Şaşırıyorum, o halde varım
Şaşırma hissimizi kaybetmemiz için her şeyi yapıyorlar. Bir şaşırmayı bıraksak daha neler neler yapacaklar kimbilir...
Hilâl Kaplan şaşırma hissini kaybetmeyenlerden. O yüzden en köfteden Kürt Açılımı toplantısına “Bak, Türk sorunu çıkar” diye sallanan parmakların, nasıl olup da seçim otobüsleri üzerinde zafer işaretine döndüğüne şaşırdı ve yazdı.
Kürtlerin derin devleti ensesinden yakaladığı bir bombalama sonrası gittiği Şemdinli’den Türklerin Kürtleri oryantalize etme edebiyatından kanon metni çıkaran Ece Temelkuran’ın nasıl AKP’ye karşı Diyarbakır sokaklarından çocuklarla (tabii uçaklarda ağlamayanlarıyla) taş atan bir Edward Said’e dönüştüğüne şaşırdı ve yazdı.
Cevap olarak güya Kürt meselesinde duyarlı olduğu için hükmünün kesildiğini yazan Ece Temelkuran’a bu tartışmada destek verenlere de şaşırmıştır Hilâl. Biri Kürt kadınlara askerlerin tacizleri hakkındaki bir toplantıda konuştuğu için Eren Keskin’e radyodan “Seni ilk gördüğüm yerde taciz edeceğim” diyen bir genel yayın yönetmeni, diğeri “Kürtler sürekli uydudan porno izliyor. O yüzden ensest yaygınlaşıyor” diye yazabilmiş Yılmaz Özdil style bir genç yazar.
Gel de şaşırma...
Cumhuriyet mitinglerinden devrim çıkarmaya çalışan, müzmin sakatlıklar dolayısıyla Rosa Luxembourg’un formasıyla oynatılan bu sol açığın muhalif kalem kabul edildiği bir ülkede Survivor Taner’ın eline kızıl bayrağı alıp Bastille’e yürüdüğünü görsem şaşırmam herhalde...
Neyse ki her şeye rağmen şaşırma hislerim yerli yerinde. Önceki gün Özgür Gündem’in manşetinde Faik Bulut’u görünce test ettim, oradan biliyorum. İran’ın Kandil’e saldırısının arkasında Türkiye olduğunu söylüyordu. Tıpkı Balıkçı’nın birkaç gün önce Neşe Düzel’e “Böyle anlatacaklar” dediği gibi.
Genelkurmay’ın kitaplarından brifing, savcıların kapatma davası çıkardığı, Kart-kurtçu komutanların ahbabı, ulusalcı, Kemalist panellerin aranan isminin gün gelip BDP yönetimine, oradan özerklik gibi tarihî kararlar alan DTK’nın üyeliğine, oradan savaş oyununun kara propaganda manşetlerinde görünebildiği ülkenin adı Türkiye’dir. Şaşılacak bir şey yok.
Yeşil-sarı-kırmızılı on binlerin katıldığı Nevruzlarda “Dünyada en büyük baş, isyan eden Kürt’ün başıdır” diye nutuklar çektikten sonra o Kürt’ün başını ezmek isteyenlerin hocası olan Yalçın Küçük’ün ülkesidir burası.
Ama ne yapayım yine de PKK konusunda Barzani’ye gözdağı vermek için daha birkaç yıl önce “F-16’larımız Erbil’de alçak uçuç yapsa, üç beş bin evin camı kırılsa ne olur” diyen Ertuğrul Özkök’le, Roj Tv’nin yeni Genelkurmay Başkanı’na karşı ortak duygularına şaşırdım ve hâlâ şaşırıyorum...
İç ve dış düşmanlara karşı internet üzerinden mücadele edebilecek kadar sanal bir âlemde yaşayan Genelkurmay’ın paşalarıyla ilgili hiçbir iddiaya şaşırmam doğrusu. Ama Necdet Özel’in aslında “Kimyasal Necdet” olduğuyla ilgili raporunu açıklayan Roj Tv Adlî Tıp laboratuarlarıyla, Başbuğ’un göreve gelirken Ağlama Duvarı önündeki pozlarının bulup çıkarılması arasında propaganda teknikleri açısından bir fark olmamasına şaşırıyorum.
Merve Kavakçı’nın çocuklarını götürdüğü okulda çocuklar tarafından yuhalanması için “Merve Hanım’ın çocuklarını almak için gittiği okulda küçücük öğrencilerden aldığı dersler, bu haddini bildirme sürecinin ilk işaretleridir” diye yazarak hukuktan, hayattan ne anladığını ortaya koymuş Ertuğrul Özkök’ün paşa istifalarıyla dalga geçen manşetimiz için rövanşizm aklı vermesine de şaşırıyorum hâlâ.
“28 Şubat 1000 yıl sürecek” demiş Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanı olduğu
günlerde kızkardeşinin, başörtülü eşinin resimlerini basıp müjde haberleri yapan muhafazakâr medyanın, “Yeni Genelkurmay Başkanımızı çok özel” yayınına geçmesine de epeyce şaşırmaktayım bu aralar.
Gördüğünüz gibi epeyce şaşkın günler geçirmekteyim. Bu aralar şaşırmadığım tek şey Esmeray’ın Taraf’ta yazmaya başlaması. Esmeray’ın da yazdığı bir gazetede yazdığım için mutluyum. Allah şaşırtmasın.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT