Seçilenlerin imtihanı!..
Seçilmek, ‘emanet’ ve ‘vekillik’ kavramlarıyla doğrudan alakalı bir konudur.
Ve ‘İtaat ancak ma’ruftadır’, ‘Yaratıcıya isyan olan hususta mahluka itaat yoktur’ türü hadisler, ‘emanetlerin ehil olanlara verilmesi’ (4/58) ayetinin tefsiri için yol göstericidir.
Bu bağlamda bir misyonu temsil etmek için kuruluş veya cemaat temsiliyetlerine getirilen veya teamül yoklamalarında, genel seçimlerde, farklı kongrelerde temsiliyet imkânını yakalayan kişilerle ilgili muhasebeye olan ihtiyacımız, fazlasıyla kendini hissettirmektedir.
Bu muhasebeyi, reel-politik içinde statükoculara ve pragmatistlere karşın ideal olanı taşımak isteyen her mebus adayı da yapmalıdır.
Temsiliyet makamlarına seçilenlerin tabii ki insanların zorunlu ihtiyaçlarının giderilmesi ve güvenliklerinin sağlanması konusunda basiretli ve mahir olmaları istenir. Bu istem öncelikli şarttır. Ama her şey açlık ve güvenlik sorunundan ibaret değildir.
Geleceği ancak, sağlam-tutarlı ilkelere ve perspektife, şahsiyetli-güvenli ilişkilere sahip olan istişari birlikteliklerle kazanmak mümkündür. Teknik ve kültürel, sosyal ve siyasi alanda tahsiniyyat / ‘medenileşme’ hedefi olmayan bir birliktelik, coğrafyamızın ufkunu kapatan kapitalist hayat tarzını aşmayı değil; olsa olsa inzivaya çekilmeyi veya hayatın mağaralarına tutunmayı başarabilir.
Oysa biz ‘zülumattan’ (karanlıktan) ‘nura’ (aydınlığa) ulaştıracak bir Kitab’ın öğrencileriyiz.
Ümmetin ve mahrum olan halkın dertleriyle dertlenmek için seçilenlerimiz yerel ve küresel statüye eklemlenmek ya da inzivaya çekilmek tercihlerini yüreklerinden ve bilgi birikimlerinde silmelidirler. Böyle bir kararlılık olgunlukla, yetişmişlikle ve alt yapı takviyesi ile mümkün olabilir.
O zaman seçilenlerimiz veya yetkililerimiz kendilerine dönüp sormalıdır: ‘Var olan becerilerimiz yanında yeterliliğimiz, birlikte iş yapabilme adabımız, empati ve isâr kavramlarını sahiplenmemiz, fikri donanımımız, bilgilerimizi yenileme periyodumuz, coğrafyalarımızda ve küresel ölçekte olup biteni takip ve analiz dirayetimiz hangi seviyededir?’
Emaneti taşıyanlar, fikri ve siyasi işlerde istişareye ehil olmak açısından kendilerini ne kadar yeterli hissetmektedirler?
Emaneti taşıyanlar taşradaki, varoşlardaki, atölyelerdeki, tarlalardaki, hastanelerdeki, AVM’lerdeki, kahvehanelerdeki, kafelerdeki, eğlence merkezlerindeki, rezidanslardaki hayata ne kadar dokunup sosyal ve kültürel dokumuzu okuyabilmektedirler?
Emaneti taşıyanlar, geleceğe hazırlayacağımız gençleri yabancılaştırmak için uğraşan akımların ting tang kuruluşlarınca oluşturulan ifsadı ne kadar takip edip, tutarlı cevaplar verme azmi taşıyorlar?
Emaneti taşıyanlar, gençleri fıtratla ve adalet ölçüleriyle buluşturacak bir devinim için var olan öngörüleri takipte ne kadar aktiftirler?
Emaneti taşıyanlar, yaptıkları işler dışında geleceğimizin temellerini kurmak ve geleceği kuşatmak için kendilerini ne kadar donanımlı hissetmektedirler?
Bu ve benzeri soruları cevaplamak için hayatın içinde yer alarak aktif duygular taşınsa bile, bilgi edinmeden ve yenilenen bilgileri takip etmeden çözüm ve kültür üretilemiyor.
Yine söz dönüp dolaşıp okuma ve bilgilenme süreçlerine geliyor. Söz, 12. yüzyıldan sonra Sicilya’da, Endülüs’te yitirdiğimiz tahsiniyyata takılıyor. Söz, Batı kültür ve hadâretini hangi üretimle aşacağımıza geliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) 2015 Mart’ında okuma oranlarıyla ilgili raporunu yayınladı. Türkiye G-20 ülkeleri arasında ilk onu hedefliyor; ama kitap okumada dünya ülkeleri arasında 86. sırada.
Ülkede ortalama günde 6 saat televizyon izleniyor, 3 saat internet kullanılıyor ve sadece 1 dakika kitap okunuyor.
Kitap okuma oranı Avrupa’da yüzde 21, Türkiye’de ise binde bir. Bu tablo karşısında yeni kaos senaryolarına gerek var mı?
Türkiye’de kandil simidi gibi dağıtılmıyorsa eğer, düşünce ve siyaset kitaplarının baskı adeti beş yüz ile bin arasında. 4,5 milyonluk Gürcistan’da ise 8-10 bin arasında.
Kalkınıyoruz!?..
Ama teknoloji ve ekonomik kazanç alanında renksiz bir şekilde kalkınıyoruz. Ayrıca kalkınan gökdelenlerimiz.
Bir de kalkınan zevk, haz, hedonizm ve nefsimiz mi?
Şimdi seçilenlerimizin sorumlulukları bir kez daha belirginleşiyor.
Bu gidişe eklemlenecek misiniz; yoksa bu gidişi aşmanın yollarını müzakere etmeye başlayacak mısınız?
YAZIYA YORUM KAT