Savaş ve Vahşet
Vahşetin savaşlarda bir yöntem olarak kullanılması yeni değildir. Belki de insanlık tarihi kadar eskidir. Bu belki de insanı saptıran ve gerçekte onun en büyük düşmanı olan şeytanın ruhunun vahşi olmasından kaynaklanıyor. Zamanla şeytanlaşan insanların ruhları da düşmanlarına üstün gelebilmek ve hâkimiyet sağlayabilmek için vahşette sınır tanımaz hal alabiliyor.
O yüzden insanlık tarihi boyunca vahşetin çok korkunç örnekleri sergilendi. Çağımızda ise teknolojinin gelişmesine paralel olarak vahşetin tekniği de gelişti. İnsanlar artık teker teker değil uçaklardan atılan bombalarla, havadan veya karadan fırlatılan roketlerle topluca katlediliyorlar. Arka arkaya atılan varil bombalarıyla hareket etme, bir yerlere sığınma fırsatı bile bulamadan imha ediliyorlar. Özellikle de kimyasal maddelerin yerleştirildiği bombalar, düştükleri yerin çevresinde geniş bir alan üzerinde delikleri bile etkiliyor ve bu alanda bulunan bir kişi bir şarapnel parçasına hedef olmasına yahut bombanın yıktığı binanın altında kalmasına gerek olmadan ya yayılan gazın zehiriyle veya bulunduğu yerdeki oksijen oranının düşmesi sebebiyle solunum yetersizliğinden hayatını kaybediyor.
Çağımızda vahşetin önünü açan en önemli olgulardan biri de çok rutinleşmesi, insanların gözlerinin ve kulaklarının iyice alışmasıdır. Günümüzde vahşetin bu derece rutinleşebilmesinin sebebi ise aşırılıkların sayısının çok artmasıdır. Bu da yaşadığımız çağın uygarlık çağı olarak adlandırılmasının hiç de gerçeği yansıtmadığını gösteriyor. Belki de uygarlık çağı olarak nitelendirilen son yirminci ve yirmi birinci yüz yılda vuku bulan savaşlarda, savaşla hiçbir ilgileri olmadan öldürülenlerin sayısı insanlık çağının başlangıcından yirminci yüz yıla kadar geçen süre içinde bu şekilde öldürülenlerin sayısından fazladır.
Uygarlık çağı diye nitelenen dönemde çok korkunç katliamlar gerçekleştirildiğinden bazen vahşet vahşetle savunuluyor. Örneğin “filanca canavar falanca pazar yerine bomba atmış, yüz kişiyi katletmiş” dediğinde “o ne ki, falanca canavarın filanca meydana saldırısında bin kişi katledilmişti” diye savunma yapabiliyor.
Küresel emperyalizmin çok yaygın bir şekilde kullandığı bir “savaş hukuku” kavramı var. Hatta “savaş hukuku”nu uyguladığını göstermek amacıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) adını verdiği bir yargı kurumu da kurdu. Bazı fiiller ve aşırılıklar hakkında “savaş suçu” tanımlaması yaptı.
Oysa gerçekte savaş hukuku uygulanıyor olsaydı bugün dünyaya hükmedenlerin çoğunun savaş suçlusu olarak hapiste, tek kişilik hücrelerde tutuluyor olmaları gerekirdi. Fakat mekanizmanın işlediği ve bu konuda hukukun uygulandığı imajı vermek amacıyla küresel emperyalizmin maşa olarak kullandığı sonra da işe yaramayacaklarına hükmederek dürüp çöpe attığı bazı canavarlar cezalandırılıyor. Yerine göre de bu yargıdan cezalandırma amacıyla değil yöneticileri emperyalizmin dayatmalarını kabule zorlamak için yararlanılıyor. Dolayısıyla savaş hukuku ve UCM gerçekte bizzat suçluların hesabına çalışan yani uluslararası zulmün sopası görevi gören mekanizmadır. Böyle bir sopanın vahşetin önüne geçmesi beklenemez. Çünkü vahşeti icra edenlerin elindedir.
Vahşetin savaş nedeniyle dahi olsa hiçbir haklı gerekçesi olamaz. O yüzden İslâm hukuku vahşeti tamamen yasaklamıştır. Bazılarının vahşeti İslâm adına icra etmeleri sonra görüntülerini dünya kamuoyuna sunmak için medyaya servis etmeleri gerçekte İslâm’ın ve İslâmî mücadelenin imajını yıpratmaktan başka bir sonuç doğurmuyor. Bunun yapılmasında bir art niyet olması da mümkündür. Çünkü böyle bir video servisinin ardında “bakın İslâm budur” mesajı verme gibi bir kötü amaç kendini gösteriyor. Gerçekte ise İslâm’da vahşetin savaşta da cezalandırma uygulamalarında da bir yöntem olarak kullanılmasına izin verilmez.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT