKK ve paralelinde siyaset yürüten kimi sol-sosyalist kimi liberal çevreler barış sürecine yönelik merkezinde derin devletin olduğu bir saldırı, uluslararası bağlantıları olan bir komplo olarak tasvire yöneldi.
Acaba PKK’yla bağlantılı üç kadına karşı Paris’te gerçekleştirilen suikast için ortaya NATO ve Gladyo’dan başlayıp İsrail, Suriye, Türkiye, Almanya, Fransa, İran vs. diye devam eden bir dizi bir olağan şüpheliler listesi atmakla nasıl bir sonuç elde edilmek istendi? Suçlular ve planları ortaya çıksın diye mi bu kadar çok şüpheli ve çok uluslu kirli bir ittifak planı iddiası lanse edildi yoksa tersi bir amaç mı güdüldü?
Parmak Isırtan Sükûnet Hayra mı Alamet?
“Barışa karşı komplo kuruluyor” diye feryad edenlerin barışa komplo kuran diğer güçlerle ne kadar ayrı-gayrısı vardı bunu elbet zaman gösterecek. Ama kesin olan şu ki, bumerang hedefi vuramadı ve fırlatanların ayağına dolanıyor. Suikastla alakalı olarak gözaltına alınan Ömer Güney’in Avrupa’daki PKK yapılanması içerisindeki ilişki ağı klasik komplo teorilerini ıskartaya çıkarttı. Diyarbakır’daki muhteşem cenaze merasiminin parmak ısırttıracak bir sükûnet ve barış vurgusu içerisinde geçmesinin ana sebebi de budur. Barış sürecine olan inanç ve ümitten ziyade yüze göze bulaşan suikastın cenaze merasimi ve sonrasındaki gelişmelere damgasını vurduğunu söylemek yanlış değil sanırım.
Katil zanlısının yakayı ele vermesi sonrasındaysa suikastı bariz bir biçimde gündemden düşürme telaşına kapılanların kim olduklarına bir bakalım. Karşımıza kim çıkacak? Öldürülen insanların mücadele ve hatırasına sahip çıkma iddiasındakiler. Açıkça söyleyelim: Sakine Cansız ve arkadaşlarının hesabını sorması gerekenlerin defteri kapatma yönündeki söylemlerinde en dikkat çekici nokta topu olabildiğince taca atmaktan başka bir şeye benzemiyor.
Suikastın arkasında kimler olduğunu anlama konusunda topu taca hatta stadın dışına atma yarışına girişenler olduğunu söylesek mübalağa yapmış olmayız. Bu hususta Murat Karayılan ile Ahmet Türk resmen yarış halinde. Karayılan’ın bütün süreci alt-üst eden “Yeşil Ergenekon” ütopyasını bir başka sefere konu ediniriz.
Tecrübesi, olgunluğu ve yumuşak kişiliği üzerine ilave edilebilecek siyasi müzakere yeteneğiyle Ahmet Türk’ün sözlerine daha bir önem vermek haksızlık sayılmamalı. Bu bağlamda Ahmet Türk önce Paris suikastına dair elde sağlıklı sayılabilecek veriler olmadığını hatırlatıyor. Sonra tetikçi olarak nitelediği Ömer Güney’in Türk milliyetçisi bir aileden geldiğini asla ve kat’a Kürt çevreleriyle bir alakasının olamayacağını ifade ediyor.
Halk Komplo Sever ya Aydın?
Örgüt içi hesaplaşma ve aşk-meşk gibi bir seçeneği de kesinlikle dışlıyor tecrübeli politikacı. Kendisine sorulan “cinayeti NATO Gladyosu mu işledi?” sorusuna “adres şudur, şu yapmıştır” gibi bir cevap verilemeyeceğini söyledikten sonra Ahmet Türk şöyle bir tespit yapıyor ki katılmamak elde değil: “Hem Türkler hem de Kürtler senaryo seven halklardır.”
Ama ne garip bir tutarsızlıktır ki aynı konuşmanın sonunda Paris’te işlenen suikastlarla alakalı olarak Ahmet Türk bakın nasıl bir çerçeve çiziyor: ''Barışı istemeyen birçok güç var. Türkiye'nin güçlenmesini, Kürt sorununu çözmesini istemeyen birçok ülke var. Çünkü Türkiye Kürtler'i, barışçıl bir yaklaşımla eşit, adil bir yurttaşlık esası içinde kucakladığı zaman Ortadoğu'nun en güçlü devleti olur ve Ortadoğu'da bir model olur. Ancak bunu istemeyen birçok güç var. İşte İran diyebiliriz, İsrail diyebiliriz, Suriye diyebiliriz. Uluslararası dengeler var. Bu dengeler gerçekten Kürt sorununun çözümünü ne kadar istiyor, bunu da bilemiyoruz. Evet zaman zaman, 'biz bu sorunun çözümünden yanayız' diyor. Ama farklı ilişkiler bunu çok da doğruladığını bize göstermiyor.''
İran, İsrail, Suriye, uluslararası dengeler vs. her şeyi ve herkesi yan yana koyan ama sözü bir türlü Ömer Güney’in PKK ve öldürülen PKK’lı kadınlarla ilişkisine bağlayamayan bir siyasal analiz yapıyor Ahmet Türk. Aslında bu sadece Ahmet Türk’ün veya diğer BDP’lilerin, KCK veya PKK’lıların veya onlara paralel çözümleme yaptığını zanneden sol-sosyalistlerin açmazı değil. Hakka, adalete, merhamete inanmayan tersine örgütüne ve ideolojisine tapan her türden iktidar tutkusunun açmazıdır yaşananlar.
Sağlıklı bilgi yok deyip Ahmet Türk olanca açıklığı ve bağlantı ağıyla PKK camiasının tam göbeğindeki adamın PKK adına suikast yapamayacağını söylüyor. Fakat nereden ve ne zaman sağlıklı bir bilgi elde ettiyse suikast suçunu Suriye, İran, İsrail veya ne manaya geldiği belli olmayan uluslararası dengelere ciro etmeye kalkışıyor. Üstelik bunu yaparken “Türkiye’nin model ülke olması, Orta Doğu’nun en güçlü devleti olması” gibi milliyetçi-muhafazakâr çevrelerin gururunu okşayarak şüphelerine içeriden bir hava veriyor.
Tablo şu şekilde görülüyor: Sakine Cansız ve iki arkadaşının katleden iradenin ortaya çıkması PKK-BDP siyasetini zayıflatacak. Bu sebeple bu cinayetlerin faili meçhul olarak kalması konusundaki siyaset öldürülen insanları alabildiğine yücelten söylem ve etkinliklerle gölgede bırakılacak. Yıllarca devlet tarafından uygulanan pek çok yöntem gibi bu yöntem de PKK tarafından kullanılıyor.
Sonuç: Amaca giden her yolu mubah sayan siyasal oportünizmin sefaletiyle bir kez daha karşı karşıyayız. Kıssadan hisse ise şu: Suçlarını, suç ortaklarını itiraf edemeyen özür dilemek ve tevbe etmekten imtina eden ulusalcı gurur son derece kirlidir ve son derece hızlı kirletir.
YAZIYA YORUM KAT