Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Selam Baykal!

17 Nisan 2010 Cumartesi 02:58A+A-

İslam’ın, Hz. Peygamber’in, ne benim övgüme ihtiyacı var, ne de Baykal’ın..

Ne Erbakan’ın, ne de Erdoğan’ın..
Baykal’ın Hz. Muhammed (sav) ve İslam ile ilgili söyledikleri, sadece onu bizimle aynı çizgiye getirir.. Bir hakkı ikrar etmiş olur, o kadar.
Umarım, dilerim, bu sözler, bir politikacının PR çalışmasından ibaret değildir..
Hani Mevlana ve Şemsi Tebrizi için anlatılan bir hikaye vardır. Mevlana’ya “Şems geliyor” derler de, haberi getirene çıkartır hemen hırkasını verir. Dostları, “haberi getirenin pek güvenilir biri olmadığını, kendisinin ikramına mazhar olmak için böyle söylemesinden kuşkulandıklarını” söyleseler de, Mevlana “Biliyorum” der.. “Biliyorum. Buna rağmen hırkamı verdim. Gerçek olsaydı canımı verirdim.”
Baykal şunu bilir sanırım. Bizim malımız, canımız, sevdiklerimiz Allah ve Resulü yolunda feda olsun. Salat ve selam olsun ayrı ayrı her ikisine de..
Baykal’ın bu çıkışına parti içinden muhalifler de olmuş.. Tabandan da aykırı sesler çıkacağından kuşku yok. Ama destek daha fazla olacaktır.. Önemli bir kesim ise sessiz kalacaktır. Renk vermeyecektir. Bu işin sonucunu görmek isteyeceklerdir..
Baykal şunun farkında mı bilmiyorum, arada bir garnitür şeklinde bu tür çıkışlar, “mavi boncuk” politikaları, beklenen faydadan çok zarar getirecektir.. Bu süreci destekleyenler, istismarcı konumuna düşmek istemeyecekler, karşı çıkanlar ise “bu taviz”in başlarına iş açacağı ve irtica ile mücadelede önlerine engel çıkartacağını söyleyeceklerdir.. Yani din ve dindarlar konusunda netleşmezlerse, kendilerini yeni demagojik bir tartışmanın içinde bulacaklar ve “hem nalına, hem mıhına” vurayım derken, oportünist bir çizgiye savrulacaklar.. Kaş yapalım derken göz çıkartmış olacaklar. Dimyat’a pirince gideyim derken, eldeki bulgurdan da olacaklar..
Biraz hamile olunamayacağı gibi, az-biraz dindar da olunmaz.. Hele dine saf yürekle yaklaşmazsanız, halk deyimi ile o şey “sizi çarpar”. Onun için dinle şaka olmaz. Din Allah’ın dinidir ve O dinini korur. Din üzerinde hesabı olanlarla ilgili olarak Allah’ın da bir hesabı vardır. Arayan sonunda Rabbini de bulur, belasını da..
Samimiyet (biz ona ihlas diyoruz) her işin başı.. Bazıları ona sonradan sahip olur. Malcolm X’in hayatını okuyanlar, ne demek istediğimi bilirler.. Hz. Ömer’in dine girişi de ilginç. Ya da Hz. Hamza’nın kalbini çıkartıp dişleyen, burnunu, kulaklarını kesip boynuna takıp dans eden kişiyi hatırlayın.. Bazılarının dönüşü de böyle oluyor..
Kimsenin kalbini yarıp içine bakmadık.. Tevbe kapısı her zaman açık.. Azrail’i kapıda görmeden herkes bu kapıdan geçebilir..
Bana kalırsa Baykal, gece karanlığında hep yokuş aşağı, nefes nefese koştu durdu.. Çok şey biliyor aslında. Ama düşünecek zamanı yok.. Yaşadığı dönem hep olumsuzdu. Siyaset algısı bu dünyaya ait.. Başka türlüsünün de olabileceğini akletmiyor gibi sanki..
Hem sağ-sol şablonuna kilitlenmiş kalmış sanki.. Bu çatışma kültürü üzerinde siyaset yapıyor.. Son girişimi ile bu korku tünelinden, perdeyi aralayıp, sanki dışarıya bir göz attı gibi geldi bana.. “Korku ve umutların farklı olduğu başka bir dünya var”, “Başka bir dünya mümkün”..
Hem bu hayat denen şey gelip geçiyor.. “Ölüm” diye bir gerçek var. “Kiramen Katibin” var. Ahiret günü, cennet, cehennem var.. Herkesin yaptıklarının hesabını vereceği bir gün..
Şaka bir yana, Baykal, Hilafet fonunun yöneticisi bir makamda oturuyor.. İş Bankası’nın finansal kaynağı ne?
Bazan aklımdan geçmiyor değil, Baykal’la tartışmadan konuşmak mümkün olsa da, oturup din ve dünya üzerine konuşabilsek.. Birlikte geçmişe, geleceğe, bugüne bakabilsek. Birbirimizin görüşlerine katılmak zorunda değiliz ama, birbirimizi anlamamız gerek.. Yoksa nasıl bir arada yaşama kültürü geliştirebiliriz ki! Adalet, barış, özgürlük üzerine konuşabilsek, yazışabilsek..
Baykal’la böyle bir girişimimiz olmuştu aslında.. Murtaza Çelikel’in de bu yönde çabaları olmuştu.. Baykal politik polemik yolunu seçti.. Hiçbir derinliği olmayan, kavgacı, asabi bir üslubla, demagojik bir zeminde nereye kadar gidebilirsiniz ki..
Siyasetin dili, etik ve estetik değerlerden ne kadar uzaklaştı! Keşke Baykal Meclis Genel Kurulu ve Grup konuşmalarını banttan bir izlese..
Baykal, Kutlu Doğum Haftası’nda ezber bozdu.. İyi de yaptı. Dilerim bu iş sıradan bir “politik kurnazlık”tan ibaret bir şey değildir.. “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir toplum mühendisliği de değildir..
Doğrusu, tam da böyle bir zamanda benim için “sürpriz” oldu..
Hadi başörtüsü sorununu çözme onuru da sizin olsun.. Şu katsayı sorununu da siz çözebilirsiniz. Hacıların derdini de.. Çok zor değil.. Engel olmayın, bir çift güzel söz yeter.. “Hilafet mana ve mefhum olarak Cumhuriyetin manasında mündemiçtir” der devrim yasalarından biri.. Siz de “Cumhuriyet” Partisisiniz değil mi?
Baykal’ın önce, durup, sonra derin bir nefes alıp düşünmesi gerekir, bu gidiş nereye, ne zamana kadar ve niçin?! Ahir ömrümüzde hepimiz bir ömür muhasebesi yapmaya muhtacız. Artık çocuk değiliz.. Çocuklarımız için kavga, kan ve gözyaşı dolu, öfke dolu bir dünya miras bırakmamalıyız en azından. Örnek olan insanların sevgisinin nefretini, merhametinin gazabını aşıyor olması gerekir..
Islak imza, yaş imza tartışması bir tarafa, hepimiz omuzlarımızdaki Kiramen Katibin melekleri tarafından günün 24 saati fişleniyoruz. Hem yaptıklarımız ve hem de yapmamız gerekirken yapmadıklarımızla, dahası aklımızdan geçenlerle ve bir gün bunlar önümüze konacak. Ve herkes yaptıklarının karşılığını görecek.. Herkes o gün dostları ile, avukatlığını üstlendiği kişilerle birlikte olacak. “Vay o namaz kılanların haline” denilecek, “yetim hakkı yiyenler”e (Ki, kamu mülkü yetim malı sayılır), “Vay o zalimler karşısında seslerini kısıp, onların gönüllü avukatlığını, yardımcılığını üstlenip, gerçekleri çarptıranlara, karartanlara” denilecek..
O gün! İşte o gün, kim bu gün ne yaptı ise onun karşılığında ya kendi cennetine sırtında tuğla, ya da kendi cehennemine sırtında odun taşıyor olacaktır.. Selam ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT