1. YAZARLAR

  2. Ali İhsan Karahasanoğlu

  3. Sebeb-sonuç ve meşru müdafaa hakkı!
Ali İhsan Karahasanoğlu

Ali İhsan Karahasanoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Sebeb-sonuç ve meşru müdafaa hakkı!

07 Haziran 2010 Pazartesi 06:43A+A-

En baştan başlayalım.. İsrail’in dışarıdan müdahale ile Filistin topraklarına yerleşmesini, yani işgali mi konuşmalıyız?

Yoksa o işgal sonrasında, Filistinlilerin, İsrail içindeki bombalı eylemlerini mi?
İsrail’in Gazze’yi işgal etmesini mi konuşmalıyız?
Yoksa, Gazze’den İsrail’e fırlatılan tek-tük roketlerin, sivil insanlara da zarar vermesini mi?
İsrail’in, Gazze insanına reva gördüğü ablukayı mı tartışmalıyız?
Yoksa, Gazze’ye götürülecek insanî yardımın prosedüründe, izin olgusunun yerini mi?
İsrail’in açık denizdeki bir gemiye saldırısını mı konuşmalıyız?
Yoksa gemideki insanların, kendilerini savunmak için silahlı insanlara karşı ellerine sopa almasını mı?
Dikkat ederseniz, tüm örneklerde, olaylar sebeb-sonuç ilişkisi ile birbirine bağlı..
Birinciler olmasa, ikincilerin yaşanmayacağı apaçık ortada..
O zaman?..
O zaman bunlardan; birincileri es geçip, ikincileri tartışmanın bir manası var mı?..
Bazı uyanıklar da, birincilerdeki yanlışlığı peşinen kabul edip, hemen ikincileri tartışmak istiyorlar..
Birinciler üzerinde, bir dakikalık özet ile “Yanlış” diyor, sonra saatlerce ikincileri tartışıyorlar!
“İsrail’in hareketinin yanlışlığını hiç tartışmaya bile gerek yok” deyip, suret-i hak’tan görünüp, ikincileri tek gündem maddesi haline getirmek istiyorlar..
Oysa yapılması gereken basit.. Birincileri tüm sonuçları ile birlikte ortadan kaldırmak.. Ondan sonra, ikinci aşamada yaşananlar devam ediyorsa, onları tartışmak..
Son olayla konuyu somutlaştıralım.. İnsanî yardım konvoyuna, İsrail askerleri saldırmasaydı, hepimizin içini burkan o ölümler yaşanacak mıydı?..
Tabiî ki hayır!
O zaman, ne diye, “Ama askerler inerken, insanî yardım gönüllüleri de sopalarla onları bekliyorlarmış” diye bir karşı savunma geliştiriliyor ki?
İsrail askerlerinin saldırmamaları gerekiyordu..
Gönüllülerden birkaçının elindeki sopayı görenler, İsrail askerlerinin saldırmasını önleyeceklerdi..
Önleyemiyorlarsa, gönüllülerin elindeki sopaları da görmeye hakları yoktur...
“Oradaki yanlışı da görelim, buradaki yanlışı da görelim” diye bir şey yok..
Bunlar, birbirlerinin sebeb-sonuçlarıdır.. Birisi olmazsa, diğeri de olmaz zaten..
Dolayısı ile birincisini ortadan kaldırırsanız, ikincinin gerçekleşme ihtimalini de ortadan kaldırmış olursunuz..
Kanunda bile bu konu açıkça düzenlenmiş..
Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesi, “Meşru savunma ve zorunluluk hâli” başlığını taşıyor.. Maddenin metni de şöyle: “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
Demek ki ne imiş?
Size veya bir başkasının hakkına saldırı var ise, onu defederken işlediğiniz yanlış fiillerden dolayı ceza verilmezmiş!
Saldırıyı defederken yapılan fiiller görmezlikten gelinirmiş.. İşlenmemiş sayılırmış.
Tek şartı var bu işin..
Saldırı oranında, saldırıdaki şiddeti aşmadan savunma yapacaksınız..
Yani yumruk atana, kurşun sıkmayacaksınız..
Elinde bıçak olana, makineli tüfekle 30 tane mermi saydırmayacaksınız..
Bu bilgi ışığında insanî yardım gemisindeki olaya bakarsak, ellerinde silahla gemiye saldıran, gemidekilerin can ve mal güvenliklerini tehlikeye düşürenlere karşı sopa ile direnmek, meşru müdafaadan başka bir şey değildir..
Hele hele, İsrail askerlerinin elinden alınan silahın, kullanılmayıp denize atılması, meşru müdafaanın şartlarının ihlâl edilmediğini apaçık ispatlamaktadır..
Tüm bunlara rağmen, hâlâ bazıları “Gönüllülerin elinde niye sopa vardı” derse, ben de onlara derim ki, “İsrail askerlerinin elindeki silahı sen alabilseydin, gönüllülerin elinde de sopa olmazdı!”
İsrail askerinin elinden silahı alamıyorsanız, gönüllülerin elindeki sopaya da itiraz hakkınız yok demektir.. Değil mi beyler?!

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT