Şefaat; Şifa Veren Okuyuş
Kitabın kullandığı kavramlar soyut değildir. Bunların insan-insan, insan-toplum ve insan-tabiat ilişkilerinde bir yeri vardır. Geçmişten geleceğe ve iç dünyamızdan dış dünyamıza karşılığını bulur.
İnsan, Allah’ın emaneti ve işaretleri doğrultusunda ilişkilerini, bütünlüğünü kuramamış ise, mülk ve veli kavramlarında olduğu gibi, şefaat kavramı etrafında kafa karışıklığı/dalalet oluşacağı muhakkaktır.
Bir rahatsızlığınız olduğunda, dostlarınızla sorumluluklarınızı ve kardeşliklerinizi konuştuğunuzda şifa1 bulmalısınız. Bazı dostların(!) yanında rahatsızlık daha da artar, çoğu vaaz ya da ders halkasında ise uyku tutar. Daha kötüsü bazılarında bu kadar olmaz ki dedirten, dikte etmeler, dayatma ve zorlamalar sinirleri zorlar, sıkıntı bastırır, hastalığa dönüşür. Aynı ortamdaki bazı kişilerin yarı kapanmış gözlerindeki huzura gıpta ile bakarsınız. Şifa bulmak, kişiden kişiye ve ne bulduğuna göre değişiyor. Kimisi uyumayı şifa zanneder, kimisi uyanmayı…
“Kim, güzel bir işe şefaat2 ederse, onun bu işte bir nasibi olur, kim de kötü bir işe şefaat ederse, onun da bundan bir payı olur.” 4 Nisa 85
“Yoksa onlara mülkten bir hissemi var?” 4 Nisa 53
“Mülkte ortağı olmayan Allah” 17 İsra 111
“Allah, kime dilerse mülkünü verir” 2 Bakara 247
“Allah da Davut’a mülk ve hikmet verdi” 2 Bakara 251
“Yoksa Allah'tan başka veliler mi edindiler?” 42 Şura 9
“Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah’a ait olduğunu ve sizin Allah’tan başka bir veli ve bir yardımcı olmadığını bilmez misin?” 2 Bakara 107
“Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri veli edinmesinler.” 3 Ali İmran 28
Mümin, müminin velisidir, şefaatçisidir. İnsan yeryüzü mülkünün emanetçisidir ve mülkte birbirlerinin yardımcısıdır. Gerçekte bütün problem, bunların nasıl yüklenildiğidir.
Örneklik, bilgi ve destek alınacak her şahsı, kutsiyet atfetmeden, Kitaba göre değerlendiriyor muyuz?
Doğrusuna doğru, yanlışına yanlış diyebiliyor muyuz?
Aklımızı ve Kitabımızı cebimize koyduysak durum değişir.
“Biz, Kitabı sana insanlar için “hak” olarak indirdik. O halde onu kim rehber edinirse kendisi için edinir. Kim de dalalette kalırsa, ancak kendi aleyhine kalır.
Allah ölüm vakti gelenlerin ve gelmeyenlerin canlarını alır. Ölümüne hüküm verilenlerinkini tutar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. İşte bunda, düşünen bir toplum için işaretler vardır.
Yoksa onlar, hiçbir şeye sahip olmayan ve akıllarını da kullanmayan şefaatçiler mi edindiler?
Şefaatin hepsi Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’na aittir.” 39 Zümer 41-44
“O'nun izni olmadan yanında kim şefaat edebilir?
Önlerinde ve arkalarında olanı bilir.
O’nun izni olmadan ilminden hiçbir şey kavrayamazlar.
O’nun hâkimiyeti, gökleri ve yeri kaplamıştır.” 2 Bakara 255
Şefaatte, Allah’ın izni nasıl alınır?
Bir Müslüman, Allah’ın ayetlerini anlatırken izin almış olmalıdır.
Şefaati; Bir iltimas, ayrıcalık, bazı kişilerin araya girmesi olarak algılıyorsak, bu doğrudan ortak koşmak ve O’ndan başkasını rab edinmektir. Uydurulmuş ve kaybolacak sahte şefaatçiler.
“Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler.
De ki: ‘Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz?
O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.’" 10 Yunus 18
“Ortaklar olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi yanınızda göremiyoruz.” 6 Enam 94
“Onlar yalnızca sonucun ortaya konmasını mı bekliyorlar?
Sonucun geldiği gün, önceleri onu unutmuş olanlar der ki:
Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi, bize şifa verecek bir şefaatçi var mı?
Onlar, kendilerini mahvetmişler ve uydurdukları şeyler de kaybolup, ayrılmıştır.” 7 Araf 53
Kitaba aktaran, açan, pratiğini ortaya koyan Allah Elçisi nefsinden konuşmaz. Kitaba uygun konuşan bir Müslüman için de beyanını değerlendirerek “Nefsinden konuşmadı” yargısına varabiliriz.
Muhammed(a.s) bizim gibi bir beşer, bunun yanında iyi bir dost, güvenilir bir arkadaş ve güzel bir kişilik, kim böyle bir arkadaşı olsun istemez ki. Bunun yanında Resul söz konusu olunca iş kişilikten çıkar, misyon yüklenir. Allah; Kitap içinde Ruh-ül Kudüs içinde Resul kelimesini kullanır ve burada Risalet somut haliyle Kuran olarak karşımıza çıkar.
Resul/Kitap konuşunca neden şifa olmasın?
Ve gecenin bir yarısında onunla konuşunca/okuyunca bulunan şifa bütün gün bizi etkilemez mi?
“O gün hiç sapmadan çağırana uyarlar, sesler Rahman’ın korkusundan kısılmıştır.
İzin verdiği ve sözünden razı olduğundan başkasına şefaat fayda vermez.” 20 Taha 108-109
Kuran’da şifa ve onun türevi olan şefaat konusu, tamamı ile kalp ve ruh şifaları anlamında kullanılır. Bu yakın olanla ahir/sonra olanın da buluştuğu noktadır. Her inanan bütün güzelliklerin kaynağını şüphesiz bilir. Yaşadığı ve rızayı kazandığı her an şifa da onunla olur.
“Kaynağı yanımızda olmayan hiçbir değerli şey yoktur. Ancak biz onu belli bir ölçüye göre indiririz.” 15 Hicr 21
“Bilerek hakka şahitlik edenlerden başka, Allah’tan başka dua ettiklerinin, şefaat güçleri yoktur.” 43 Zuhruf 86
İnsanoğlu yaşamı boyunca ıslah edici dostları ya da ifsat edici düşmanları ile karşılaşır. Salihler her daim şifa’nın taşıyıcısı iken fesatçılarınki sahte ve aldatıcı bir şefaattir. Birey ilişkilerimizin ötesinde Allah’ın kitabı ile buluştuğumuzda, diğer bütün şifa veren kaynaklar kaybolur. Artık insanoğluna şahitlikten başka bir şey kalmaz. Rabbin Şefaati’nin yanında hiçbir şey konamaz ve yarar da sağlamaz.
“Rahman bana bir zarar istese, onların şefaati bana hiçbir yarar sağlamaz.” 36 Yasin 23
Hesap sorucunun yanında bütün vesileler yok olur, işte bunun farkına varamayan biri “Kişilerin şefaati”der. Kapı açılmaya görsün, artık kişiye indirgenir ve torpil gibi bir şey olur. Başka biri de farkındadır okumanın şifa verdiğini ve “Kitabın şefaati” der. Bunu da anlamayan için Kitap, Mushaf olur, sonra küçülür boyna asılır. Okuması olmayan başkasına okutulur, sonra işin uzmanları çıkar, sonra sessizce okutulur üstünüze üfletilir. Kuran da dostluk, samimiyet, aralık, aracılık anlamlarına gelen hülle3 ile benzeştirilir. En nihayetinde uzmanların kendileri, hatta türbeleri şifa vermeye başlar. Ah Saptırıcı! Sağdan, soldan itekler çeker, sürekli hile yapar.
“Ey iman edenler, İçinde alışverişin, dostluğun (hülle) ve de şefaatin olmadığı bir gün gelmezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin.” 2 Bakara 254
“İblis onlar hakkındaki düşüncesini doğruladı ve mümin bir grup dışında ona tabi oldular.
Oysa onun, onların üzerinde bir gücü yoktu.
Allah’ın, Allah’tan başka yalvardıklarınızdan bir yardımcısı da yoktur.
Katında izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez.
Sonunda yüreklerindeki korku giderilince: Rabbiniz ne dedi?
Gerçeği, diye cevap verdiler.” 34 Sebe 20-23
Yıllar önce insanlarımız meydanları doldurdu. Hakkı haykırdılar, zulme karşı çıktılar. Allah’ın ayetlerini şiar edindiler ve şefaat buldular. Allah onlara yeryüzünde mülk verdi. Ne zaman ki; velayeti Allah’tan başkasına sorgusuzca yüklediler, mülkü kendilerine mutlak kıldılar, şefaat onlardan uzaklaştı. Şefaat müşfik bir kelime; Kurumsallaşma soğuk ve bürokratik bir hal aldığında, coşku ve heyecan fanatik bir tahakküme dönüşünce kaybolan bir ruh.
“Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki “haksız tecavüz” sebebiyle gruplara ayrıldılar.” 42 Şura 14
Velilik, mülk ve şifa, günümüz de toplumlar yine bunları arıyorlar.
Okuduğumuz Kitap, bize ve birlikteliklerimize şifa veriyor mu?
“Kuran bir şefaatçi ve şefaatine icabet edilen’dir”4
"Kitabını oku, bugün nefsin sana hesapçı olarak yeter!" 17 İsra 14
Davet ettiklerimize şifa’dan ne var?
Sarp yokuşu tırmanın ve Araf’a varın.
Oradan her iki ufku da görecek ve farkı fark edeceksiniz.
Ötelerden bir yetim size gülümseyecek, zincirlerini kırmış bir köle size seslenecek, açlık gününde birlikte yemek yediğiniz kişi elini uzatacak, ötelerden süzülen bir gemideki dokuz kişi size el sallayarak selam verecekler.
Onları tırmandığınız o sarp yokuştan tanıyacaksınız.
Miskinliği üzerinden atmış kalabalığa karışmak için can atacaksınız.
Bir gülümseme, bir sesleniş, el uzatmak, bir selam; Şefaat bunlardan başka nedir ki?
Şifa veren okuyuş ancak bu dünyadadır.
“Ölüm bize gelene dek dalıp oyalandılar
Artık şefaatçilerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz.”74 Müddesir 47-48
Dipnotlar:
1- Şifa: Arapçada çift, aracı anlamlarına gelir, güncel dilimizde de tedavi olmak anlamında kullanılır.
“Benzerine eklenen veya katılan şey” Ragıp el-İsfahani, Müfredat
2- Şefaat: “Yardımcı, ricacı veya talepte bulunmak anlamında birisine katılma, aracılık” Lexicon
“Filan kişiden benim için filan kişinin yanında şefaatçi olmasını istedim, o da benim için, bana yardımcı olarak bana şefaatçi oldu” Lisan-ül Arap.
3- Hile: “Doğum sırasında yavru ile birlikte çıkan zar“ Lexicon
Türkçe de sahte kelimesine karşılıktır Sahtekarlık/hilekarlık.
Hile, bir nesnenin değişmesi anlamında kullanılan Hulu kelimesinden türer. Engel olarak araya giren şeyi tanımlamak için kullanılır. İki çelişik şeyi toplayana da Muhal denir.
4- Allah Elçisinden, Cabir’den İbn Ebi Şeybe 6/130
YAZIYA YORUM KAT