
Sarhoşluğun gölgesinde sanatçı maskesi: Kaan Tangöze’nin vicdansız sahnesi
Sanat değil bu; vicdan da değil. Milletin değerlerini hor gören, halkın acılarıyla alay eden, votka şişesiyle sahneye felsefe taşıdığını sanan bir şovmenlik...
HAKSÖZ-HABER
Bir elinde votka şişesi, diğerinde mikrofon... Meyhane masasından mı sahneye çıktı, yoksa sahneden mi meyhaneye yuvarlandı, belli değil. Duman adlı grubun solisti olan ve ismi sıklıkla pedofili, uyuşturucu ve kadına şiddetle anılan Kaan Tangöze denen şahıs, kendini bir şeylerin sözcüsü sanarak sahnede popülist nutuklar savuruyor. Cumhuriyet’in “düşürüldüğü hale” veryansın ederken, lafı eveleyip gevelemeden bugünkü politik rüzgârlardan nemalanan bir fırsatçılığa soyunuyor.
Her Kemalist gibi oklarını millete doğrultuyor; sanki bu toplum, Cumhuriyet’in ilk yıllarında adaletin, özgürlüğün ve merhametin gölgesinde yaşamış da bugün her şey yerle bir olmuş gibi... Oysa tarihin tozlu rafları bir silkelenirse, bu nostaljik “emanet” masalının ardında kanla yazılmış sayfalar, zulümle karartılmış hayatlar çıkacak. Anlaşılan sarhoşluk, sadece aklı değil, vicdanı da köreltiyor.
Mazlumu anlatacaksan, önce zulmü gör
Esed ve Saddam; Kimyasal gazlarla boğulan binler, Halepçe’de elma kokusuyla soykırıma kurban giden Kürt bebeler, Irak’ta infaz mangalarının gölgesinde yitip giden on binler... Suriye’de taş üstünde taş bırakılmayan şehirler, zalimce katledilen yüz binler, evinden barkından sürülen milyonlar… Tangöze, Baasçı zalimlerin gölgesine sığınıp Türkiye’yi bu kanlı rejimlerle eş tutarken, hafızalar başka bir karanlığa kayıyor: Kemalizm! Baas’ın yerli aynası, belki de ilham perisi.
Dersim’de gökyüzünden bomba olup yağan ölüm, Zilan Deresi’nde kurşuna dizilen binler, Şeyh Said’den Menemen’e, oradan İskiliplilere uzanan idam zincirleri... O günlerin emirleri “Cumhuriyet’in banisinden”, silahları “medeniyetin” elinden. Bugünü tartıya vuracaksan, önce geçmişin postuna bürünmüş cellatları da masaya yatır. Ama nerede o cesaret?
Sarhoş ezberlerin sefil tiyatrosu
Tangöze’nin sahnesi ne hakikate selam duruyor, ne de halkın yarasına merhem oluyor. Bu, Kemalizm’in güncel bir versiyonunun, alkol buharıyla sahneye taşınmış iğreti bir kopyası. Bugünkü iktidara çatarak geçmişin kirini aklamaya yeltenmek, ideolojik körlüğün ve seküler putlara kurban edilmiş bir aklın eseri. Gerçek cesaret, Esed’e benzettiğin bugünü değil, onun zulüm reçetesini harfiyen uygulayan geçmişi sorgulamaktır. Lakin o geçmiş, Tangöze gibilerin “cumhuriyet muhafızlığı” kisvesiyle dokunulmaz kıldığı bir tabu.
Sanat değil bu; vicdan da değil. Milletin değerlerini hor gören, halkın acılarıyla alay eden, votka şişesiyle sahneye felsefe taşıdığını sanan bir şovmenlik. “Espressolab” esprileriyle popülist gündemin kırıntılarına tutunmak… Topluma tepeden bakan bu zümre, hâlâ kendini milletin efendisi sanıyor. Oysa bu halk, dün de bugün de zalimi tanır, mazlumu bilir, adaleti arar. Votka ile tarih yazılmaz; sarhoşluk, ne mazlumun çığlığını duyurur, ne de hakikati aydınlatır.
HABERE YORUM KAT