Şehid, gazi ve..
Bizim memlekette diriler değil, ölüler değerlidir..
Mesela gaziliğin pek kıymeti harbiyesi yoktur. Öleceksin, madalyan, maaşın, arkanda top araban olacak, ardından ağlayacaklar..
Elbette, gerçek anlamda bir şehidlik yüce bir mertebedir, gazilik de öyle. İlim de öyle aslında..
Gerçek bir şehidlik ve çakma şehidlik, piyasadaki gerçek markalarla, çakma markalar arasındaki orana benzer bana kalırsa.. Devlet memuru ya da örgüt mensubu, herkes kendi adamını şehid ilan ediyor.. Birileri sanki şöyle diyor: Yeter ki öl.. Acemilik et öl, kazara öl, kaçarken öl.. Yeter ki öl!
Şehid Allah’ın adıdır. Şahid de öyle.. Dini bir kavramdır şehitlik.. Bunun resmisi, devrimcisi olmaz. Birilerini şehid ilan etme yetkisi, devlete ya da örgüte verilmiş de değildir.. Bize şehid olduğu söylenenlerin çoğu “çakma şehid”dir.. Ölümsüz filan da değillerdir.. Bayağı ölürler.. Hem de ne ölüm! Din gününde göreceğiz kimin şehid olup, kimin olmadığını..
Keşke şehidlik kelimesi böyle gelişi güzel kullanılmasa. Başka bir isim bulsalar kendilerine..
Bugün piyasadaki şehidlik kavramı biraz da “kör ölür badem gözlü olur” vecizesindeki gibi. Yaşasa “baş belası” diyecekleri adamı ölünce kutsayıp, aziz ilan etmek gibi bir şey..
Ölüm ve ölüm ötesi hayat hep merak edilmiştir.. Ruhun ebediliği, bilinmeyen yolculuğu, Mebde ve Mead konusu hep ilgi çekmiştir.. Nereden geldik, nereye gidiyoruz?
İslam’da şehidliğin tek bir anlamı vardır, Allah’a ve onun dinine bağlılık uğruna canını feda etmek.. Ne vatan, ne bayrak, ne ırk, ne kabile, ne mal, ne mülk, ne aile hiçbir şey buna dahil değildir.. Şüphesiz ki, Allah’ın rızası kapsamındaki her şey, onun dinine şahidliğin bir yansıması olarak değerlidir. Ama bu temel değerden ayrı, bağımsız, yalın hiçbir şey şehadetin kapsama alanı içinde değildir.. Şehadet Allah’ın dinine şahidlik etmekten başka bir anlam taşımaz. Bu yolda canını verenlere Allah ölümsüzlük ihsan edecektir.. Bu şöhret, ya da nam değil, ilahi bir tasarruftur ve bizim birilerini ölümsüz kılma gücümüz yoktur. Şehide verilen ölümsüzlük ilahi bir atıfettir.. Aynı çatışmada, eceli geldiği için hayatta kalan kişi, daha akıllı, daha cesur ve daha özverili çaba gösterdiği halde şehitlik makamına yükselmemiş olabilir.. Ama gazidir.. Belki de “sırasını beklemektedir.” “Yaşayan bir şehid” de olabilir.. Ama onun fazla bir değeri yoktur her nedense, toplumun gözünde..
“Çakma şehidlik”, biraz da, o yolda yeni canları araziye sürmek adına bir PR çalışması, lobi ya da acılı insanların acılarını dindirmek için bir ilaç olmasın.. Yani bu işin bir toplum mühendisliği olmasın sakın.. Topluma bir ölü üzerinden mesaj veriliyor da olabilir.. Birilerinin hamaset duyguları, kini ve öfkesi okşanıyor olamaz mı?
Ceset bir mediaya dönüşüyor o zaman.. Ceset üzerinden insanlar bir bakıma ölmeye-öldürmeye çağırıyor olamaz mı?
Ölüm sözkonusu olduğunda herkesin susması gerekir.. Eğer ailesi o kişinin gerçekten şehid olduğunu düşünse, öyle ağlar mı, kendini paralar mı? Ama yine de sözkonusu olan vatan, bayrak, ya da devrim olunca insanlar bu işi bir “onur” meselesi yapıyorlar..
Keşke birileri çıkıp birilerini şehid ilan etmeseler. Desinler ki,: o bizim onurumuzdur.. O bizim için “aziz”dir. Kendileri takdis etsinler.. Religio denen bir şey var.. Yapma bir din üretirsiniz, seküler bir kutsallık icad edersiniz, olur biter! “Kahramanlık beratı/Madalyası”, “Cesaret ve Onur beratı/Madalyası”, “Sadakat madalyası” filan bir şey dersiniz işte.. Diyecek bir şey bulursunuz artık.. Dinden bir kavram çalarak üzerine kendi siyasetini giydirmek çok şık değil.. Ne laik devlet, ne de ateist örgütlerin birilerini şehid ilan etmesi mümkün değil.. Bu “Allahsız İslam”, “Şeriatsız bir İslam” icad etmek gibi bir şey olur..
Ölü seviciliği, ölü tapıcılığı, ölülerden medet ummak, ölülerle temas kurmaya çalışmak, yaygın bir hastalıktır.. Kökü eski Mısır’a kadar gider. Reenkarnasyon da denilen Tenasüh inancı Nuseyri geleneğinde özel bir yere sahiptir. Hind geleneğinde de özel bir yere sahiptir bu inanış..
Bir zamanlar Necla Çarpan diye biri vardı. Mevlana’nın ve Atatürk’ün ruhu ile irtibat kurduğunu söylemişti. TSK onun kitaplarını alıp dağıtmıştı.. Bedri Ruselman vardı mesela bir zamanlar..
Ah bu Kemalistler.. “Monarşiyi yıktık” dediler, Mustafa Kemal’i “tek adam” ilan ettiler.. Güya rejim laik olacaktı, dini kontrollerine alıp TSE damgalı bir din icad etmeye kalktılar, resmi ideolojilerini dinleştirdiler.. Türbeleri kapattık dediler, Anıtkabir’i türbe yaptılar!
Günümüzde dine karşı savaşanları bile şehid ilan etme açıkgözlüğünü yapıyor bugün kimileri.. Kutsal dışılığı siyasi bir yöntem olarak gören bir zihniyet, yeni kutsallıklar üretmeye kalkıyor.. Şehadet, İslam dininde Allah yolunda vefat etmiş bir Müslümana verilen bir makam ve unvandır. Kur’an’da bu kimselerin kurtuluşa erdiği, ahiretteki makamlarının diğer insanlardan üstün olacağı belirtilir..
Ölümden korkanlar şehadeti istesinler. Çünki o zaman affedilecekler, ölmeyecekler. Dolayısı ile ölüm acısı da duymayacaklardır.. Haksızlıklara, zulme ve sömürüye karşı direnirler ve bunu sadece Allah’ın rızası olduğu için onun gösterdiği yönde ve usulle yaparlarsa, o makama erişme umutları vardır.. Yoksa gayeye giden her yol meşru değildir.. Selâm ve dua ile.
NOT: Oğlumun nikah törenine katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı sayın Erdoğan Bayraktar ve Belediye Başkanımız Sayın Mustafa Kara ile, siyaset, kültür, sanat dünyasından diğer kardeşlerimize, dostlarımıza, akrabalarımıza, STK temsilcilerine katılımlarından dolayı Balcı ve Dilipak ailesi olarak teşekkür eder, saygılar sunarız..
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT