Selvi: "Paşalar Darbeyi Anlatıyor"
Abdulkadir Selvi, bugünkü yazısında paşaların Balyoz 'hayıflanması'na değindi.
Selvi, Paşaların Balyoz Davası sürecinde takındıkları tavır ve sonrası hayıflanmalarını kaleme aldığı yazısında önemli isimlerin süreçteki sözlerine yer vererek kronolojik bir değerlendirme yapmış.
İşte o yazı:
Abdulkadir Selvi
Paşalar Darbeyi Anlatıyor
'Şimdi Balyoz denen yani 1.Ordu Komutanlığı karargahında 2003 yılında yapılan bir plan seminerinden dolayı ortaya atılan iddialar hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.'
Kim söylemek istiyor?
Balyoz sanıkları serbest bırakılmadı diye Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa eden Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner.
Ne söylüyor?
'Ne zaman ki iş iddianame hazırlandı vs. Bu CD'ler elimize geçtiği zaman olayın ne boyutta olduğunu, neyin iddia edildiğini açık açık anladık.'
Bunlar sahte ya da düzmece belgeler demiyor.
Ancak, 'Şimdi bizi üzen taraf, arkadaşlar Birinci Ordu'da her şeyimizi çaldırmışız, her şeyimizi' diyebiliyor.
Paşa'yı üzen, TSK'da darbe plan seminerinin yapılması değil, çaldırılması olmuş.
'Birinci Ordu'da bir plan semineri yapılıyor, tüm planlar tüm teferruatıyla milletin elinde şimdi. Bir de bu rezalet var. Nasıl olur yahu, bir ordu karargahından bu bilgiler nasıl çıkar ya.'
Hayıflanıyor. Ama sözlerinin hiçbir yerinde, böyle bir plan semineri yapılmadı diyemiyor.
'Balyoz'un hikayesi bu suç olan kısım da işin içerisinde olabilir, onu burada kaydı ihtiyatla sayıyorum. Ama bunlar hep bizim aleyhimizdeki kişilerin eline çok güzel malzeme verdi. Maalesef namerdin eline malzeme verdik' diyor.
Balyoz Darbe Planları ortaya çıkınca Genelkurmay karargahına giden ilk gazeteciydim.
İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanı, Aslan Güner ise İkinci Başkanı'ydı.
Aslan Paşa, sinirli bir şekilde makam odasının ortasında dolanıyor ve 'Ordusunu Allah Allah diyerek hücuma kaldıran bir ordu, nasıl kendi camilerini bombalar. Böyle bir şey düşünülebilir mi?' diye söyleniyordu.
Orada bana Birinci Ordu'daki plan tatbikatının Yunanistan dış tehdit esaslı olarak hazırlandığı, adının 'Balyoz' değil, 'Meriç' olduğu anlatılmıştı.
Bunları iki gün üst üste Yeni Şafak'ta yazmıştım.
Ama ortada deliler vardı. Gazeteci Mehmet Baransu tarafından bir bavulun içinde mahkemeye sunulan belgelerin yanı sıra, Eskişehir'de emekli Albay Hakan Büyük'ün evinde belgeler bulunmuştu.
Henüz Gölcük'te Donanma Komutanlığı'nda fayansların altına gömülü olarak bulunan belgeler ortada yoktu.
Hani canım fayanslar kırılıp altında belgeler çıktığında ise, 'Donanma Komutanlığı'nın içine cemaat yerleştirdi' yalanına sarıldıkları belgelerden söz ediyorum.
Böylece 2 bin 229 belge ortaya çıktı. Darbenin belgesiydi bunlar...
Çetin Doğan'ın yaptığı başvuru üzerine AİHM'in, 'somut ve meşru' olduğuna karar verdiği delillerden söz ediyorum.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 'Bu seminer icra edilmiş fakat en tehlikeli senaryonun amacını biraz aştığı siyasi kişiler ve siyasi olaylar gerçekmiş gibi oynandığı duyumları kulağıma geldi. Ben de Kara Kuvvetleri Komutanı'na konuyu incelettim' diyordu.
Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ise, 'Emrime aykırı yapılan bu seminer' diye tanımlıyordu.
Işık Koşaner Paşa da dahil kimse, 'olmamıştır, yapılmamıştır' demiyor, deşifre edilmesinden dolayı duydukları rahatsızlığı ifade ediyorlardı.
Çünkü, muhtırayı tartışmanın, darbeyi konuşmanın suç değil, TSK'nın görevi gibi algılandığı bir dönemdi.
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün, göreve sefertası ile gidip geldiği günler desem daha doğru olur.
O dönemi okumak için Özden Örnek günlüklerine kulak vermekte yarar var:
3 Aralık 2003
Aytaç Yalman-Seçimden önce muhtıra vermeliyiz.
Hilmi Özkök-Muhtıra vermeye niyetim yok.
20 Ocak 2004
Jandarma Genel Komutanı ( Ş.E) daima bir ihtilal özlemi içerisinde, 'Bir an önce bu işi yapalım' şeklinde konuşuyordu.'
3 Şubat 2004
'Hava Kuvvetleri Komutanı (İ.F) ve Jandarma Genel Komutanı hemen, '10 Mart'ta ihtilal yapalım' diye bastırmaya başlamışlar. Kara Kuvvetleri Komutanı onları şimdilik frenlemiş.'
Ama tartışma devam etmiş.
'Konuşmamıza darbe konusu ile devam ettik' diyor Özden Örnek. 'Ben eğer darbe yapılacaksa bunun 2004 Aralık'tan önce yapılmamasını' diye gerekçelerini sıralıyor.
5 Şubat 2004
tarihinde ise Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına ile bir araya gelmişler.
'Darbe olabilir mi konusunu açtık' diyor.
Ne kadar sıradan bir işmiş gibi söz ediyorlar darbeden.
Darbe konusunu açmışlar.
Sanki gazoz kapağını açıyor.
Yeni Şafak
HABERE YORUM KAT