Seçmen davranışlarını etkileyen en büyük saik: İdeoloji
D. Mehmet Doğan, Türkiye'de oy verme alışkanlıkları incelenirken tek parti yıllarının iyi anlaşılması gerektiğine vurgu yapıyor.
D. Mehmet Doğan / TYB
Seçmen davranışlarını neler etkiler?
Vatandaş seçeceklerinin neyine bakarak destekler ve rey verir?
Boyuna bosna, eşkaline, sempatik bir tesir uyandırmasına…
“Bunların asla bir değeri yoktur” denilebilir mi?
Bana kalırsa “kesin olarak bir değeri yoktur” denilemez. Kısacası: Bunları da hesaba katmak lazım.
Fakat asıl seçmeni bir kararda tutan daha köklü sebepler, saikler vardır.
Türkiye’de bir seçmen grubu, tek parti döneminde teşekkül et/tirilmiştir. Bunlar tek parti ideolojisini benimsemiş, parti tarafından nemalandırılmış kesimdir. Bunların bir kısmında din kat’iliğinde bir inanç vardır. Bu grubun ülkemizde taban olarak yüzde yirmilik bir payı olduğu anlaşılıyor. Pek aşağı inmiyor, çok da yukarı çıkmıyor.
Bu donmuş oy bloku, üç nesildir sürüyor. Bu seçimde bu bloku temsil eden lider beklenmedik bir hamle yaparak makus talihini yenmeyi deniyor. Bu ilginç denemenin nasıl sonuç vereceğini göreceğiz.
Bu blok dışında kalan ve daha çok, Cumhuriyet’in halkı hiçe sayan tek parti dönemi siyasetine karşı olan bir kesim var. Bu kesim daha geniş ve kütlevi bir yapı arz ediyor.
İki blokta temel ayırım “din” üzerinden belirginleşiyor. Dine laiklik kılıfı uydurarak karşı çıkanlarla, bunları reddedenler. Yani bu blokta doktriner bir yapı yok. Darbeler-müdahaleler bu kitlenin sürekli iktidarı belirlemesini engellemeye yöneliktir. İş seçime gelince, darbecilerin sonuç alamadıkları görülüyor.
Bu temel ayırımlar içinde seçmen davranışlarını hiçbir şeyin etkilemediği unsurlar var. Bu ikinci grupta daha sınırlı. Bu grupta olanlar zaman zaman davranış değişikliği gösterebiliyorlar.
Türkiye’de tek partinin din anlayışına temelden karşı çıkan ilk hareket Millî Nizam Partisi’dir. Kısa sürede kapatılmıştır. İkincisi Millî Selamet Partisi’dir. Girdiği ilk seçimde 50 kadar milletvekili çıkarmıştır, Bülent Ecevit’in yükseliş devrine rastlayan 1973 seçimleri iki doktriner partinin bir araya gelmesine yol açmış, CHP-MSP koalisyonu kurulmuştur. Bu koalisyonun on ay kadar bir ömrü olmasa idi ve zıtlaşma koalisyon sürerken ayyuka çıkmasa idi, Türkiye için daha hayırlı olacaktı. Fakat CHP bir süreliğine depoya kaldırdığı irtica silahını aktif hale getirerek MSP’yi suçladı ve koalisyonu bozdu. Bundan sonra da bir daha CHP ile bu grubun bir araya geldiği görülmedi. Selamet geleneğinin doktrinerliği aşarak geniş kitlelere yönelmesi, ittifak siyaseti olarak 1990’larda başarılı oldu. Nihayet yüzde 22’lik oy oranıyla sağ bir partiyle ittifak kurarak hükümet olmayı başardı. Necmeddin Erbakan’ın hükümeti ağır CHP saldırıları ile karşı karşıya kaldı. Ecevit ve diğer CHP tarzı partiler 28 şubatçılarla işbirliği yaparak bu hükümeti yıktılar.
Hükümet yıkıldıktan sonra parti kapatıldı, tam bir yol ayrımına gelindi. Bu yol ayrımında kendine“yenilikçi” diyen grup yeni bir partileşme macerasına atıldı. 28 şubatın meydana getirdiği ağır hasarlar milletin bu yeni harekete yönelişini artırdı. 1950’den beri güçlü olan liberal sağ partiler eski etkinliğini gösteremez hale düştü ve neredeyse silindi.
Bu Ak Parti hamlesi, Necmeddin Hoca tarafından hoş karşılanmadı. Kendi kontrolü dışında bir siyasi harekete hoş bakmadı. Bunun çeşitli tezahürleri ile biz de karşılaştık. Hoca’nın ileri yaşına rağmen siyaseti bir hayrul halefe bırakmaması ciddi bir tıkanıklığa yol açtı. Hoca sürekli seçildiği Konya’da miting yaptı, yine yüzbinleri topladı. Fakat oraya gidenlerin çoğu hocaya muhabbetlerin izhar etmekle beraber, ona oy vermeyerek yeni siyasetin esasını ortaya koydu.
Kin cephesi!
Saadet yönetiminin bu tarihten itibaren artan bir şekilde bir kin bloku haline geldiği müşahede ediliyor. Temel ayırım AK Parti ve Tayyip düşmanlığı halini alıyor. Bu düşmanlığın dostluk mihverinin değişmesine yol açtığını bu seçimde çok net olarak gördük. Esasen Saadet Partisi bir önceki seçimde müstakil hareket edip temel prensipleri üzerinden siyasete devam etse idi, muhtemelen yüzde 4-5 oy alacaktı. Bu gelecek için büyük bir ümit demekti. Ayın zamanda Ak Parti’ye güçlü bir ihtar anlamına gelecekti. Ne yazık ki bu yol seçilmedi. Böyle bir muhalif parti Ak Parti’ye CHP tarzı muhalefetten fazlasını yaparak bazı hususlarda yol gösterici olabilirdi ve hatta iktidar alternatifi olmaya yürüyebilirdi.
Maalesef ki olmadı!
Düşmanlık, haset, kin…ne derseniz deyin, düşmanımın düşmanını dost haline getirdi. Bu kin cephesinde bir aralar AK Parti siyasetinde aktif rol oynamış bakan ve başbakanın partilerinin de bulunması manidardır. Bu üçlünün siyaset pusulalarını bozan, Tayyip Erdoğan faktörüdür. Ona duyulan derin nefret, rakibinin kampında iltica ile sonuçlanmıştır. Bu üç partinin Kılıçdaroğlu’nu Ak Parti’den kaçan oylarla cumhurbaşkanı yapması ümit edilmektedir.
Bu ümidin sonucu çok yakın zamanda belli olacaktır.
Bu bir seçimlik birlikteliğin zafer halinde bile sürmesi mümkün değildir. Peki Ak Parti’nin kaçan oyları ne ölçüde bu gruba gider? Kendi aralarında dahi anlaşamayan üçlünün başarı ihtimali olabilir mi? Buna karşılık Ak Parti’den kaçan oyların Necmeddin Erbakan’ın halefi olarak ortaya çıkan Fatih Erbakan’ın partisine yönelmesi ihtimalini daha güçlü görüyoruz. Onun seçimde alacağı oyun Türkiye’de siyasetinin geleceğini etkileyeceğini söyleyebiliriz.
HABERE YORUM KAT