1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Selametin Değil Rezaletin Habercileri
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Selametin Değil Rezaletin Habercileri

20 Ocak 2017 Cuma 04:17A+A-

İktidarın, kudretin düşmandan çok dost görünümlü unsurlar eliyle çürütüldüğü kimse için sır değil. Hükümetleri zaaf düşüren unsurlar arasında düşmanın niteliğinden çok dost ve yakın çevrenin niteliksiz pozisyonları belirleyici olmakta. Tarihi tecrübe bu meseleyi defalarca teyid eden örneklerle doludur.

Son dönemde Türkiye kamuoyunu daha çok meşgul eden, stres ve kaygı kaynağı olan kimi aktör ve çevrelerin oluşturdukları atmosfer sebebiyle etkin bir biçimde analiz edilmesi gerekiyor. Ergenekoncu ve Fethullahçı cuntaların davranış biçimlerini yeniden tanımlayıp hayata geçirmeye hevesli kimi çevreler ve şebekeler maalesef epeyce bir mesafe kat ediyor. Salı günkü yazımızda gündeme getirdiğimiz, Fuat Uğur ve Cem Küçük tarafından vizyona koyulan rezalet ne yenidir ne de tekil bir örnektir. Gazetecilikle tetikçiliği, haysiyet cellatlığını, psikolojik harp elemanı olmayı şahsi hesapları için birbirine karıştıran hastalıklı karakterler esasen sadece siyaset adına değil bütün bir toplum adına ölümcül düzeyde tehdit oluşturmaktadır.

Kuralsızlar Çünkü Egoistler

Bizim kitabımızda ve örfümüzde kavganın da düşmanlığın da bir ölçüsü, çerçevesi vardır. Fakat kitabın ve örfün meşru sınırlarını çiğneyen, siyaset ve toplumu söküp atmak için mücadelesini verdiği çirkin davranış ve ilişki biçimlerine sürüklemeye ahdetmiş kimi troller değerlerimizi başkalaştırmak üzere seferberlik ilan etmiş durumdalar. Dünün dalkavukluğu bugünün trolüne, eskinin psikolojik harp elemanı bu dönemin pelikanına evrilmiş durumda. Sorarsanız “her şey vatan için, millet için ve Erdoğan adına” yapılıyor. Ancak ortalığı ahlak ve hukukla, akıl ve gerçekle telif edilmesi mümkün olmayan karanlık operasyonlar kaplamış, ülkenin üzerine bir karabasan gibi çökmek üzere hazırda bekliyor.

Evvelden bu yana Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu toplumun güven ve sevgisi, AK Parti Hükümeti’ne olan destek ve duygudaşlığının elbette çok boyutlu sebepleri var. Ancak bu boyutlar içinde gazetecilerin yeri neredeyse sonlarda yer tutar. Hiç kimse, hiçbir kurum ve çevre kendisini merkeze koymaya kalkışmasın. Toplamın bir parçası olarak bir yerde pay sahibi olmayı küçümsemiyorum elbette. Lakin birileri kendilerini hadlerinden, katkılarından ve hak ettiklerinden çok çok daha üstlerde göstermenin telaşesini yaşıyorlar ve bu durum aşikâr.

Kestirmeden söyleyelim: Emin Çölaşan, Uğur Dündar, Can Ataklı, Yılmaz Özdil, Mehmet Baransu, Nazlı Ilıcak gibi karakteri biraz botokslayarak, makyajlayarak bizim mahallenin gazete ve televizyonlarına taşınan niteliksiz ve ahlaksız gazeteciler eliyle kimse bu dönemi zehirlemeye kalkışmasın. Ülkenin güya “AK Parti ve Erdoğan sevgisiyle ne yapacağını şaşırmış” maskeleri takarak “yandaş Sözcü ve yandaş Cumhuriyet” gibi yayın organlarına hiç ama hiç ihtiyacı yok. Modifiye edilip piyasaya sürülen ahlaksız karakter ve kurumlar en büyük bela ve musibettir.

Bir dönem Ertuğrul Özkök yönetiminde Hürriyet Gazetesi’nin yürüttüğü psikolojik savaş manşetlerini bu bünyenin kaldırabilmesi de tahammül edebilmesi de mümkün değildir. Esasen bu işleri yapanlara bakılınca 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde Kemalist cuntaya karşı direnen isimleri hiç görmeyiz. Çünkü onlar iktidarın değil adaletin, menfaatin değil mücadelenin yanında saf tutuyorlar.

Düşmanına Benzeyenler Çöker

Kraldan çok kralcılık yapanlar hemen her dönem sorundur. Bu dönemde de bu müptezel karakterlerin öne çıkmış olması şaşırtıcı değil. Tabi nereye ve ne zamana kadar bu sonradan görmelerin, her dönemin adamı fırsatçıların iklimi kirletmesine müsaade edilecek sorusu önemlidir. Daha düne kadar Fethullahçı cunta ve işbirlikçisi sol-liberal çevrelerle ahbap-çavuş ilişkisi yürütüp her türlü operasyonel hizmeti sunanların bugün ahlaki ve siyasi duruşlarıyla maruf kimi gazeteci ve kurumları kirletmeleri basit bir mevzu değil. Uzun bir dönemdir Yeni Akit’i kirletmeye kalkışanları biliyoruz, İHH ve Haksöz’ü itibarsızlaştırmaya kalkışanları tanıyoruz. Etyen Mahçupyan’ı Hrant Dink cinayetiyle, Yıldıray Oğur’u Fethullahçı cuntayla ilintilendirmek üzere tuzak kuranları görüyoruz. İslami ve İnsani, ahlaki ve hukuki kaygılarla hareket etmiyorlar, çünkü böyle bir kimlikleri hiç olmadı.

Yeni Türkiye bu hastalıklı karakter ve örgütlerden arındırılırsa sağ selamet özlediği sahile varabilir. Ergenekon ve Fethullahçı cuntaları tasfiye ettikten sonra onlardan daha niteliksiz fakat daha hırslı hastalıklı karakterlere fırsat tanınamaz. Rehberimiz Sun Tzu değil ki ‘Savaş Sanatı’dır diyerek “düşmanlarımıza karşı yanımızda aşağılık adamlar tut”alım. Alameti farikamız çalışkanlığımızdan öteye ahlakımızdır, dosta düşmana telkin ettiğimiz güven duygumuzdur. Yandaşa değil dosta, türlü maskeler takan tetikçilere değil adalete ve merhameti kuşanmış arkadaşlara muhtacız.

Toplumsal işleyişin kanunu her zaman aynıdır: Dalkavuklar, troller, menfaat şebekeleri siyaset ve toplum için selametin değil rezaletin, çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun habercisidir. Bu hastalıklara mücadelede siyaset kurumu da toplum da daha duyarlı olmak durumundadır.

Birey ve toplum için olduğu gibi siyaset için de ahlak, merhamet ve kanaat en büyük hazinedir. Kardeş kılar, safları sıklaştırır ve bereket celbeder. Hırs, haset ve açgözlülük ise fitne oluşturur, düşmanlık üretir ve yoksunluğa sebep olur. Zaman hızla ilerliyor; bazı yanlışları ve kötücül tipleri silip atmakta, iyilikleri çoğaltmak ve nitelikli insanları çakalların maskaralaştırmasına fırsat vermemek hususunda elimizi çabuk tutmalıyız.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum