1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Selahaddin E. Çakırgil 2010'u Değerlendirdi
Selahaddin E. Çakırgil 2010u Değerlendirdi

Selahaddin E. Çakırgil 2010'u Değerlendirdi

Almanya'da faaliyet gösteren İrşad Kitabevinin her hafta düzenlenen seminerler dizisinin bu haftaki konuğu Selahaddin E. çakırgil idi.

03 Ocak 2011 Pazartesi 16:28A+A-

2011 yılının ilk İrşad sunusunu Selahaddin E. çakırgil yaptı. Sunuyu Hasan Korkmaz yönetti. Abdurrahman Dizman hoca'nın Kuran okuması ve okunan Kuran'ın türkçe açıklamasınıda okuduktan sonra, Korkmaz kısa bir giriş konuşması yaptı sonra sözü Selehaddin E. Çakırgil'e verdi, bu haftanın konusu "2010 Yılının Genel Değerlendirmesi Ve Yakın Tarihimiz''di.

Hasan Korkmaz giriş konuşmasında "Sözü söyleyenler, sözü olanlar bir sorumluluğun altına girmiş olanlardır, bizim tarimiz İnsanlıkla beraber başlar ve kıyamete kadar sürecektir. Geçmiş tarihi Rabbimizin bize bildirdiği kadarıyla biliyoruz, bu gün burada yakın tarih dediğimiz son yüzyılında menfilerini ve müsbetlerini, bu konuda uzman olan Selehaddin kardeşimizden dinleyeceğiz'' dedikten sonra sözü Selehaddin E. Çakırgile bıraktı.

Çakırgil konuşmasının başında Goethe'nin " son üçyüz yılı bilmeyen toplumlar zamanı anlayamazlar'' sözünü hatırlattı ve 2010 yılını anlamak için en az yüz yıl gerilere gitmeliyizki günümüzün problemlerini anlamada sağlıklı sonuçlara varabilelim, bütün zamanlar ve mekanlar Allah'ındır. Bütün günler Yevmullahdır. Ariflerin tarifi ile; Allah hep hayır halk etmiştir, şer ise o hayrı görememektir, dedi.

Ebedi müddet denilen Osmanlı devleti 1910 larda iyice zayıflatıldı 1920 de ise buharlaştırıldı, 1908 de meşruiyyetin ilanı ve manasını bile bilmedikleri "ilanı Hürriyet'' in ardından zaten var olan problemler dahada arttı, ülkenin ne hale geldiğini gösteren şu tabloya bir bakalım, 1911 de başlayan balkan savaşının komutanları başka bir cephedeki komutana yardım gerektiğinde ilk sorusu "ittihat ve terakkicimi? yada değil mi?" diye sorar ve kendi tarafında bir komutansa ancak o zaman yardıma giderdi yani Osmanlı içerden yıkılmıştı dedi.

Menderes'i idam edenlerin adaletsizliğinden bahs eden Çakırgil "Menderes'in boynuna ipi geçiren kişiyi halk dışarıda görünce adamı linç etmek istediler adam" ben emir kuluyum ve bu işi maişetimi kazanmak için yapıyorum bundan dolayı benim bir suçum yok'' dedi. İnsanlar asıl suçlulara verecekleri tepkileri vermiyorlar ve detaylarla uğraşıyorlar malesef, dedi. Konuşmasına Edirne muhasarasını ve komutanı Şükrü paşayı anlatarak devam eden Çakırgil Muhammed İkbal'ın konuyla ilgili bir şiir yazdığını söyledi. 1920 lerde Mondros anlaşması ve ardından sevr anlaşmasını anlatan çakırgil, sevr anlaşmasının ilginç bir yönü var bize anlatıldığı bibi Vahdettin bu anlaşmayı imzalamamıştır dedi. 1919 yılında çok sıkıntılı bir dönemde Padişah olan Vahdettin bir çare arayışı içindeydi ama sevr anlaşmasını imzalamadı dedi. Vahdettin İngiliz donanmasına sığınmak zorunda kalınca Osmanlı Padişahı ünvanıyla degil, Müslümanların halifesi Muhammed Vahidüddin olarak imza atmıştır, tabiiki bu ünvanla atılan bir imza çok daha üzücüydü. Lozan anlaşmasından sonra 1922 yılında saltanat lağvedildi ve ilerleyen süreçde 35 e yakın ayrı devlet çıktı.

Çakırgil yakın tarih sürecini anlatmaya devam ederken Celal Bayar'ın " Atatürk'ü sevmek bir ibadettir " diye insanlara zorla bir kişiyi sevdirmeye çalışmasının yanlışlığını vurguladı ve Allah bile hiç kimseyi zorlamıyor ve hür iradelerine bırakıyor dedi. Dr. Rıza Nur'un "Türkiye yazısının ilk resmi evraklara yazılmasından duyduğu mutluluk''u da vurgulayan Çakırgil, hiç bir şeyin tesadüf olmadığını belirtti. İhtilallerin hep Cuma günü yapıldığınada dikkat çeken Çakırgil bunun sebebini şöyle açıkladı "çünkü Cuma gününden sonra iki günlük bir hafta sonu tatili var, bu iki günde insanlar evlerinde kalıyorlar ve pazartesine kadar unutuyorlar işin vehametini, birde hayırlı bir iş yapılmış havası vermek için Cuma'yı seçiyorlar'' dedi. Kürtleri sadece Kürt oldukları için toplayıp askeri kamplarda zulum ettiler, kardeşi kardeşe düşman etme planlarının bir neticesidir bu günkü Türk kürt kavgası, tabii birde bu kavgadan rant çıkaranlarıda unutmamak gerekir.

Günümüzdeki iki dil sorunu hakkında tüm diller Allah'ındır, etrafı sınırlarla çevrili olan bir ülkede elbetteki bir resmi dil olacaktır ama herkes kendi dilini özgürce konuşabilmelidir. Bir kimsenin bir dili yok sayması ne kadar yanlışsa, sınırları belirlenmiş bir ülkede resmi dili birden fazlaya çıkarma çabalarıda o denli yanlıştır dedi.

Türkiyenin şu andaki gidişatını ise şöyle değerlendirdi.'' Allah insandan nasıl bir Dünya yaşamı kurmasını istediğini Kuranda belirtiyor. Allah'ın istediği bu yaşamda hiç kimseye zulum edilmez ve adaletli davranılır, günümüzdeki Türkiye her nekadar eski hükümetlere göre, bu halkı biribirine düşüren kişilere karşı mücadele versede Allahın istediği bir örnek topluluk yaşantısından daha çok uzaktır. Bununla beraber eski hükümetlere bakış bir iyileşme vardır. Allah'ın müslümana yüklemiş olduğu görevi unutmamak şartıyla günümüz hükümetinin iyi ve güzel yönlerinide taktir etmek gerekir, yani sapla samanı ayırmakta elbetteki müslümanların özelliklerindendir.

Soru ve cevaplar bölümünde bir dinleyici, bu gün yine bir darbe olsa halkın tepkisi geçmişteki gibi aynı sessizlikte mi olur? sorusuna, Çakırgil " bu halk darbelerden çok çekti artık hiç bir şey eskisi gibi olmaz. Türkiyeli insanlar darbecileri hiç sevmiyorlar hatta nefret ediyorlar ve bir an önce bu ülkeye yaptıkları zulumlerden dolayı cezalarını çekmelerini istiyorlar bundan dolayı bu gün öyle bir şeye yeltenmek bile artık mümkün değildir, halkımız eskiye nazaran çok daha bilinçlendi, bu gün böyle bir şey olsa üç beş kaos aşığı mutsuz azınlık haricindeki halkımız topyekün ayağa kalkar'' dedi.

Sunu bir sonraki hafta buluşmak üzere 2011 yılının tüm Dünyaya Adalet getirmesi dilekleriyle son buldu ve dinleyiciler ile çay sohbetine geçildi.

Lokman İhtiyar / Haksöz Haber - Almanya

</:O:P>

HABERE YORUM KAT

2 Yorum