Sekizinci yılında AKP nedir, ne değildir
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 14 Ağustos'ta 8. kuruluş yıldönümünü kutladı.
Kurulduğunun ertesi yıl iktidara gelmesi ve sekiz yılının yedisini iktidarda geçirmesi açısından AKP herhalde dünya rekoruna sahip bir parti. Bir bakıma, AKP tabii ki sadece sekiz yaşında değil; Milli Görüş Hareketi'nin doğurduğu partilerden biri olarak yaklaşık 40 yıllık maziye sahip. Ama AKP bir bakıma da, gerçekten sekiz yaşında, çünkü kendinden önce gelen Milli Görüş partileri ile fazla bir benzerliği yok.
AKP'nin niteliği üzerine tevatür muhtelif. Kendisini "Muhafazakâr Demokrat" olarak tanımlıyor. Ama sadece Türkiye'deki otoriter laiklik yanlıları tarafından değil, ABD'deki neoconlarla (ve dolayısıyla İsrail lobisi) ile yakından ilişkili araştırma kuruluşlarında çalışan analistler ve hatta Kuzey Avrupalı "Kemalist"lere soracak olursanız, AKP Türkiye'yi İranlaştırmakta ya da Malezyalaştırmakta olan İslamcı bir parti. Bu kadarını fazla bulup daha makul görünmek isteyen AKP muarızlarına göre ise, Erdoğan "Türk Putin'i", AKP de Türkiye'yi Rusya türünden bir demokrasiye doğru götürüyor. Bunların tam tersini düşünenler de var tabii. Onlara göre de Erdoğan, Atatürk ve Özal'dan sonra en büyük reformcu; AKP, Türkiye'yi sonunda AB'ye alınmasa bile, Avrupa standartlarında bir demokrasi ve ekonomi olmaya doğru götürüyor.
AKP hakkında çıkan abur cubur, propaganda kitapları yanı sıra akademik çalışmalar da çoğalıyor. Bu çalışmaların bence en dikkate değer olanı, 17 Eylül'de İngiltere'nin Routledge Yayınevi tarafından yayımlanıyor. Yazarları, kamuoyunun iyi tanıdığı iki profesör. Biri Türkiye'nin anayasa hukuku ve siyaset bilimi dallarında duayeni Ergun Özbudun. Öteki de, Türkiye'de asker ve dış politika konusundaki yayınlarıyla tanınan William Hale. Yazarlarının kimlikleri, kitabın kalitesine sanırım yeterli kefil. Yazımı yıl başında tamamlanan ve basılmadan okuma ayrıcalığına kavuştuğum kitabın ulaştığı sonuçlardan başlıcaları şöyle:
"AKP'yi Batı demokrasilerindeki muhafazakâr partilerin Müslüman benzeri olarak nitelemek mümkün. Sosyal, kültürel ve belki ekonomik konularda inanç–temelli değerler benimserken, yasaları ve süreçleri temel demokratik değerlerle bağdaşmayan bir İslam devleti kurma fikrini reddediyor...
"Kürt sorununa yaklaşımında Tayyip Erdoğan, Kürt kimliğinin resmen tanınmasında önceki hükümetlerin çok ötesine giden bazı önemli iyi niyet jestleri yaptı. Ancak AKP bu konuda, Kürtlerin meşru taleplerini karşılarken ülkenin toprak bütünlüğünü koruyacak tutarlı bir politika üretmeyi ve izlemeyi başaramadı. Aynı şekilde, Türk Alevilerinin mütevazı talepleri karşısında takındığı tavırla, AKP hükümeti somut önlemler almak yerine 'kaçınma politikası' uygulamayı tercih etti...
"AKP kamu politikası alanında başka hatalar da yaptı, ama bunların hiçbirinin İslamcılıkla bir ilgisi yok... AKP hükümetinin demokratik yönetimi yıkmak ve yerine İslam devleti kurmak için gizli bir planı olduğu iddiası inandırıcı değil... AKP, demokrasiyi kundaklamak şöyle dursun, temel hak ve özgürlükleri genişletmek için 1960'tan bu yana kurulan hükümetlerin hepsinden daha fazla çalıştı... Aldığı oyların açıklanmasında ekonomik etkenlerin dinsel etkenlere nazaran çok daha önemli olduğu gözlenmekte...
"2009 yılı başında, 6 yıl iktidardan sonra AKP'nin liberal ve reformist bir güç olarak davranmaya devam ile muhafazakâr devlet elitleriyle barış yapma arasında tercihe zorlandığı görülüyor. Türkiye'yi bir İslamcı otokrasiye çevireceği kaygısı CHP, TSK ve yargı mensupları arasında hâlâ yaygın ise de, AKP'nin yeniden bir kapatma davasına maruz kalmamak için muarızlarıyla uzlaşmaya vararak, kendinden önceki merkez–sağ partiler gibi, otoriterliğe, dışa kapanmacı ve milliyetçi tavırlara kayması olasılığı daha gerçekçi görünmekte."
Özbudun ve Hale'in kitaplarına son noktayı koymalarından bu yana olan gelişmeler, AKP'nin reformcu enerjisini tüketmediği izlenimini vermiyor mu?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT