Saylan’ın hastalığı başörtüsü... Vakit’in haberi!..
Vakit gazetesinin dünkü birinci sayfasında “dikkat çekici” bir haber yer alıyordu...
Sabahın erken saatlerinden itibaren arayan meslektaşlarımız, “Bu haberi gazetecilik açısından nasıl bulduğumuzu” sorunca gerekli karşılıkları vermek icap etti.
•
Öncelikle haberi hatırlatalım...
Aynen şöyle;
“Geçtiğimiz Cumartesi günü ÇYDD'nin düzenlediği programda saatlerce ayakta kalan ve dinî değerlere hakaretler yağdıran ÇYDD Başkanı Türkan Saylan'ın, önceki günkü arama sonrası ağır hasta görüntüsü vermesi dikkat çekti.”
Evet, anlaşıldı değil mi;
“Söverken turp gibiydi” başlığı ve Türkan Saylan'ın iki fotoğrafı.
Bunlardan 10 Nisan 2009 tarihli olanında, Ergenekon soruşturması çerçevesinde evi aranan Sabih Kanadoğlu'na ödül veriyor...
Öbüründe, 13 Nisan 2009 tarihli olanında ise, üstünde kat kat battaniyeler, Ergenekon aramasının ardından medyaya açıklamalarda bulunuyor...
•
Evet, manzara bu...
Ve meslektaşlarımız da peşi sıra bizi arayıp “Bu haberi gazetecilik açısından nasıl bulduğumuzu” soruyor...
Bu ilginç “soru çerçevesinde” şekillenen diyaloglardan birini olduğu gibi yansıtmış olalım:
- Serdar Bey, “Söverken turp gibiydi” haberi hakkında görüşmek istiyorum. Bu konuda görüşünüzü almak istiyorum.
- Buyurun.
- Efendim, içeride de bir fotoğraf var; ‘Hayatını örtü düşmanlığına adadı’ diyor gazeteniz.
- Evet?..
- Gazetecilik açısından bu haberi değerlendirmenizi istiyorum efendim...
- İnsanlar neye motive oluyorsa o konuda daha sağlıklı bir görüntü veriyor. Güzel işte, turp gibi olması sevindirici bir şey!.. Gazetemin yaptığı bir tespit. İki fotoğraf var, biri 10 Nisan 2009, diğeri 13 Nisan 2009 tarihli. İki resim var ve iki resim arasında çok fark var!.. Gazetem, 2007'deki ve 2009 daki resimleri yanyana getirmemiş ki. 3 gün arayla çekilen iki resmi yan yana getirmiş!..
- Anladım.
- Başka bir yönü var olayın, o aklınıza gelmedi mi?..
- Buyurun Serdar Bey dinliyorum...
- Erbakan Hoca bir basın toplantısı düzenledi diye, ‘Hani hastaydı!’ manşetini atmak gazetecilik açısından nasıl bir şeydi?
- Erbakan hakkında?..
- Evet, bu nasıldı?.. ‘Hani hastaydı’ diye sormadılar mı?.. Sorulmadı mı?.. Soruldu, değil mi?..
- Evet!..
- Peki bu başlığı atanlara, ‘Bunu gazetecilik açısından nasıl buluyorsunuz?’ diye soran oldu mu?.. Bu kime soruldu?.. Değil mi?..
- Evet!..
- Yaa işte böyle güzel kardeşim!.. Şimdi sormaya devam et lütfen!..
- Peki efendim, Vakit'in bu haberi ağır hakaret içermiyor mu?..
- Şunu da soracak mısınız: Erbakan Hoca hakkındaki iddialar ağır hakaret içermiyor mu?..
- Evet de... ‘Hayatını örtü düşmanlığına adadı, ömrünün son döneminde örtü takmaya mecbur kaldı!..’ Böyle diyor Vakit. Biliyoruz ki, Türkan Hanım kanser hastası, kemoterapi tedavisi görüyor. Bu noktada neler söyleyeceksiniz efendim?..
- Biz kendisine şefkat nazarı ile bakıyoruz. Cenab-ı Allah'ın verdiği hastalıklar, birer ikaz mahiyetindedir. Ve değerlendirebilen için birer nimettir!.. Hastalıklar insanlara fırsatlar sunar. Tövbe kapısı son nefese kadar açıktır. Türkan Saylan Hanım'ın hakkında biliyorsunuz, Hıristiyan olduğuna dair iddialar var. Ama o Müslüman olduğunu söylüyorsa...
- Evet...
- Son nefesi verinceye kadar tövbe kapısı açık. Türkan Hanım, bunu fırsat olarak görüp, değerlendirebilir. Bir muhasebe yapsın. Mesela, Allah'ın emri olan başörtüsüne karşı bir tavrı varsa ki var!.. Başörtüsü yasaklamalarından yana ise ki, öyle!.. Efendim, ‘Biz gençlerin namaz kılmasını değil, bale öğrenmesini istiyoruz!’ dediyse ki dedi!.. Hazreti Peygamber'in isminden rahatsızlık duyduğunu dile getirdiyse ki getirdi!.. Bunlar ve diğer günahlarından tövbe için, hastalığı bir fırsattır. Ölüm hepimiz içindir ancak böylesi hastalıklar ölümü daha fazla hatırlatır bizlere. Ve hayatımızın muhasebesini yapmamıza imkân tanır. Bu hastalık, kendisine çok güzel bir fırsat sunuyor. Hem Türkan hanım için, hem de Allah şifa versin diğer hastalarımız için böyle bir fırsat.
- ‘Hastalandıktan sonra baş örtmeye mecbur kaldı’ diyor gazeteniz?..
- Evet, hastalandıktan sonra baş örtmeye mecbur kalması da kendisi için bir nimet olabilir!.. Bunu bir sıkıntı olarak değil, bir fırsat olarak değerlendirebilir!.. Bizim inancımıza göre hiçbir şey tesadüfî değildir!.. Mesela, tefekkür edebilir: Bu haliyle kamusal alana girebilir mi, giremez mi? ‘Efendim, Ben o örtüyü hasta olduğum için takmıştım, dinî inançlarımdan dolayı değil' mi diyecek!.. Kamu otoritesi ‘Haaaa, öyle mi?.. Dinî inançlarından dolayı örtünmemişsen mesele yok!’ mu diyecek!.. Ne diyecek?!.. Evet, aslında hiçbir şey tesadüfî değil. Bir kimsenin hastalığa yakalanması da tesadüfî değil, yakalandığı hastalığın kendisini baş örtmek mecburiyetinde bırakması da tesadüfi değil!.. Biz ona inanırız ki; kendisine yapılan bu ilâhi uyarılar bir gün karşısına çıkacaktır!.. Bizim dileğimiz o dur ki; hastalığından dolayı son nefesini vermeden evvel, Müslüman milletimizle helalleşme imkânı bulsun. Ve son nefesini vermeden evvel Şehadet getirebilme bahtiyarlığına ersin. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu gibi tekbirlerle dualarla gitmek de var; kilise müziği ile gitmek de var... Millet merasimi ile gitmek var, devlet töreni ile gitmek var!.. Biz, dualarla gitmeyi niyaz ederiz. Ama Türkan Hanım, 10. Yıl Marşı ile gitmeyi tercih edebilir. Ona da bir şey diyemeyiz.
- Ona da saygı duyarız mı diyorsunuz!..
- Hayır saygı duymam. Sadece ‘bir şey diyemem!..’
- Peki efendim teşekkür ederim.
- Ben teşekkür ederim!..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT