Savcı da, SPK da, bakanlar da bu olaydan sorumlu!
Dün, Aydın Doğan’ın avukatı Şehnaz hanımın gönderdiği belgelerle, kendisine de teşekkür ederek, “kağıt üçkağıdı”nın arka planını aktardık.
Bugün ne Aydın beyden ne de Şehnaz hanımdan bir cevap gelmedi.
Hoş, cevap vermeye kalksalar, neyi izah edecekler ki?
İzahı mümkün bir şey mi var ortada?
Olayın Aydın Doğan cephesi böyle..
Ya olayın devlet cephesinde neler var?
Oradaki cevapsız sorular, daha vahim..
Aydın Doğan, şunu yaptı, bunu yaptı..
İyi de, bu ülkede devletin ve milletin menfaatlerini koruması gereken, kamu görevlileri de var, değil mi?
Örneğin; savcılar. Örneğin; yanlış eylemleri için gerekli takibatlar yapan idari birimler!
Bu olayda savcılarımız kimden yana, kimin lehine kararlar alıyorlar?
Örneğin İstanbul Ekonomik suçları soruşturmadan sorumlu savcımız, bu olayla ilgili ne yapıyor?
Yaptığı şey, “SPK’nın şikayeti yok. Şikayet olmadan SPK 15/son’dan dava açamam.”
Eğri oturup doğru konuşalım, kanuna göre, SPK’nın şikayeti olmadan, savcının SPK 15/son’dan dava açması gerçekten mümkün değil. Açsa da iade olunur. Burası tamam..
Ama bu iş çok zor bir iş midir?
SPK’nın şikayetini almak günlerce sürecek zahmetli bir iş midir?
Yazarsınız yazıyı, çekersiniz faksı.. Sorarsınız SPK’nın Başkanı’na, “Elimizdeki dosyada, SPK 15/son kapsamında değerlendirilmesi mümkün bir eylemle ilgili belgeler mevcuttur. Bu eylem hakkında iddianame hazırlamamız ise, kurumunuzca şikayette bulunulmasına bağlıdır. Şikayetçi olup olmadığınız konusunda 7 gün içinde bilgi verilmesi rica olunur.”
Bu kadar..
Bu yazıyı da, basın mensupları aradıkları zaman kaçmadan, “Bu konu kamuoyunu ilgilendiren bir iddia. Küçük yatırımcıların zararları sözkonusu. Her ne kadar kanun gereği hazırlık soruşturması gizli ise de, olayın bu yönü, kamuoyu ile paylaşılması gereken bir konudur. Biz dava şartı olan ‘şikayet’in yapılıp yapılmayacağını öğrenmek için SPK’dan bilgi bekliyoruz” dersiniz, vazifenizi layıkıyla yapmış olursunuz..
Ama nerdeee?
Savcımız iki satırlık yazı ile şikayetçi olunup olunmayacağını soracağına, dosyayı başından atmak için, “yetkisizlik kararı” verip, Üsküdar’a iade etmiş!
Oysa, İstanbul Savcısı, açıp telefonu Üsküdar Savcısı’na sorabilirdi.. “Ben size iade ediyorum” diye.. Sorunca da, “Bize iade etmeyin, çünkü bizim bakacağımız suç açısından zaten takipsizlik kararı verildi. Ve bu karar kesinleşti” denilecekti. Bırakın savcıya sormayı gazeteleri takip etseydi, aynı bilgileri yine öğrenecekti savcımız.
Şimdi Adalet Bakanı’na soralım: “Bu olay sizin dikkatinizi çekmiyor mu? Dosya ordan oraya gönderilirken/tekrar iade edilirken, kanunla adeta alay edilmiş olmuyor mu? Suç orada sabit. Ama gereken yapılmıyor, neredeyse bir yıldır, dosya top olmuş, bir oraya, bir buraya gidip geliyor ve Adalet Bakanı olarak siz de bunu seyrediyorsunuz! Niye?”
Sadece Adalet Bakanı’na değil, Sanayi Bakanı’na da soralım..
Gazeteler yazıyor. Manşetler atılıyor. Belgeli “kağıt üçkağıdı” için, devletin adli mekanizmasındaki savcı, “Şikayet gerekli” diyor.. Şikayeti yapacak olan da, SPK olduğu halde, SPK’nın işi çözümleyecek iki satırlık bir yazıyı yazması mümkün olmuyor!
Nedir bu iş? Kim kimi koruyor? SPK, iki satırlık şikayet dilekçesini niçin yazmıyor?
SPK, “güveni kötüye kullanma”dan şikayetçi oluyor da, “yatırımcıyı zarar ettirme” suçundan şikayetçi olmak için, aylardır neyi düşünüyor?
Evet, bu soruları sorup, cevaplandırtacak, cevap verilmiyorsa, gereken soruşturmaları açtırtacak olan da, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı!
Devletin iki memuru.. Birbirlerine naz yapıyorlar..
Biri “şikayet yok” deyip, iddianame hazırlamıyor.. Diğeri de “bakalım, inceleyelim” diye iki satırlık “şikayet dilekçesi”ni yazmak için, günler geçiriyor..
Ama bunların hiçbirisi, kamuoyunun önünde yapılmıyor.
Biri “Hazırlık soruşturması gizlidir” diyerek, soru yönelten gazetecileri tersliyor.
Diğeri de, “Toplantıda.. Görüşüyoruz.. İnceliyoruz” oyalamaları sonunda, lütfen kabilinden işin ağırdan alındığını itiraf eden yazı ile yetiniyor.
Lütfen beyler.. Bu ülkede, savcı da görevini yapsın. SPK da görevini yapsın. Bakanlar da görevini yapsın..
Bu ülkede hiç kimse, kendini kenara çekerek, olayların üstünü örteceğini sanmasın..
Artık o eski dönemler kapandı.. Susarak, kimse olayları örtemez.. Örttüğünü sansa da, birkaç ay gecikme ile de olsa, yerine getirmediği görevin hukuki sorumluluğu kendisine sorulur!
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT