Seçimle Geleni Müstafi Sayarak Açılan Yol
İstifası istenen belediye başkanlarıyla alakalı kesintisiz işleyen son dakika haberlerine kilitlenmiş bir Türkiye tablosu pek çok açıdan sıkıntılar taşıyor. Bugün soluduğumuz siyasal ve toplumsal ihtiyaçları ne kadar acil ve zaruri addedersek addedelim orta ve uzun vadede Türkiye’nin kaldırması bir hayli zor teamüller oluşturuluyor. Her zaman olduğu gibi tevil etme veya mazeret bulmanın önü hep açık. Ancak “başka çaresi kalmadı” gibi savunma refleksleriyle durumun hukuki ve de ahlaki açıdan meşru zeminde işlediğini savunmaya girişmek sorunları ne kadar çözer bilemeyiz ama sıkıntıları katlayarak biriktirmeye tahminimizden çok daha fazla hizmet edebilir.
Nihayet merakla beklenen gelişmelerden biri oldu ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe istifa etti. İstifasını bekleyen bir muhabir ordusunun karşısına geçip doğal olarak uzun uzadıya Bursa için yaptığı hizmetleri anlattı. Üstelik bu hizmetlere bağlı olarak sürekli yükselen oy oranlarının altını çizdi. Konuşmasının hiçbir yerinde Altepe, başkanlık dönemine dair bir pişmanlık belirtmedi, yanlışlık veya tutarsızlık itirafında bulunmadı. Ancak “bu şartlarda hizmet imkânım kalmadı, istifa ediyorum” cümlesini kurmasına sebep olan durumu işaret ve izah etmedi. Doğal olarak 39 yıldır edindiği teşkilat terbiyesine vurgu yaparak kriz oluşturmaya ve hasar vermeye asla yanaşmayacağını vurguladı istifasıyla ortaya çıkacak boşluğu işaret ederek.
Seçmenin Tercihini Tartışmak
Bursa’dan gelen haber geçici bir rahatlama oluşturmuş olsa bile istifası beklenen Ankara ve Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanları için zaman ilerledikçe gerilimli bir süreç işliyor. Fakat gerilimi “Melih Gökçek ve Edip Uğur’dan beklenen istifa neden gecikiyor, ne diye ayak diretiyorlar?” düzlemine hapsetmekle seçim mantığını temel bir noktadan inkâr etmiş olunmaz mı? Cumhuriyet Dönemi’nde dindar-muhafazakâr ve İslamcı hareketlerin baskın karakterleri genel ve mahalli idarenin halkın iradesiyle ve seçmenlerin tercihiyle şekillendirilmesi talebiydi. Halkın iradesi, seçmenin tercihi üzerine verilen mücadelede ağır bedeller ödenmiş ama sonucunda birey ve toplumun devlet denilen mekanizmadan daha öncelikli ve üstün olduğuna dair (en azından teoride) kazanımlar elde edilmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hassaten referandum sonuçlarının daha ağır bir takım süreçlere işaret ettiğine dair değerlendirmelerini ‘metal yorgunluğu’ ironisi bağlamında dile getirdiği günlerden bu yana gözler zaten yerel yönetimlerdeydi. Kaldı ki referandum için öngörülen ezici zaferin çıkmasını engelleyen başat faktörlerden birisi de yerel yönetimlerde, belediyelerde ortaya çıkan olumsuz işleyişlerdi. AK Parti Genel Merkezi’nin kullandığı dil, MHP ile sergilenen yakınlık, OHAL uygulamaları vesilesiyle ortaya çıkan yanlış ve haksız uygulamalardan daha çok belediyelere ilişkin toplumda oluşan algı ve tutum yaklaşan tehlikenin habercisiydi. Belediyelere dair bir takım sert tasarrufların uygulamaya sokulmasını hemen herkes bekliyordu. Fakat ne adli ne de idari bir soruşturma açmadan sadece MKYK’nda alınan kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyuyla paylaşarak açılan bir istifa yolu değildi beklenen.
Belediyelerin kötü yönetilmesiyle, rüşvet veya usulsüzlüğe kapı açılmış olmasıyla nasıl mücadele edilecek? İsraf veya iltimasın teamüle dönüşmesi, makamların saltanata ve yerel yönetimin oligarşiye benzer ilişkilere hizmet eder görüntüler sergilemesi karşısında hangi tedbirler daha önemlisi hangi kadrolarla uygulanacak? Bunlara dair makro ve mikro planda hangi planlar üzerinde çalışıldığını, nasıl bir sistem kurulacağını bilemiyoruz.
Gururla Anılacak Teamüller Oluşturmalı
Bununla birlikte adli ve idari soruşturmayı hiç işletmeden sadece ‘metal yorgunluğu’ kriteri üzerinden seçilmiş başkanlara istifa yolunu göstermek zannedilenden daha ağır sonuçlar üretebilir. Üstelik bu ağır sonuçlar salt kontrol edilemeyen seçmen davranışlarıyla sınırlı da kalmaz. Bu yolun istisna olduğu sıklıkla vurgulansa dahi kanunu, yönetmeliği yok ki hangi sağlam gerekçeyle önü kapatılabilsin. Belediye başkanlarının başarısı, vazgeçilmezliği veya zafere ulaştırıcı süper misyonları gibi bir frekanstan tartışmıyoruz meseleyi. Seçim atama gibi değildir. Yanlış tercihe katlanmak mecburiyeti sadece parti genel merkezleri için değil halk için de geçerlidir. Bu muhtar ve belediye başkanı için geçerli olduğu gibi milletvekili ve cumhurbaşkanı için de geçerlidir. Arada sadece nicelik farkı vardır nitelik açısından fark yoktur.
Seçimle gelmeyi, seçmen tercihini temsil etmeyi varlık ve meşruiyet sebebi saymış bir siyasal çizginin kimi olağan üstü gelişmeleri gerekçe göstererek bu yolu zorlaması doğru ve faydalı olmaz. Siyasal ve toplumsal mühendisliklere karşı direnen, bu gibi tepeden inme planları boşa çıkaran kadroların özeneceği yöntemler değildir bunlar. En son anlara kadar başarılarıyla övünülen kimi dava arkadaşlarının çok çabuk pasifize edilip dışlandığına daha fazla şahit oluyoruz. İlaveten neredeyse tarihi hep düşmanlık kategorisinde geçmiş kimilerinin hızlıca kahraman ve vazgeçilmez müttefik ilan edildiği örneklerle kamuoyunun zihni ve duyguları allak bullak ediliyor. Süratle değişen dost-düşman kategorileri, son dakikalarda hareketin en merkezi ve üst düzeylerinde keşfedilen kripto tipler üzerinden sürdürülen sosyal/medya faaliyetleri mutlaka kontrol altına alınmalı.
Panik ve tasfiye görüntüsü en önce düşmana hizmet eder. Toplumsal meşruiyet ve desteği her şeye rağmen korunacak sükûnet ve sağduyuyla, adalet ve şeffaflık üzerinde hareket ederek güçlendirmek mümkün olur. Siyasal ve toplumsal alanda teamül oluştururken kendisine karşı temel hak ve özgürlükler alanında vuruşa vuruşa mevziler kazanılan Kemalist geleneğe, bürokratik oligarşiye zerre miktarı olsun meyletmemektir aslolan.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT