1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Şekerci ile "Kur'an'da Mümin Kadın"ı Konuştuk
Şekerci ile Kuranda Mümin Kadını Konuştuk

Şekerci ile "Kur'an'da Mümin Kadın"ı Konuştuk

Kuran'ı Kerim ekseninde Müslüman kadını yazan Özgür-Der eski genel başkanı Hülya Şekerci'ye göre feminizm yok yere çıkmadı. Ama kadınların kaderi de değil...

30 Nisan 2011 Cumartesi 00:24A+A-

Röportaj: Nuray Kahraman

Haber 7'de gezi yazıları ile tanıdığınız Nuray Kahraman "neden röportaj yapıyor", diyenler için kısa bir açıklama ile başlayalım. Daha ortaokul yıllarımda bizlere verdiği siyer, tefsir dersleri, üniversite de başörtü yasağı dayatmasıyla cebelleşirken yaptığı çalışmalar, verdiği destek ile birlikte iyi bir anne, iyi bir eş, bir mümin kadın, sosyal hayatta ve aile hayatında dengeyi kurabilmiş örnek ve saygın bir müslüman kadın portresi çizen Hülya Ablamın yeni kitabı ile ilgili bir röportaj yapma fırsatını kaçıramazdım elbet. Allah'tan onun gibi dengeli bir hayat süren, çizgisinden sapmayan, eğitimli, dindar örnek mümin kadınların sayısının artmasını diliyor bu bağlamda kadınla ilgili son çalışmasının hayırlara vesile olmasını diliyorum.

İslamcıların kadın rolüne yönelik tavırlarına ilişkin olarak erkeklerinde üye olduğu bir örgütlenmeye Hülya Şekerci'nin lider olarak seçilmesi farklı bir örneklem oluşturdu. Bu tavır genel İslamcı gelenek ve devlet ideolojisinin bakış açısına göre yeni bir yaklaşımdı şüphesiz. Genel olarak dindar ve İslamcı kadının toplumsal rolüne ilişkin değişik yaklaşımlar var. Genel tarikat- cemaat yapılanmaları kadın rolünü ev merkezli kurgular, erkek rolüne göre ikincil bir yer belirler ve mümkün mertebe erkek ile aynı iş ortamını paylaşmamasına özen gösterir. Hülya Şekerci örneğinde sunum yapan, ideolojik temellendirmelerde bulunan, eylemlerde önde bulunan, önyargısız ve kompleksiz olarak düşüncelerini ifade eden bunun yanında aile rolüne ilişkin öncelikleri de önemseyen, siyasal- medya alanında sözcülük yapan bir kadın rolü ile karşı karşıyayız. Özgür-Der eski genel başkanı, üç çocuk annesi, sosyolog-yazar Hülya Şekerci ile üçüncü kitabı "KUR'AN – HAYAT EKSENİNDE MÜMİN KADIN" hakkında konuştuk.

-Öncelikle erkek-kadın her kesin mutlaka okuması gereken, dolu dolu, yalın, öz, fazla uzatmalara gidilmeden konunun aslının verildiği çok güzel bir çalışma hazırladığınız için tebrik etmek isterim. Bu anlamda amacına ulaşacağından eminim. Her ne kadar okuma konusunda oldukça zayıf bir milletin fertleri olsak da, geniş okuyucu kitlesine ulaşmasını temenni ediyoruz. Kulaktan dolma nice yanlış bilgiler, kitabınızda titiz bir çalışma neticesinde yanıtlarını buluyor. Kitabın konusu, insanın var oluşundan beri tartışılan, nihayetinde bir neticeye varılamamış, yine de popülaritesinden asla bir şey kaybetmeyen kadın olgusu. Yazılmasının amacı, popülerliği mi, İslami bakış açısının izini sürmek mi?

Gerçekten de kadın konusunda her ideoloji ya da görüş sahibi fikir beyan etmekte. Özellikle modernizmin projelendirildiği her bir toprak parçasında konunun daha da hararetli tartışıldığını söylemek mümkün. Bir yanda ataerkil ve feodal dönemin kadın konusundaki bakışını din zanneden bir gelenekçilik diğer taraftan modern kadını idealize eden hatta dayatan bir anlayış var. Bu kitabın amacı söz konusu iki yaklaşımın kaderimiz olmadığını ifade etmek Kur'an'ın kadın konusundaki yaklaşımını geleneksel kalıntılar ve modern dayatmalardan mümkün olduğunca arınarak ortaya koymak oldu. Zaman zaman gündeme gelip saman alevi gibi sönen konuları işlemek gibi bir hedefim olmadı. Dolayısıyla popüler olan değil, her zaman tartışılmaya değer başlıklar kitabın içeriğini oluşturuyor.

-Dört halife döneminin ardından saltanat rejiminin evrilmesiyle hemen hemen her alanda olduğu gibi, kadın algısı da vahiy çerçevesinden giderek uzaklaştı. Kadının ezilmesinin temelinde fiziksel üstünlüğün erkeğe ait olmasından ziyade, kadının bizzat kendisinin de başrol oynadığı bir zihniyet sorunu olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bazı yazarlar kadının ataerkil bir zihniyet tarafından ezildiği iddiasını modern ve haksız bir söylem olarak görüyorlar. Bu üzerinde durulması gereken bir konu bence. İnsanlık tarihini erkeğin kadını ezdiği bir tarih olarak okumak son derece dar bir bakış açısı olur elbette. İktidar adaletten uzak, meşru olmayan aktörlerin elinde olduğu sürece ötekiler hep ezilecektir. Bu iktidar sahibi erkek ya da kadın olsun fark etmez. Bir düşünelim ABD'nin Irak işgalinde Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice bir kadın hem de zenci değil miydi? Hani kadın duyarlılığı hani renginden dolayı aşılanan bir ırkın zulme karşı hassasiyeti? Bu ve benzeri pek çok örnekte gördüğümüz gibi mesele kadın- erkek ekseninde değerlendirilemez. Yine de bu tespit tarih boyunca kategorik olarak kadınların daha fazla mağdur edildiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Ama bu konunun kadın- erkek meselesini ya da gerilimini aşan bir zihniyet problemi olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

-Kadını hapsedildiği evden, örtüden kurtarmak istediği iddiasında olan modernitenin kadın algısı, örtüsünü çekerek bir cinsel meta olarak ortaya koyduğu kadının sözüm ona hapisten kurtararak daha geniş bir açık hava koğuşunda tacize açık hale getirerek bir nevi işkence ile yaşamasını hedeflemiyor mu? Kadın hakları savunucuğunu şiar edinen feminizm olgusunun karşısında erkeği kutsayan, kadın eliyle kadını ezen bir zihniyet de zıt kutuplu aynı eksende varlığını sürdürüyor. Artıları ve eksileriyle ataerkil sistem ve feminizm değerlendirmesi kitapta hangi boyutlarıyla ele alınıyor?

Feminizm yok yere ortaya çıkmış bir akım değil. Ateşin olduğu yerden çıkan bir duman misali toplumsal koşulların da elvermesiyle şekillendi. Günümüze kadar kendi bağrında çeşitlilik ve çatışma da yaşamakta. Bana göre en temelde feminizmin açmazı kadın sorunlarını 'kadın üst kimliği' ile tanımlamasıdır. Oysa kadın ya da erkek olmak kazanılan değil verilen bir statüdür. Ayrıca kadın olmak tek başına kimlik üretmek için yeterli değildir. Çünkü hayat, cinsiyet farklılığını da barındırmakla beraber onu aşan pek çok unsurun bir bileşkesidir. Bunun dışında feminizm Batı aydınlanmasının dinle hesaplaşmasının bağrında geliştiğinden seküler bir duruşa sahiptir. Batı, klisenin cadı avlarında öldürülen kadınlarla hesaplaşırken haklıdır. Ancak ürettiği çözümler Yaradana karşı sorumsuz, kadın ya da erkek bedenini emanet değil kişiye ait gören bir anlayışın sorunlarını barındırmaktadır. Sorumsuz bir özgürlük, kimseye hesap vermek istemeyen bir başkaldırı kültürü… Ne var ki feminizm eleştirisi genellikle mevcut kültürü doğrusu ve yanlışıyla sahiplenme eğilimini beraberinde getiriyor. Oysa biz Müslümanlar statükocu olmamalı, Kuran'ın eleştiri kültürüne uygun olarak atalarımızın yanlışlarını sahiplenmemeliyiz. Sahih olan gelenek sürdürülmeli ama din diye algılanan hurafeler zihinlerden ve pratik hayattan temizlenmelidir. Sorunuzda ifade ettiğiniz gibi feminizmin kadın özgürlüğü anlayışında örtünme kadının esaretinin sembolüdür genel kabule göre. Belki de bu algının oluşmasında gelenekçi yaklaşımın kadının örtünmesini toplumdan soyutlayan bir şekilde açıklaması yatmaktadır. Oysa İslam'a göre örtünme kadının dişilik özelliklerini minimize ederek toplumsal alanda insan olma özelliğini öncelemeye hizmet etmektedir.

-Erkek kadından üstün mü; eşit mi? Eşitlikten söz etmek İslami bir bakış açısını yansıtır mı?

İslam'a göre üstünlüğün tek ölçüsü vardır. O da 'takva'dır. İnsanların ne etnik aidiyetleri ne de cinsiyetleri onları doğuştan imtiyazlı kılar. Evet kadın- erkek arasında farklılıklar vardır ama farklılıkları ayrıcalık olarak algılamak İslam düşüncesine terstir. Farklılıklar birini diğerine üstün kılmaz farklılıklar olsa olsa hayata renk katar, denge unsuru olur. Gerek ataerkillik gerek feminizmin, dengenin biri lehine bozulmaya çalışıldığı bir düşünce biçimidir. Kadın erkek için, onun can sıkıntısını gidermek için yaratılmamıştır. Bu düşünce tefsir kitaplarına geçmiş olsa da Tevrat ve İncil kaynaklı aktarımların etkisi bulunmaktadır. Kur'an erkek ve kadının aynı özden yaratıldığını ifade eder. Adem ve Havva'nın yasak meyveden yemesinin sorumluluğunu Havva'ya yüklememektedir. Yasak meyveden her ikisi de yemiş ve her ikisi de cezalandırılmış ve sonunda tövbeleri kabul edilmiştir. Kur'an ayetleri bu hususta çok açıktır.

-Kadının aile içindeki ve toplumsal alandaki konumunu iyileştirme sürecinde erkeğe düşen görevler neler?

Aslına bakarsanız hem kadına hem de erkeğe düşen sorumluluklardan bahsetmek gerekir. Bir kere bu konuyu inisiyatif kavgasına dönüştürmek hiçbir sorunu çözmez aksine derinleştirir. Bunu söylerken kadınlara sürekli alttan alın, politik davranın gibi bir yöntem de öneriyor değilim. Çözüm yalnızca teorik sorunların tartışılmasıyla gerçekleşmeyecektir. Bu konuya doğru bir usulle yaklaşmak elbette önemlidir ancak doğru pratiğini örneklendiremediğiniz sürece daima yetersiz kalacaktır. Örnek vermek gerekirse kadın-erkek ilişkileri konusunda çizilen abartılı sınırları eleştirirken ortaya iffet ve erdemden yoksun, lakayt ve seviyesiz kadın- erkek ilişkileri ortaya çıkıyorsa bu durum insanların geleneksel yaklaşıma daha sıkı sarılmalarına sebep olmaktan başka bir işe yaramaz. Oysa Rabbimiz Kuran'da Mümin erkek ve kadınları birbirlerinin velisi diye nitelendirirken ( Tevbe suresi 71.ayet) sınırlar dahilinde iyiliği emretmeleri, kötülükten sakındırmaları hedefini koymuştur. Yoksa kafelerde tanımsız ilişkiler ,iş yerlerinde seviyesiz diyaloglara cevaz olsun diye değil. Tam da bu nedenle doğru örneklere duyulan ihtiyacın had safhada olduğu bir zaman diliminde erdemli kadın ve erkeklere büyük görevler düşmektedir.

-Kitabınızda başlık olarak iffet ve tesettür ilişkisi, örtünmenin sınırları, kadın-erkek ilişkilerinde denge, çok eşle evliliğe izin verilmesinin nedenleri, erkeğin derece üstünlüğü, Kur'an da boşanma süreci, miras, kadının şahitliği, cariyeliğin mantığı ve kölelik, cariyelik konusunda Osmanlı dönemindeki uygulamalar gibi merak edilen, net bir zemine oturtulamayan çok önemli konulara açıklık getiriyorsunuz. Bu anlamda kitabın önemli bir misyonu da üslendiği şüphesiz. Bu bağlamda kitabınızda tüm sorular yanıtını bulacak diyebilir miyiz?

Bahsettiğiniz başlıklar İslam'a yönelik sert eleştirilerde en çok kullanılan argümanlardan. Kur'an ve Kadın başlığı altında yer verdiğimiz bu konulara az önce ifade etmeye çalıştığım perspektiften yaklaşarak açıklık getirmeye çalıştım. Modern paradigmayla konuya bakanlar açısından her bir başlık sorunlu bir alana işaret eder. İslam coğrafyasında yaşanan can sıkıcı pratikler ise sorunlu alanı daha da kavileştirmekte. Ne söylediğimden çok hangi yaklaşımla ya da metotla bu alana dair görüş belirttiğim daha önemli diye düşünüyorum. Elbette 'tüm sorular yanıtını bulacak' çok iddialı ve hayali bir beklenti olur. Ancak bu kitabın, Kur'an'daki konuyla ilgili hiçbir hükmü eğip bükmeyen, iflah olmaz modernist kişileri ikna derdine düşmeyen bir çabanın ürünü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Şahsım olarak tüm kalbimle ikna olmadığım hiçbir şey yazmadım. Bundan sonrası ise okuyuculara kalıyor.

HABER 7

HABERE YORUM KAT

7 Yorum