Seküler dindarlık, yeni merkez ve sağcılaşma
İslamî kesimde hızla gelişen siyasallaşma ve özgüvenin, yeni bir İslamcılık akımı çerçevesinde yoğrulacağını umut edenler giderek gizlemedikleri bir hayal kırıklığı içindeler.
Türkiye'de daha fazla kişi kendisini 'dindar' olarak tanımlasa da, aslında yaşanan temel dinamik sekülerleşme yönünde... Bunun yüzeydeki göstergeleri AKP etrafında yükseldiği izlenen, maddi heveslerden beslenen bir 'yeni hayat' arayışı. Basitçe söylersek, Müslümanların önemli bir yüzdesi kendi hayatlarını dinin gereklerine adapte etmenin değil, dinin gereklerini kendi hayatlarına uydurmanın peşindeler. Bu tutumu kınamak, bozulmadan ve yozlaşmadan söz etmek, insanları 'sahih' dindarlığa davet etmek tabii ki mümkün... Ama etkili olma ihtimali yok. Çünkü Türkiye'de genişleyen dindarlığın odağında ruhani ve manevi ihtiyaçlar değil, kamusal alandan dışlanmış ve horlanmış bir kesimin yeniden saygın olma ve dünyevi anlamda hak ettiğini alma talebi yatıyor. AKP'nin büyüyen, hükümet yanlış yapsa ve bu yanlışlar İslami kesim tarafından bilinse bile, azalmayan oyları bunun kanıtı. Eğer AKP İslamcılık savunucularının 'sahih' dindarlığını temsil eden bir parti olsaydı alacağı oy muhtemelen yarıya inerdi.
Dindarlık son dönemde en toparlayıcı ve güvenilir muhalefet damarı haline geldi, çünkü Kemalizm'in otoriter laikliğinin giderek çirkinleşmesi ve 28 Şubat'ta bir ideolojik çılgınlık noktasına gelmesi, Anadolu'nun geniş yığınlarını yeniden 'dindarlaştırdı'. Ancak bu dindarlaşma öteki dünyaya ve yarına değil, 'buradaki dünyaya ve şimdiye' yönelikti. Bu sosyolojik yeni dindarlık, post modern küresel zihni ortamdan etkilenerek ve onun içinde biçimlenerek evrildi. Dolayısıyla İslami anlayışı demokratik fikirlerle uyumlu kılmak üzere yeniden 'okurken', onu dünyevileştirerek içselleştirmiş oldu. Öte yandan aynı muhalefet enerjisi, yılların birikimi ile istek ve taleplerden hınç ve nefrete uzanan geniş bir duygu yelpazesini bir araya getirdi. Dindarlar artık eşit pay almak, hatta kendilerinden esirgenmiş olanı hızla ve toptan bir biçimde telafi etmek istiyorlardı. Ama daha önemlisi bu arzunun siyasallaşmasının bizatihi kendisi bir 'dindarlaşmaya' tekabül ediyordu...
AKP'nin toparlayıcı ve sürükleyici olduğu bu hareket, bazılarının sandığı üzere eski merkezin yerine geçerek yeni bir Kemalizm oluşturmuyor. AKP topluma sürekli olarak kendi değerlerini kabul ettirmek isteyecek, ama toplumun 'evet' demediği hiçbir şeyi de zorlamayacak olan bir parti. Çünkü meşruiyeti aldığı oydan geliyor, yani demokrasiye bağımlılığının farkında... Karşımızda otoriterliği değil ataerkilliği merkeze alan ve bununla özgürlükçü yaklaşımları pragmatizm içinde bütünleştirmeye çalışan bir hareket var. Dolayısıyla AKP eski merkezin üzerine oturmaktansa, çevrenin getirdiği yeni güç ve meşruiyet sayesinde eski merkezin dışında yeni bir merkez oluşturuyor. Böylece aynı anda hem eski merkezin hızla daralmasına hem de eski usuller çerçevesinde denetlenmesi çok güç yeni bir merkezin doğmasına tanık oluyoruz. Üstelik bu yeni merkez kendisini içe kapatan, tekelci bir karakter arz etmektense giderek genişlemeyi de hedefliyor, çünkü bunun toplumsal desteği artıracağını biliyor.
Kritik nokta bu yeni merkezin aynı zamanda cemaatçi olması... Söz konusu ivmenin parçası olmanın önkoşullarından biri dindarlık. Ama eğer dindarlığı çok katı ve kuralcı bir biçimde tanımlarsanız, yeni merkezin tıkanması da mukadder. O nedenle bugün Türkiye'de yükselen yeni sosyolojik dindarlık, bugüne ait, sekülerleşmeden korkmayan, kendi iç farklılaşmalarını üretebilen, dindarlığı kişiselleştirebilen bir akım. Birçokları için bir tür yüzeyselleşme, başkaları için bir tür sağcılaşma... Ama gerçek bu: Dindarlığın siyasi alanda söz sahibi olmasının önkoşulu, insanların hayal ve arzularını gerçekleştirebilecekleri bir maddi dünyanın oluşmasını garanti edecek kadar esnek bir din anlayışının olabilmesi. Eleştiriler yanlış sayılmaz, çünkü bu süreçte hem dindarlık kaçınılmaz biçimde yüzeyselleşiyor hem de devletin yeniden kurgulanarak sahiplenilmesi siyaseti sağcılaştırıyor.
Ne var ki nasıl merkez artık eskisi değilse, bu sağ da eskisinden farklı. Hükümetin Kürt meselesindeki tutumuna bakarak yeni bir Türk-İslam sentezinin oluştuğunu düşünenler yanılıyorlar. AKP ve onun ardındaki dinamiğin temel ayaklarından biri Müslüman kimliğin Türk kimliğinden ayrışması ve özgürleşmesidir. Ancak ortada bir başka sentez var ve o sayede Türklük istenmese de işin içine giriyor: Devlet-İslam sentezi... Devlete hakim olma arzusu ve yönetme yükümlülüğü, dindar kadroları etnik meseleler karşısında ister istemez 'Türkleştiriyor', çünkü Türklük dışında hâlâ bir devlet tasavvuru yok.
Türk-İslam sentezi Müslümanlığın Türklük içinde ehlileşmesiydi. Devlet-İslam sentezi ise aksine, devletin Müslümanlık içinde ehlileşmesini ifade ediyor. Ne var ki bu Müslümanlık da artık eskisinden farklı... İslamcılığın bittiği, modernliğe uyum gösterme zorunluluğu duymayan kendine has bir 'seküler' dindarlığın yol aldığı günleri yaşıyoruz.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT