Savaş Sadece Silahla Olmaz...
İslam Dünyası ile modern Haçlı güçleri arasında devam eden çatışmaya dair analizlerin en büyük çıkmazı savaşın adil ve mertçe olduğu yönündeki bakış açısıdır. Düşman ile Müslüman halklar ve bu halkların öz evlatlarının oluşturduğu meşru direniş birlikleri arasında sadece silahın olduğu gerçek değildir. Tanklara ve Cruise füzelerine milyarlarca dolar harcayan, Irak ve Afganistan'daki operasyonları için milyonlarca askeri ve servis elemanını seferber eden düşmanın medyaya ne denli büyük yatırımlar yapacağı ortadadır. Küresel sistemin Kapitalist Papazları tıpkı Vietnam yenilgisini film endüstrisi ve propagandalarla zafere çevirdikleri gibi günümüzde de toplumların algılarını değiştirecek büyük medya operasyonları yürütmekteler. Firavunun sihirbazlarının halklara ipleri ejderhalar şeklinde göstermesi gibi medya da halklara olmayan şeyleri var olarak göstermektedir.
Bununla beraber çeşitli istihbarat örgütlerinin özellikle Suriye sahasında Esed'in, Hizbullah'ın ve İran'ın, dolayısıyla da İsrail ve Batı'nın bekası ve selameti için nasıl canla başla çalıştıklarını sahadaki insanlar gayet iyi bilirler. İnsan Suriye'de kendisine mücahid ismi veren bazı kişilerin yaptıklarına bakınca ne kadar aptal insanlar demekten kendini alamıyor. Ancak söylenmesi gereken asıl şey ne kadar akıllı insanlar demektedir. Bir önceki yazıda internette izlenme rekorları kıran bir videoda iki rahibin başını keserek bunu bol efektli videolarla tekbir sesleri içinde internete yükleyen bir FSB ajanının aslında "Bu mücahidler ne kadar da vahşi ve aptallar" düşüncesinin yaygınlaşmasına çalıştıklarını, dolayısıyla söylenmesi gerekenin "ne kadar da akıllıca bir propaganda" olduğunu belirtmiştim. İşte 150 bin masum canını şehid veren Suriye halkının meşru savunucularını kafa kesen caniler larak yansıtan tiyatrodan izlenimler. Olayın faili bol sakallı karizmatik Ebu Benat önce Türkiye'de yakalandı daha sonra da Rusya'ya verildi. Muhtemelen şu an kahvesini içip kendi oluşturduğu algı ile direnişçileri vahşi olarak gören analistleri iştahla televizyonlardan izliyordur. Çeçen direnişçiler kendisiyle ilgili geniş bir açıklama yayınladılar ancak o misyonunu çoktan icra etmişti.
İran İstihbaratı-PKK İşbirliği
İlkesizliği ilke edinmiş, dünyalık çıkarları ve hain planları doğrultusunda "bu kadarı da olamaz, şunu da yapmamıştır" diyemeyeceğimizi acı tecrübelerimizle öğrendiğimiz, ABD ve Siyonist düşmanlığını sadece sözde tutup el altından bu mihraklarla her oyunu sergilemekten geri kalmayan, artık sözde bile düşmanlığını bırakması gözlerimiz önünde gerçekleşen, Irak, Afganistan, Çeçenistan ve Tacikistan cihadlarına yine bu "çıkarlar" doğrultusunda açıktan ihanet eden, sözde destek verdiği Bosna cihadında da mücahidler aleyhine türlü türlü Acem oyununu çevirip cihadı arkadan vurmaktan gurur duyan İran'ın sözde İslami, aslında Neo-Safevi rejimi gün geçmiyor ki yeni bir oyun peşinde olmasın!
Daha önce de Kilis'in Öncüpınar sınır kapısında Suriye uyruklu oldukları bildirilen iki kişi gözaltına alınmıştı. Caferi oldukları iddia edilen şahısların Türkiye'de bir kısmını Nusret Cephesi üzerine atmak üzere bazı eylemler düzenlemeyi planladıkları bildirilmişti.
Türkiye'deki "İran Lobisi" Şüpheli
İran ve "Hizbullah'ın Türkiye'de Kudüs Gücü isimli gizli bir yapılanması olduğu biliniyor. İran çıkarları lehine eylemler düzenlemek, kamuoyu oluşturmak ve medya çalışmaları yapmak da dahil bir dizi faaliyet yapmak üzere uzun yıllardan beri görevlendirilen gruba yönelik Türkiye'de çok az şey tartışıldı. Geçtiğimiz aylarda İran lideri Hamaney'in Türkiye'de şu ana kadar özellikle internet gazeteciliği gibi alanlarda faaliyet gösteren Kudüs Gücü'nün uyuyan hücrelerine Türkiye'de saldırı talimatı verdiği gündeme gelmişti. Son olayla beraber İran'ın özellikle Suriye'den gelecek silahlarla Reyhanlı tarzı eylemlere devam edeceği ortaya çıkmış oldu.
İran'ın Oyunları: Alevilere Saldırı Olabilir
İran yanlısı grupların yakın gelecekte ülkedeki Alevileri organize edip Erdoğan hükumetine karşı kışkırtmak ve Suriyeli direnişçileri yıpratmak amacıyla Alevi bölgeler de dahil bazı bölgelere saldırılar düzenleyebilecekleri düşünülüyor. İran rejiminin tarz-ı siyasetini bilen herkes onların düşmanlarını karalamak ve kafası karışık dostlarının saflarını sıklaştırmak için bu tür kirli yollara tevessül edeceklerinin farkındadır. tıpkı bir dönem Irak Şii'lerini Şii örgütlere çekmek için bol bol Şii camisi bombaladıkları gibi.
Irak'ın en az ABD kadar işgalcisi olan ve bu ülkede de kullanabileceği Safevi rejimi kuran, Iraklı Sünnilere ve hatta birazcık Arap ve Irak milliyetçiliği taşıyan Şii gruplara türlü oyunlar oynayıp göz açtırmamayı ilke edinen İran, Şubat 2006'da Irak'ın Samarra şehrinde Şiilerin kuyusundan Mehdi çıkmasını bekledikleri Hasan-ı Askeri Türbesi'ne düzenlenen bombalı saldırıdan nice menfaatler elde etmişti. İran ve Irak'ı yöneten kuklalarınca direnişçilerin üzerine atılmaya çalışılan bu saldırıdan direnişçiler beri olduklarını ilan etmişler ve saldırının arkasında İran rejimi olduğunu ilan etmişlerdi. O dönemde Irak'ın Sünnilerinin kanaat önderlerinin ortak fikri, İran'ın bu saldırıyı düzenlediği, hedefinin kendi içlerinde birbirine düşmüş olan Irak Şiilerini ortak bir nefret üzerinde birleştirip Ehl-i Sünnet üzerine saldırtmak olduğu, yıkılan türbenin inşasının İran ve Irak'taki kukla hükümetine zor gelmeyeceği ama Iraklı Sünnilerin Şiiler'e galip gelmesinin İran'ın Irak'taki planlarını bozacağı idi. Yakın tarihte gözlerimiz önünde gerçekleşen bu olay, İran'ın kirli siyasetlerini anlamamızı sağlayacak sadece bir örnektir. Sonra ABD İran'a bir Irak bir de cabası olarak yığınla silah hediye edip ülkeden çekildi. Artık amerikan çıkarlarını ABD'ye biatli Şii ayetullahlar savunacaktı...
Türkiye Şii canilerin yol geçen hanına döndü
Okumalarım ve araştırmalarım sonucunda edindiğim bilgiler özellikle Rus istihbaratı ve İran Kudüs Gücü isimli yapının Türkiye üzerinden Esed'e yoğun paralı asker ve gönüllü/maaşlı Şii savaşçı gönderdiklerini, ayrıca İran'ın Azerbaycan'dan Rusya'nın da Kafkaslar özellikle de Çeçenistan'da Kadirov'un adamlarından ciddi oranda direnişçi görünümlü ajanı direnişin adını lekelemeleri, aşırılıklar, ahlaksızlıklar, dengesizlikler ve tefrikayı yaygınlaştırmaları için direniş gruplarına katılmak üzere Suriye'ye gönderdiğini gösteriyor.
Bu bol sakallı, karizmatik(!) mücahid görünümlü ajanların Türkiye'ye yönelik saldırılar gerçekleştirmeleri, Türkiye aleyhine söylemlerde bulunarak genel olarak bir düşmanlığı beslemeleri, halka da son derece kaba saba davranarak halkın direnişçilerden nefret etmelerini sağlamalarının hedeflenmesi hiç de komplo teorisi değil.
Türkiye bugün daha önce olduğundan çok daha fazla saldırı tehdidi altındadır. İslam'a ve Müslümanlara mal edilecek, muhtemelen pazar yerinde ucuz sebze almaya çalışan, evdeki çocuklarına meyve götürmek isteyen Hatice Teyze, Hacı Mehmet Amca, İslami duyarlılıklarıyla tanınan Muhammedleri, Ahmedleri hedef alması beklenen bu istihbarat kaynaklı planın son aşamasında olduğunu anlamamak ahmaklık olur. Anlayana sivri sinek saz anlamayana bombalı araç az...
Cihad Nedir?
İslam dünyasında hemen her gün ABD ya da ABD öncülüğündeki Batı ittifakı tarafından öldürülen yüzlerce masum çocuk, kadın ve yaşlının kanının ABD’lilerin kanından daha ucuz olmadığını öncelikle belirtmeliyiz. Aynı biçimde selam ve esenlik dini olan İslam’ın yine kendi kavramlarıyla tanımlayıp masum olarak değerlendirdiği her bir insanın öldürülmesinin cezası Allah katında ağır bir sorumluluk olduğunu, ister Müslüman ister gayri Müslim olsun masum insanları öldüren her bir bireyin bu eyleminden uzak olduğumuzu açıkça belirtmemiz gerekir. Ancak İslam dünyasının değerlerini savunmak, özgürlüğünü garanti altına almak ve işgal güçlerine karşı durmak için Allah ve Resulü tarafından onlara hediye edilen dinamizmi, yani cihadı namaz ve oruç gibi ibadet olarak gördüğümüzü, ümmetin cihadını desteklediğimizi ancak cihadın ahlaki kuralları olduğunu açıkça ilan etmeliyiz.
Cihad olmasa Suriye’nin hali nice olurdu? Bizleri Müslümanlar olarak düşmanlarımızdan ayıran temel fark aceleci davranmamamız, savaşımızın ve barışımızın yüksek ahlaki prensiplere dayanan kurallarının olması ve adaletli olmamızdır. Rabbimizin “…Bir topluma olan kininiz sizi onlara karşı düşmanlıkta haddi aşmaya itmesin” emri gereği kendine mücahid ismi veren kişiler ya da gruplar olsa dahi masum insanları hedef alan ya da masumların ölmesi muhtemel saldırılar yapan herkesin bu davranışını reddetmeliyiz. Herhangi bir topluluğun bir ülkede Müslümanların genel maslahatlarına aykırı biçimde davranması ve sonucu değiştirmeyecek, şerri hayrından çok olacak, Müslüman’ların izzet ve ahlakına yakışmayacak bir eylem düzenlemesi nedeniyle davet cemaatlerinin zarar görmesi, davet ve ilim çalışmalarının aksaması ve Müslüman’lara karşı kara kampanyaların yapılmasına neden olmasını da hesabı Allah katında verilecek bir hata olarak görürüz ve bu hatayı kardeşlerimiz yaparsa onları uyarır düzeltmeye çalışırız.
Cihad tıpkı namaz gibidir. Namaz için abdest alındığı gibi Cihad için de hazırlıklar yapılır. Namazın Allah tarafından belirlenmiş vakitleri vardır. O vakitler dışında namaz kılmak gayri meşru, bunu meşru görmek ise küfürdür. Cihadın da zamanı vardır ve zamanı gelmeden yapılan Cihad Müslümanlara zarar verir. İslam ordusunun yeterli hazırlığa sahip olmadığı ya da zamanın elverişsiz olması nedeniyle Cihadı ertelediklerine dair Resullullah’ın (sas) güzide öğrencileri olan ve İslam’ı anlamakta bizden daha üstün hayırda da daha ileri olan Sahabe efendilerimizin yaşamından nice örnekler vardır.
Bu anlamıyla Türkiye’deki Müslüman’ların prensip merkezli hareket etmesi, fevri çıkışlarda bulunmaması ve İslam’ın kurallarına ve Müslümanların genel maslahatlarına aykırı eylemler gördüklerinde bunları tasvip etmemeleri gerekmektedir. İslami hareket önünü arkasını düşünmeden, fayda ve zararını hesaplamadan, etik konumunu göz ardı ederek basit eylemler gerçekleştirmez.
İslami hareket toplumları tedrici bir programla, uzun vadeli eğitim müfredatları ve ilmi, İslami çalışmalar yürüterek değiştirmeyi ve iyiliği yayıp kötülüğü yasaklamayı ön görür. Ancak ümmeti inşa eden değerlerimiz gerektirdiği zaman da İslam ümmetinin vurucu gücü olan ve her toplumun aslında ihtiyaç duyduğu savunma mekanizması olan Cihadı dinimizin kurallarına uygun olarak sürdürmeyi ibadet olarak telakki ederiz.
Batı Türkiye'yi hem cezalandırmak hem de kullanmak istiyor
Ben meraklısına kısa ve öz anlatayım. "Aziz Türk Milletinin necip ordusu" olarak tanımlanan TSK, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye'nin en önemli ihraç malzemesi olarak görülmüştür Batı tarafından...
Bu nedenle Kore savaşında, Körfez savaşında hali hazırda Afganistan ve Somali'de Batı ülkelerinin kirli işlerine eldiven olarak kullanmaya çalıştıkları Türkiye ordusu aynı mihraklarca Suriye krizinin de çözümü(!) için büyük bir cevher olarak görülüyor. Bazı basiretsiz grupların kışkırtma ve ortam hazırlamalarıyla beraber Türkiye ordusuna ABD ve İsrail'in Suriye'deki pis işlerini yaptırma projesinin devreye sokulduğu gözlemleniyor.
Bu minvalde öncelikle direnişin lekelenerek yıpratılması süreci işletilmiştir. Daha sonra Suriye'nin iç meselesi olarak lanse edilen Suriye devrimi, devrim içindeki bir takım grupların birbiriyle savaştıkları izlenimi de verilerek hepten meşruiyetini kaybettiği retoriği yaygınlaştırılmıştır.
Ülke içindeki Hrıstiyan ve Yezidilere direnişe mal edilen saldırılar düzenlenerek bu azınlıklar Esed safına çekilirken, medya kullanılarak Esed rejiminin vahşeti gizlenmiştir. Türkiye ve diğer ülkelerde Müslüman'ın Müslüman'ı öldürdüğü savaş olarak tanımlanarak yıpratılmaya çalışılmıştır.
Türkiye'deki Alevilerin Silahlandıkları İddia Ediliyor
Selahattin Özgündüz gibi taşeronlar ve İran ajanları İstanbul'da Suriye'nin kardeş kavgası arenası olduğundan dem vururken, Hizbullah ve İran'ın ülkeye savaşçı göndermesine alttan destek vermiştir. Aynı zamanda akidelerine yakışır biçimde Gezi Parkı eylemlerinde homoseksüel gruplarla beraber aynı safta omuz omuza AKP'ye karşı mücadele etmişlerdir. Şii ve Alevi grup ve yapıların özellikle Hatay, Adana, Tokat, Tunceli gibi bölgelerde silahlandıkları, Esed rejimi tarafından verilen mühimmatların Samandağ ve Tekir Yaylalarında gömüldüğü, DHKP-C'nin Suriye'de kamplar açtığı da unutulmamalı. Geçtiğimiz haftalarda Yılmaz Bilgen Suriye'de Esed saflarında ya da taşeron örgütler içinde savaşan 4500 gencin bulunduğu bilgisini vermişti. Alevi gençlerden oluşan hücrelerin zamanı geldiğinde eylemler yapmak için Cem Evlerinde barındırıldıkları, son dönemde ülkedeki şaibeli saldırı ve olayların tümünün Cem Evlerinden organize edilmesi de cabası...
Esed ve İran BDP'nin Seçim Yatırımlarını Karşılıyor
Son dönemlerde PKK'yı silah karşılığında satın alan ve PKK'nın siyasi partisi olan BDP'nin seçim kampanyalarına sponsor olan Esed, yıllarca zulmettiği Kürtleri bu uğursuz şebeke eliyle kullanmaya çalışmaktadır. Suriye Kürdistan'ında Müslüman direnişçilerin katliam yaptıkları yalanını halka yutturmaya çalışan ve bunun üzerinden ulusalcı damarı güçlendirmeyi amaçlayan PKK'nın Türkiye'ye her gün tabutlar içinde paralı asker leşi gönderdiği biliniyor. Bir de bu gençlerin çok ulvi amaçlar uğruna öldüğü izlenimi veriliyor ve Marksist örgüt inanmadığı kavram olan Şehit ifadelerini kullanıyor bunlar için. PKK İslami direnişçiler karşısında Türkiye ile savaşında 30 yıl boyunca verdiği kaybın çok daha fazlasını bir kaç ayda verdi.
ABD Türkiye'yi Çok Seviyor(?)
Son dönemde CIA kaynaklı haber kanalları, BBC Türkçe, CNN ve Foreign Policy isimli strateji kurumları ve yayın organları Türkiye'nin ne denli büyük bir El Kaide tehdidi altında olduğundan dem vuruyor. İşte bu yayınlardan sadece bir kaçı:
Türkiye'de El Kaide Tehlikesi (KAREN HODGSON)
Suriye'nin Kuzeyini Ele Geçiren El Kaide Türkiye'yi Endişelendiriyor (FOX NEWS)
El Kaide NATO Sınırına Dayandı (CNN)
Telegraph: Türkiye'nin Suriye'deki rolü sorgulanıyor(Telegraph-ve Tabii ki BBC)
El Kaide 'tehdidinin boyutları' (BBC)
Yayınların ve makalelerin tümü Türkiye halkını yakında düzenlenecek saldırılara hazırlamak, bu saldırıların sorumlusunun Suriye halkına kapılarını açan hükümet olduğunu göstermek, Türkiye'nin gelecek 20 yılda bir daha asla Batı'ya hayır dememesini ve onurlu mücadelelere destek vermemesini garantilemek amacı taşıyor.. BBC Türkçe bir anda "Sizce Türkiye Cihadi Terörizmin Tehdidi Altında Mı?" başlıklı haberler ile nabız yoklamakta ve eminim dönütleri CIA ve İngiliz İstihbaratına teslim etmekte. Bu yayınları yapan haber kaynaklarının hiç biri 3 yıldır neden Türkiye'de hiç bir cihad kaynaklı saldırının yapılmadığı konusundaki keyif kaçırıcı yorumlara değinmemektedir. Bu makale ve analizleri yapan uzmanlar ve Türkiye'deki kuyrukları, Türkiye'yi sahte bir terör endişesi altına sokarak ülkenin bir kan gölüne dönmesini, Suriye halkının özgürlük mücadelesine destek vermekten başka gayesi olmayan genç direnişçilerin Ebu Benatlar, FSB, İran ve CIA ajanlarının eline düşmesini, Türkiye'nin bir kaç sembolik politikası sonucu Suriye'deki İslami grupların Türkiye'yi hedef almasını sağlamak istiyorlar.
El Kaide'nin Türkiye'de Üstlendiği Hiç Bir Eylem Yok
Bilindiği gibi Türkiye 2003 yılında kendilerini El Kaide’ye nispet eden bir grubun HSBC bankasına ve İngiliz konsolosluğuna saldırdığına şahid olmuştu. Bu saldırıda İngiliz Konsolosu ölmüş aralarında dini hassasiyeti yüksek kimselerin de bulunduğu, sıradan vatandaşlardan onlarca kişi yaşamını yitirmişti. Saldırı tüm Türkiye’de şaşkınlığa neden olmuş saldırı üzerinden Türkiye’nin dostluğunu kazanma stratejisi devreye sokan ABD büyük bir kampanya ile hem olayla alakası olmayan ayrıca tasvip etmeyen yüzlerce insanı gözaltına aldırmış hem de Türkiye’de küresel sistemin çıkarına hizmet edecek bazı mevzuat değişikliklerinin kolayca geçmesini sağlamıştı. Saldırıyı El Kaide sempatizanlarının düzenlediği doğru. El Kaide’nin bu saldırıyı emrettiği ya da desteklediği ise kesinlikle yanlış.
El Kaide Üstlenmemişti
Dünyanın neresinde olursa olsun eylemlerini gerçekleşmesinin hemen ardından üstlenmesi ile bilinen El Kaide’nin Türkiyeli Müslüman’ları oldukça zor duruma sokan bu eylemi neden asla üstlenmediği çok az tartışıldı. El Kaide lideri Usame bin Ladin ve Eymen ez-Zevahiri başta olmak üzere hareketin liderlerinin saldırıdan dolayı çok üzüldükleri ve asla tasvip etmedikleri ise hiç gündeme getirilmedi. El Kaide çevreleri liderliğin asla bir bankayı hedef almayı istemediğini, bunun hiçbir şekilde açıklanamayacak hatalı bir davranış olduğunu, olayda yoldan geçen insanların zarar görmesinden dolayı çok üzüldüklerini bu süreçte tartıştı. Ancak aradan 10 yıl geçmesine rağmen hala bu eylemin örgüt tarafından düzenlendiği bir iddia değil mutlak bir gerçek olarak dile getirilir ve Türkiye’nin ABD ile teröre karşı savaşında işbirliği yapmasının ne kadar da anlamlı, gerekli ve mübarek olduğundan dem vurulur. Türkiye’nin halkı Müslüman olan bir ülke olarak Somali’de ABD’nin kirli işlerini yapan işbirlikçi hükümete destek vermemesi gerektiği yönündeki eleştiriler ve Taliban’a karşı savaşan satılık kukla Karzai rejiminin subayların eğitimini neden Sivas’ta verdiğine dair sorular ve bu tavrın ileride 80 milyon nüfusa sahip, halkı Müslüman bir ülkede bir takım tepkilere yol açacağı, Türkiye’yi hedef değilken hedef haline getireceği yönündeki akil uyarılar ise "ama El Kaide bizi vurdu" sloganları arkasında gizlendi.
Gezi parkı eylemlerinde çakma sosyalistlere ve antikapitalistlere en büyük desteği veren CNN ve BBC'nin Mısır'da 3 bin insanı katleden Cuntayı nasıl desteklediğini tüm Türkiye halkı ibretle izledi.
Türkiye uçağını düşürerek onurunu ayaklar altına alan Esed'e karşı NATO ve Batı Türkiye'yi yüzüstü bıraktı.
- Mavi Marmara olayında ABD Türkiye'ye "siz kanı ucuz bir milletsiniz" dedi.
- Irak savaşında Türkiye askerlerinin başına utanç çuvalları geçirildi.
- Çeçen ve Kafkas Türkleri meselesinde Türkiye aşağılandı.
- Doğu Türkistan'da başı taşla ezilen Uygurlara hiç kimse sahip çıkmadı.
- Batı ve Rusya yıllarca PKK'yı destekledi.
Bütün bunlar Batı'nın Türkiye halkını kullanıp atılacak bir bez parçası gibi gördüğünü açıkça ortaya koyuyor. Türkiye 3 yıl boyunca sınırları içinde Alevi terör şebekeleri tarafından düzenlenen ve 54 vatandaşın vahşice katledildiği Reyhanlı saldırısı ve onlarca İran ve Rusya kaynaklı tehdide maruz kaldı. Ancak Suriye'deki İslami gruplar eliyle Türkiye'de bir çöp tenekesi dahi devrilmedi. Türkiye bu güven ortamını zedeleyecek politikaları Batı adına hayata geçirirse olacaklardan bu kararı alan yöneticiler vicdanen sorumlu olacaktır. Küresel Çatışma ile alakalı son 10 yılda yaptığım akademik araştırmalar Türkiye’nin ABD’nin Suriye’de Müslümanları diskalifiye etme çabasına katkı taleplerini reddetmesinin hem ahlaken hem de çıkarları gereği doğru olduğunu gösteriyor.
El Kaide’nin Türkiye’de Eylemsizlik Kararı Var
Pakistan’ın ABD’ye verdiği destek ve Lal Mescidi Üniversitesinde yüzlerce kadın erkek öğrenciyi acımasızca katletmesine tepki olarak ülkenin neredeyse altını oyacak eylemler düzenlendi. İspanya’nın Afganistan’daki askeri varlığına tepki olarak büyük saldırılar düzenlendi. İngiltere ABD politikalarına verdiği desteğin bedelini Londra saldırılarında acı biçimde tattı. Fransa ve Avrupa’nın birçok yerinde saldırlar oldu. Ancak El Kaide’nin ABD güçlerine günde neredeyse ortalama 100 saldırı düzenlediği Irak’a komşu Türkiye’de El Kaide tarafından onaylanmış ya da düzenlenmiş bir saldırının bile olmaması asla tesadüf değildir.
El Kaide’nin Türkiye’de eylemsizlik kararı aldığını ve Türkiye’de bir çöp tenekesinin bile devrilmesini istemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. El Kaide'nin laik Türkiye rejimine sevgisinden değil kendi stratejisi doğrultusunda bu kararı aldığını belirtelim. Ayrıca örgütün değerlendirmelerinde Ergenekonlu ve Ergenekonsuz Türkiye, AKP'li ve AKP'siz Türkiye, 2003 öncesi ve sonrası Türkiye gibi ayrımları da gayet isabetli biçimde analiz ettiği bilinen bir şey. Türkiye’nin ABD hatırına bu güven ortamını zedelemeye ve dindar Müslüman’lara ABD teşvikleriyle baskı uygulayıp öfkeleri kendine çekmeye dair bir siyaseti hiç akıllıca olmaz. Suriye krizinde Ankara’yı yüzüstü bırakıp bir de utanmadan “radikallere izin verme” şeklinde tehditler savuran, ama sıra Mali’ye gelince alel acele operasyona destek veren ABD’nin, elçilik önündeki polislere zarar verecek ve asla bir ABD’li diplomatın burnunu bile kanatmayacak bir saldırı için ne kadar da can attığını bir bilseniz...En az İran kadar...
Böylece kadim dostu Esed rejimi ve İran, akamete uğrayacak Suriye devriminde selamete ulaşacak, Esed İsrail sınırlarını 40 yıldır koruduğu gibi yine koruyacak, ABD de rahatlayacaktır. Fransa ‘da öldürülen 3 PKK’lı için “e biz onlarla sürekli istişare ediyorduk” diyen Fransa başbakanı Hollande’a karşı belki de misilleme olarak Erdoğan’ın “Fransa Mali’ye altın için girdi” demesi anlaşılır bir şey. Ama PKK’lılarla bir istişare ekibi oluşturan Hollande Fransa’sının hatırı için Mali krizinde ülkedeki elit rejime destek vermek hiç anlamlı değil. Tıpkı Somali’de Şebab Hareketi’ne karşı satılık Şeyh Şerif yönetimine verilen ve hala devam eden desteğin makul ve ahlaki olmadığı gibi. ve Suriye'de de bunun böyle olmayacağı gibi.
ABD’nin savaşı bizim savaşımız değil. Bizim Somali’de sömürge karşıtı mücadele veren halk ile de Mali’de zenginliklerine sahip çıkarken Fransa tarafından bombalanan Müslümanlar ile de bir sorunumuz yok, bilakis 1000 yıldan fazla ortak geçmişimiz var.
Türkiye, ABD ve Batı’nın ekonomilerinin çöktüğü ve cephelerde devam eden savaşı kaybettikleri bu günlerde Küresel Cihad yanlısı bağımsızlık hareketlerine karşı ABD tarafından kullanılmak isteniyor. ABD Türkiye ordusunu en değerli ihraç malı olarak gördüğünü aşağılayıcı biçimde geçmişte dile getirmesine ve askerlerin başına çuval geçirmesine rağmen Türkiye dünyada El Kaide’ye karşı operasyon yapan bir numaralı ülke. Stratejik Düşünce Enstitüsü tarafından yayınlanan istatistiklere göre Türkiye’de 7 yılda 3 binden fazla insan El Kaide bahanesiyle tutuklandı. Bu insanların çoğu hayatlarında gerçek bir El Kaideli görmemiş ve Türkiye’yi asla hedef olarak görmüyorlar. Wikileaks’de yayınlanan bir diplomatik belgeye göre Ankara dindar eğilimli kesimleri tutuklayarak ABD’ye yağ çekiyormuş. Türkiye tarafından ABD’yi memnun etmek amacıyla düzenlenen operasyonlar, ya da ABD tarafından Türkiye’nin sürekli El Kaide tehdidi altındaymış gibi gösterilmesi ülkenin ABD ile ilişkilerini garantilemek, ABD’nin masum olmayan savaşlarına Türkiye’nin desteğini çekmek amacı taşıyor.
Yoğun medya propagandaları bazı kontrolsüz grupların sertleşen fikirlerini rasyonalize etmesine neden olup maceracı bu kesimlerin sonuçta hiç kimseye faydası olmayan sadece ABD ve müttefiklerinin faydalandığı eylemlerin yapılması ihtimalini artırıyor.
YAZIYA YORUM KAT