1. YAZARLAR

  2. HAMZA TÜRKMEN

  3. Savaşımımıza nitelik kazandırmak!
HAMZA TÜRKMEN

HAMZA TÜRKMEN

Yazarın Tüm Yazıları >

Savaşımımıza nitelik kazandırmak!

28 Eylül 2024 Cumartesi 12:16A+A-

Fikri ve akidevi planda da; ameli yani siyasi, kültürel, ekonomik vd. planlarda da koyu bir cahili kuşatma ile karşı karşıyayız. Adalet arayışındaki insanlar veya mü’min kalmaya çalışan müslümanlar olarak küresel cahiliyyenin tuğyanından arınmak, hicret etmek; küresel ve yerli tağuti otoritelere boyun eğmemekle, onların zincirlerini kırmak, kötülüklerini aşmakla sorumluyuz. Ancak felaha erinceye, tevhid ve adalet ortamına ulaşıncaya kadar da tutsak olduğumuz onların sisteminde, onların pazarında, onların maddi ve manevi hapishanelerinde zorunlu ve tabii ihtiyaçlarımızı karşılamak mecburiyetindeyiz.

Tüm kuşatılmışlığa, korku ve açlıkla imtihan olmamıza; hatta ekinlerden, mallardan ve başımıza geldiğinde veya gerektiğinde canlardan eksilmemize rağmen Allah’a kul olma bilincimizi, insani ve vicdani adalet arayışımızı yitirmemeliyiz. Bu kararlılıkla Musa Aleyhisselam’ın müstezaf pozisyona düşürülmüş kavmini kurtarmak çabası ne ise bizim de ümmet bakiyesini yaşatmak için hak, adalet ve özgürlük arayışımız benzer kaygıları taşımalıdır. Bugün güçleri dağılmış, bağımsız ve özgün yönetim değerlerini yani hilafetlerini kaybetmiş olan müslümanlar ya Gazze, Filistin müslümanları gibi fiili direniş halindeler; ya Suriye ve Doğu Türkistan müslümanları gibi direniş veya hicret şartlarında yaşıyorlar; ya da Türkiye ve Pakistan müslümanları gibi yerel ve küresel vesayet sistemlerini aşmaya çalışıyorlar; veyahut Suudi, Mısır, Tunus müslümanları gibi açık bir çıkış kapısı yakalayabilmek için toplumsal kimlik ve etkinliklerini gizleyerek var kalmaya çalışıyorlar.

İslami endişe ve gayretleri içeren bütün bu tür şıkları bir var kalış mücadelesi olarak deneme imkânını yitirenler ise Musa (a)’ın felah ve adalet arayışına katılmayıp Firavun’un zulmüne ve sahte vaadlerine boyun eğip Mısır’dan ayrılmayan Yahudiler gibi, Yahudileşme temayülünü yaşıyorlar.

Zaten dün de bugün de asıl mücadele “cipt, tağut, şeytan” ya da “nefs-i emmare” istikametinde sapanlar ile kulluk bilinci içinde Müslim olup “hak ve adalet” uğrunda yaşamaya çalışanlar arasında gerçekleşmektedir. Ama müslim ve muslihlerden yana olmayı; ya aldığı eğitim yetersizliği nedeniyle beceremeyen ya da cahili eğitim ve akımların etkisi altında kalan büyük çoğunluk, bütün İslam aleminde dünyevi eğilimlere meyleden melez kimlikleri oluşturmakta ve bugünün büyük şeytanı kapitalist yaşam tarzının yani modernitenin istediği gibi seküler bir hayatın akıntısına kapılmaktadırlar.

Ancak yakınlarımıza tebliğ etmek mükellefiyetiyle kimlik karışıklığı içindeki melez kimlikli insanları adalet cephesinde tutmak ve İslamlaşma mücadelesi doğrultusunda Musa Aleyhisselam gibi kurtarmakla mükellefiz. Hayatımızı kuşatan modern cahiliye ile fiili veya kimliksel bağlamda zaman olarak 7/24 mücadele etmek; topyekün cahili kuşatmaya karşı nefsimizi, ailemizi, ümmetimizi korumak; hakkı ve adaleti alternatifleştirmek için uygun araç ve organizasyonlarla topyekûn bir karşı duruşu, küresel intifadayı alevlendirmek zorundayız.

Allah’ın bize ihtiyacı yoktur. İki cihanda da hakkın ve felahın cephesinde yer alabilmek için Rabbimizin hak edilmiş olarak gaybi yardımına biz ölümlülerin ihtiyacı vardır.

Allah’a hamd olsun ki bu uğurda Gazze direnişi gibi sünnetullahı yani aşamalı mücadele süreçlerini yaşayarak melezleşmeye başlayan Müslüman kimlikli insanların büyük çoğunluğunu İslami ve insani olarak var kalış mücadelesine, İslami uyanış ve direniş saflarına büyük ölçüde çekmeyi başaran örnekliği Gazze’de Filistin İslami Direniş Hareketi gerçekleştirmiştir.

Hayatımızı 100-150 seneden beri 7/24 kuşatan Batılı cahili hayat tarzı ve fiili saldırılarına karşı 12 aya yaklaşan bir mücadele intifadası ile 7/24 süren kitlesel bir var kalış, yeniden diriliş hamlesinin örnekliğini; ayrıca Seyyid Kutub’u dar ağacına götüren İslami ideallerin ve asılların sosyalleşmesine yönelik hamleyi HAMAS ufak bir alanda ama niteliği büyük olan mücadelesi ile gerçekleştirdi. İnşaallah bu tevhid ve direniş tohumu, yedi başağa dönüşebilir.            

Allah-u Teâlâ Â’raf sûresinde “Yarattıklarımız arasında öyle bir ümmet de/topluluk da var ki, hakka iletirler ve onunla adil olurlar” buyuruyor. Rabbimiz İslam uğruna 7/24 fıkhetmeyi, çalışmayı ve yaşayan şahidliği ve şehidliği bizlere de nasip eylesin. Rabbimiz Gazzeli kardeşlerimizin zulme, işgale, soykırıma karşı olan vicdan sahibi dünya insanlarını ve gençlerini harekete geçirdiği gibi bizleri de uyanış ve adalet meşalesini tutuşturan müminlerden eylesin.

Ama dualarımızın karşılık bulabilmesi için gereken şartlar doğrultusunda çaba harcamamız gerekir. Mesela namaz kılmak için önce abdest almak gerekir; abdest almak için de temiz su gerekir. O da yoksa teyemmüm için temiz toprak bulmak gerekir.

Hepimiz farklı şartlarda itikadi, kültürel, idari, ekonomik veya kıtal boyutuyla fiili bir mücadele yani cihad içindeyiz. Hak ve Batıl savaşında gerçekçi tespitlere ve şer’i ölçülere uygun mücadele verebilmek için de; iyi bir mübelliğ, mücahid, murabıt ve yaşayan şehid ve gerektiğinde şura ehli olabilmek için de ön bir hazırlık ve yeterli bir donanım sahibi olmamız gereklidir.

Mümin olarak kalmak faziletini ve kararlılığını gösteren müslümanlar İslami duyarlılığın en önemli potansiyeli ve taşıyıcılarıdır. Ama melez kimlikli insanlarımız bu daireden uzaklaşma şaşkınlığını yaşıyorsa sadece Batılı yaşam tarzından etkilenmelerinden değil, bizim camiamızın da onları kuşatacak tutarlı bir fikri ve ameli sosyalleşme örnekliğini gerçekleştirememeleri yüzündendir de. Bünyedeki hastalıkları örtmek değil, tevhidi uyanış süreçlerinin yaşanmışlık tecrübesinden de yararlanarak uygun bir üslup, dil ve davranış nezaketiyle başta kendimiz olmak üzere daire içindeki kardeşlerimizi her türlü kirlilikten /“rucz”dan ayrışmaya, “hicret” etmeye teşvik etmeliyiz. Bunun için de 19. yüzyıldan bu yana yükselen ıslah sürecimizi iyi kavramak ve geliştirmek; “yakîn”î sahih bir iman ve salih amel ölçülerini edinmek gereklidir. Gereği gibi nefsi ve toplumsal cahili tutum ve telakkilerden arınmadan, müminler arası iç dayanışmayı ve dinamikleri yükseltmeden harici düşmanların fikri ifsadına, hayat tarzı ihracına ve fiili saldırı ve işgaline karşı sahici bir mücadeleyi, örnek alınacak bir cihadı devamlı kılabilmek pek imkanlı görülmemektedir. Zor bir mücadeleyi yürütebilmek, ağır bir davayı kalkındırabilmek için ilkin “Resul ve Resulle beraber olanlar” gibi Kitabî eğitim ve talimden geçmek bu konuda günün uygun saatlerinde mesai harcamak yani ciddi bir ön hazırlık dönemi gereklidir.

İslam’ın asılları ve gerekli yorumları konusunda sahih bilgi yeterliliği ile Allah yolunda imtihanlara hazır bir adanmışlık ve iman hali yakalamadan yapılan kalkışlar belki samimi ve duygusal olarak acilci yaklaşımlardır; ama hikmet ve olgunlukta tedric boyutunu yakalayamamış çabalar olarak yüzeyselliği aşamamaktadırlar.

İlk Kur’an neslinin Medine döneminde tebliğ ve talim yeterliliği genellikle ashab-ı suffa pratiği içinde yakalanıyordu. Uhud Savaşı’ndan 4 ay sonra Mescid-i Nebevî çardağı altında yetişen çoğu Ensardan ve genç olan 70 sahabenin Âmir b. Sa’ssa kabilesinin İslam’ı öğrenme talebi ve daveti üzerine bu görevin özneleri olarak gittikleri Medine-Mekke arasındaki Bi’rimaûne mevkiinde pusuya düşürülüp şehid edilmeleri Resul için de Siret-i Resul bağlamında da en hüzünlü anlardan birisi olmuştur.

İlk defa tebliğci, şahid ve mücahid olarak vahyi bilgi rehberliğinde sağlıklı bir donanım ve adanmış bir yürek sahibi olmak gerekmektedir. Kur’an bütünlüğünden ve tüm Resullerin örnek mücadelesinden anladığımız odur ki; böyle bir donanım ve adanmışlık hali yakalayan şura ya da istişare temelli bir ümmet nüvesi veya nüveleri oluşturamadan ailemizle, dostlarımızla, yetişen gençlerle uyumlu ve sürdürülebilir bir beraberliğin iskeletini güçlendirmenin mümkün olmadığının bilincinde olmamız gerekmektedir.

Gazze İslami oluşumu ve direnişi bu konuda merhaleci yani sünnetullaha uygun bir mücadele modelini en iyi örneklendiren son dönemlerin en ciddi sosyal deneyimi olmuştur. Tabii ki onlar da bizler de fiili işgal veya iç ifsad sonucu ulusal sistemlerin cenderesinde yaşıyoruz. Kapitalizmin egemen olduğu pazarda; ayrıca onların maddi ve manevi ulusal hapishanelerinde zorunlu ve tabii ihtiyaçlarımızı karşılamak zorunda kalıyoruz.

Müminler için tutarlı bir durum değerlendirmesi, öncelikli hedefimizin ne olduğunu da gösterecektir. Tabii ki tağuti sistem olarak bu sağ ve sol kapitalist egemen ideolojiler ve iktidarları ve uzantıları olan ulusal cahili yapılardır. Müslümanların bloğundan kopup çözülen insanlarımız veya kimliği melezleşen kişiler en çok da bu modern sapmalara meyledebiliyorlar.

Buhari ve Müslim’in Ebu Saîd el-Hudrî (r)’dan aktardığı

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.” dedi.

(Resulullah’ın gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk:

"Ya Resûlullah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Nasraniler mi olacak?"

Şöyle buyurdu:  “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)

hadisinin muhtemel siyakına göre bizce ümmet bünyesinden çözülecekler için Resulullah (s)’in bu sözleri söylediğini düşünebiliriz.

Bugün için de sürünmemiz, sömürüye müsait hale gelmemiz İsrailiyattan, Hristiyan paganizminden veya dehri yaklaşımlardan etkilenerek oluşan akılcı, ben merkezci, sabitesi olmayan haz, hız ve dünyevi imkânları mutlaklaştıran seküler Batılı dünya görüşünün ve hayat tarzının yani Modernitenin taklit edilmesinden kaynaklanmaktadır.

İslami kimliğimizi ve varoluşumuzu çökertmek, en azından bizi vesayet altına alıp süreç içinde çözmek için Müslümanlarla ve İslami hakikatlerle 7/24 mücadele eden kapitalist moderniteye, ulus sistemlerine, Garpzedelere ve bölgemizdeki uzantısı veya maşası Siyonizme karşı biz müminlerin de 7/24 uyanık ve her an savaşa hazır olan bir bilinç ve talim içinde olmamız gerekir.

Cuma hutbesinden diğer Cuma namazına; veya haftalık Gazze dayanışma eyleminden öbür haftaki eyleme; ya da haftalık Kur’an, usul veya diğer hikmet ve ufuk kazandıran derslerden öbür derslere; veyahut rızkımızı Allah yolunda helal yolla kazanıp helalinden İslami mücadeleye infak etmek için mesai harcadığımız çabalarımızla her hafta yoğunlaştığımız toplu, müzakereli veya ferdi ibadetlerimizden yeni hamlelerimize 7/24 her haftanın günlerince ve saatlerince basiret, talim, tebliğ ve şahidlik görevlerimizle beraber kalbimizle, zihnimizle, göz nurumuz ve alın terimizle imanımızı güçlendiren salih niyet ve ameller peşinde olmalıyız. Resulullah (s)’i örnek almak, salihlerin ve muslihunun yolundan yürümek ve akabeleri aşacak azim, donanım ve dirayeti yakalamak ancak bu tutumla mümkün olabilir.

Bizim yol arkadaşlarımız, mücadele arkadaşlarımız, örneklerimiz kendi iradesini emekli kılanlar, çözülenler, bahaneler üretenler değil; sahih iman ve salih amellerle gençliğinde de ihtiyarlığında da dipdiri bilinç ve azim ile yaşayanlar, ıslah edicilik ve direnişten vaz geçmeyenler olabilir.

Üzerinde durduğumuz konuyla ilgili uygulamalı olarak ülke sınırları içinde beyin yoran “ulu’l el-bab”tan az sayıda mücadele ve dava adamı insanımızın bulunduğunu biliyoruz. Dün bu konuda özgün kimlikli yaşayan rehberlerimiz adeta yoktu. Ama Rabbimize hamd olsun ki bugün birikim ve tutarlı biyografi sahibi insanlarımız var. Bunlardan birisi de Ramazan Kayan. Son makalesinde şöyle diyor:

“.. Müslümanlar olarak hangi cephelere yoğunlaşmamız gerekiyor? Hangi mevzileri tahkim etmek durumundayız? Maruz kaldığımız çöküş, çözülme ve çürümenin önüne nasıl geçebiliriz? İç bünyemiz için kaçınılmaz olan ıslah ve ihyayı öncelemek mecburiyetindeyiz… Bu durumda savaşçı kimliğimizle kendimizi konuşlandırırken öncelikli cephelerimizi şöyle sıralayabiliriz…

Tembellikle savaş… Konforla savaş… Korkularla savaş… Karamsarlıkla savaş…”

Bunun dışında da içimizde Siyonistleşen kimliklere; İslami düşünce ve kültüre sızan “İsrailiyat”ın dünkü biçimlerine de modernist veya modernizmin genç algıları yanıltmaya çalışan bencil ve müfsid akıl ve kelime oyunlarına da dikkatimizi yoğunlaştırmalı, mücadele etmeli ve bu mücadele için gerekli donanımlara sahip olmalıyız.

Atalet içindeki dünya müslümanlarına da, adalet arayışı içinde olan dünya insanlığına da yaşantılarımızla ve hitaplarımızdaki medeni ve hikmetli örnekliklerle sosyal şahidlikler yapmak zorundayız. Bu konularda 7/24 yoğunlaşmadan, 100-150 yıldır 7/24 İslami hakikatleri örtmek ve İslam ümmetinin gücünü dağıtmak üzere tuzak kurup plan yapan iç ve dış şeytani güçleri yenmemiz, yetimlerimiz pozisyonuna düşün melez kimlikli efradımızı yeniden kazanmamız mümkün görünmüyor.

Rabbimiz bütün mümin kalplilere yaşarken İslam davasının şahidliğini ve şehidliğini üstlenmeyi nasip eylesin. Rabbimiz Gazzeli, Filistinli kardeşlerimize ve O’nun yardımını bekleyen tüm müstezaflara yardım eylesin. Rabbimiz düşmanın tertip ve tuzaklarını muslihlerin ve salihlerin elleriyle boşa çıkarsın; bizlerin ibadî mücadele azmimizi artırsın, tutarlı gündemlerin peşinde şahidliklerimize hem nicelik hem nitelik kazandırsın. Amin!

 

 

YAZIYA YORUM KAT