Sen de mi Adem?!
Bir önceki yazının (İslam ihtilalci değil inkılapçıdır) devamı ve açılımı bâbında, Abdullah Yıldız'ın İran seçimleri sonrasında Vakit'te kaleme aldığı "İran, Devrim ve Namaz" başlıklı yazıdan hareketle "İran'da ve Türkiye'de namaz" başlıklı bir yazı düşünüyordum. Fakat yazıyı yazmak için koşturmaca arasında bir fırsat kollarken birçok konu üst üste birikti.
Birkaç haftadır gündemimde olup yazılmayı bekleyen konulardan biri de, Adem Demir'in Newsweek Türkiye Dergisi'nde kaleme aldığı "Cemaatler arası meal savaşı" başlıklı haber-yorum. Abdullah Yıldız'ın Türkiye'deki "Namaz Gönüllüleri Platformu" tecrübesinden kalkarak İran İslam İnkılabı'na dair yorumlar yaptığı yazısı ekseninde İslam'ın toplumsal/siyasal değişim konusundaki ilke ve ölçülerine değinmeye bir sonraki yazıda devam edelim, nasipse.
Gelelim Adem Demir'in "meal savaşları"na...
Adem Demir'le aynı fakültede, aynı dönemde öğrenim gördük. Bildiğim kadarıyla gazeteciliğe Vakit'te başladı. Vakit'te uzun yıllar muhabir olarak çalıştıktan sonra İmam Hatip Mezunları Derneği (ÖNDER)'de basın danışmanı olarak işe başladı. Ardından da İnsani Yardım Vakfı (İHH)'nın Basın ve Halkla İlişkiler Bölümü'nde meslek hayatını sürdürdü. Nihayet, Ciner Grubu tarafından çıkarılmaya başlanan Newsweek Türkiye'de işe başladığını öğrendik.
Adem Newsweek Türkiye'de ilk başlarda Türkiye'nin önemli siyasal ve toplumsal sorunlarına yönelik haberler yaptı, dosyalar hazırladı. Beş-on hafta derken konu sıkıntısı çekmeye başladığından mı olacak bilemiyorum, o da "Cevval muhabir mahalleden bildiriyor!" gazeteciliğine merak sarıverdi. Artık Adem'in kaleminden sık sık "mahalleden haberler" okumaya başlamıştık.
Aslında fena da gitmiyordu Adem bu alanda. İlgi çekici konuları, bir gözlemci yaklaşımı ve diliyle aktarmaya çalışıyordu. Ta ki, klasik holding medyası (cahiliye medyası da diyebiliriz) refleksleriyle gündeme ve kaleme alındığı apaçık belli olan "Cemaatler arası meal savaşı" dosyasına kadar...
Bugüne dek, "mahalle"de uzun zaman geçirip ardından başkaca mahalle ortamlarında "mahalle"ye dair "birikim"leriyle istihdam imkânı bulan birçok isme tanık olduk. Bu konuda tahammül edilebilir sınırlarda kalmaya özen gösterenlerin yanında, tahammül sınırlarını çok çok zorlayanlar da oldu. Bu açıdan, bir Ahmet Hakan ve Tutkun Akbaş gibi "mahalle"den kapıp götürdükleri cephaneliklerle alenen karşı mahallenin silahşörlüğüne soyunanlarla Adem Demir'i bir tutacak değilim. Hatta yukarıda söz ettiğim gibi Adem ilk başlarda bu alanda iyi bir sınav da veriyordu. "Mahalleden geçinen" tiplere hiç mi hiç benzemiyordu.
Adem'in Newsweek Türkiye'deki "Cemaatler arası meal savaşı" başlıklı haber-yorumunu okuduğumda biraz da bu sebeple çok şaşırdım ve tabii ki çok yadırgadım. Holding medyası refleksi ve oryantalist bir dil eşliğinde Adem, birileri daha kolay balık avlasın diye mi olacak bilemiyorum suyu iyice bulandırmaya çalışıyordu. "Mahalle"den tanıdığımız ve ardından çalışmaya başladığı Newsweek Türkiye'de de genellikle takdirle takip etmeye çalıştığımız Adem, birdenbire lejyoner gazeteci tanımını hak edecek bir tarzla arz-ı endam edivermişti.
Bu haber-yorum Adem'in kaleminde mi çıkmıştı? Hakikaten inanması çok güçtü. Yoksa bir editoryal müdahale cinayetiyle mi karşı karşıya bulunuyorduk... Aslında seçilen konu önemli ve dikkat çekici. Bu konudan güzel bir dosya çıkarmak Adem için işten bile olmaması gerekir. Fakat dosyayı okuyunca maksadın üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğunu hemen anlayıveriyorsunuz. Ve bu metnin yakın zamana kadar ÖNDER gibi, İHH gibi kurumlarda çalışan birinin imzasını taşıması karşısında şaşırmadan edemiyorsunuz.
Başlığından da anlaşılacağı üzere Adem Demir'in söz konusu haber-yorumu "cematler arası savaş" kurgusu üzerine bina edilmiş. Türkiye'de sayıları 200'ü bulan Kur'an meallerinin çeşitliliğinin konu edildiği iddiasında olan bir haber-yorumun daha başından adeta bir meydan savaşı anlatımıyla işe koyulması ne anlama gelir?
Haber-yorumun ilk cümlesi şu:
"İstanbul Fatih’te bir apartmanın zemin katı. Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün mescidi burası. Cübbeli Ahmet, kürsüde kendine has üslubuyla vaaz ederken cemaatin iyi tanıdığı bir ismi sert sözlerle eleştiriyor. Bu kişinin düşüncelerinin “sapkın ve tehlikeli olduğunu” belirtip insanları uyarıyor. Her hafta dozajı artan kavganın ardında AKABE Grubu’nun lideri Mustafa İslamoğlu’nun yazdığı bir Kur’an meali var."
Aslında Adem, haber-yorumunda ballandıra ballandıra "kavga" diye pazarlamaya çalıştığı tek taraflı kampanyanın, İslamoğlu'nun meal çalışmasıyla başlamadığını, İslamoğlu'na yönelik söz konusu kampanyanın yıllardır sürdürüldüğünü çok iyi bilir. Fakat baştan belirlenen kurgu, Kur'an meali çeşitliliğinden savaş peydah etmek olunca senaryoyu da ona göre yazmak gerekiyor! Adem de kurgunun gereğini bihakkın yerine getirmekten başka bir şey yapmıyor!
Temel kurgu bu olunca, haber-yorumdaki kimi önemli veriler ve konunun uzmanları tarafından yapılan dikkat çekici yorumları aktaran cümleler birer dolgu malzemesine dönüşüyor. Okuyucu, dosyada yer alan bazı önemli bilgi ve yorumlara ulaşmadan daha işin başında kendisini amansız bir savaş meydanında çaresiz halde buluveriyor.
Adem, haber-yorumunda Türkiye'deki "meal piyasası"ndan söz ederken, tahminen Türkiye’de yılda 650 - 700 bin adet meal okuyucuyla buluştuğunu söylüyor ve ekliyor: "Cep, orta, büyük boyları bulunan bu meallerin fiyatlarının 25 ila 100 lira arasında değiştiğini söylersek işin ticari boyutu ortaya çıkmış olur."
İnsaf be Adem! Tamam, Kur'an meali yayınını gerçekten de bir rant kapısı olarak gören yayınevleri yok değil. Fakat piyasayı 25 TL'den açman, en azından kaleme aldığın dosyanın inandırıcılığı açısından büyük bir kusur değil mi? Haydi yıllarca çalıştığın Vakit'te neredeyse hergün çıkan "1 TL'ye Kur'an meali" reklamını gözden kaçırdın diyelim. Peki 5 TL, 7 TL, 10 TL fiyatı olan ve adet olduğu üzere indirim de yapılarak daha da hesaplı olarak okuyucuya sunulan onca mealden hiç mi haberin olmadı bunca yıl?
Böyle "mahalle gazteciliği" olmaz Adem! Dediğim gibi en azaından inandırıcılık adına dersine daha iyi çalışmalısın!
Başta da söylediğimiz gibi tam bir holding medyası refleksiyle Kur'an meali çeşitliliğinden bir savaş kurgusu peydah eden Adem, zaman zaman oryantalist bir dil kullanmaktan da geri durmuyor. Adem'in imzasını taşıyan haber-yorumdaki şu paragrafa bakar mısınız: "AKABE Grubu: Hilal TV kurulduktan sonra popülaritesi arttı. 2008’in ortalarına kadar kendi mealleri yoktu. Daha sonra liderleri İslamoğlu’nun yazdığı, “Hayat Kitabı” müritlerin başucu meali oldu."
Şimdi ben merak ediyorum: "Cemaatler arası meal savaşı" başlıklı bu kurgusal metnin altındaki Adem Demir imzası gerçekte neye tekabül etmektedir? Ortada iki ihtimal var: Ya Adem kalemini holding medyası mantalitesine teslim etmiş bulunuyor, yahut da binbir emekle oluşturup kaleme aldığı metne yapılan editoryal müdahaleye teslim olmuş bulunuyor.
Her iki halde de yaptığın iş iş değil Adem, bilesin...
YAZIYA YORUM KAT