1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Sapanca’da Kaf Suresi İşlendi
Sapanca’da Kaf Suresi İşlendi

Sapanca’da Kaf Suresi İşlendi

SABED Kur’an Seminerlerinin mart ayındaki konusu “İnsanın Önündeki Tuzaklar ve Kaf Suresi” idi.

25 Mart 2012 Pazar 17:23A+A-

SABED Kur’an Seminerlerinin mart ayındaki konusu “İnsanın Önündeki Tuzaklar ve Kaf Suresi” idi. Dernek merkezinde gerçekleştirilen seminer Yalçın ARICIOĞLU tarafından verildi.   

Seminerine öncelikle Kaf suresi hakkında bilgi vererek başlayan Arıcıoğlu, nüzul sıralamasına göre 34. sırada yeralan  Kaf suresi, adını Arapça’daki bir harf olan ( ق ) harfinden almaktadır. İniş zamanı peygamberliğin 4. ya da 5. yılına denk gelmektedir. Rivayetlerden, Hz. Peygamber’in Kaf suresini namazlarda çok sıklıkla okuduğunu öğrenmekteyiz.

Sure  “Mukataa harfleri” denen bir harfle ( ق ) başlar. Kur’an-ı Kerim’in ¼ ‘inde ayetler böyle harflerle başlamaktadır. Mukataa “kesik” demektir.Bu harfler doğrudan ya da dolaylı olarak vahye atıf anlamı taşımaktadır. Bu harflerle ilgili olarak 30 dan fazla görüş vardır. Belki de bunlardan en derli toplu olanı Hz. Ebubekir’in görüşüdür. Kendisi bu konuda : “Her kitabın bir sırrı vardır.Bunlar da Kur’an’ın sırrıdır” demiştir diyerek surenin konusuna da değindi.

Surenin konusuna da vurgu yapan Arıcıoğlu özetle, yeniden diriliş ve ahirete dair ifadelerle örülüdür.Sure baştan sona ahiret tasavvurunu inşa etmektedir.Bir diğeri de her an Rabbimize döneceğimizin bilincinde olarak hayatımızı idame ettirmemiz gerektiğidir diyerek vahyin ilk beş yılında Hz. Peygamber’in içinde yaşamış olduğu toplumun özelinde vahiy insanı öncelikle ahiret bilinciyle inşa etmiştir dedi.

Ardından Kaf suresinin çok önemli gördüğü ve de konumuzla da ilgili olan ayetlerini paylaşan Arıcıoğlu şunları belirtti:

Kaf suresi daha ilk ayetten itibaren bu vahyin insana değer kattığına, kıymetlendirdiğine ve de şeref verdiğine yemin ederek başlamakta. وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ “Bu şanlı ve şerefli (aynı zamanda okuyana da şeref veren) Kur’an’ı düşün.”(Kaf:1) Buradaki الْمَجِيد ifadesinin öznesi vahiydir.Vahyin de muhatabı insan olduğuna göre vahiy bir nevi insanı inşa etmektedir. İnsana, kula ve eşyaya kul olmaması gerektiğini vahiy bildirmektedir.Yani vahiyle şereflenen insan Allah’tan başkasına kul olmaz.

  Onlar içlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar;  ve bu hakikat inkarcıları: "Ne tuhaf bir şey bu!" diyorlar.(Kaf :2)

 Mekkelilerin vahyin Hz.Peygambere gelmesine şaşmaları ilk defa dile getirilmektedir.Mekkeliler taptıkları putları meleklerin ve cinlerin sembolleri olarak görüyorlardı kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye de onlara tapıyorlardı.Ve Hz.Peygamberin de onlar gibi bir insan olmasını kabul edemiyorlar, melek ya da cinlerden olmalı diyorlardı.Halbuki asıl mesele şuydu: Onlar, yeryüzünde müdahil bir Allah (Rabb) istemiyorlardı.Onlar ayakları yerde olmayan bir elçi istiyorlardı.Çünkü böyle olduğunda model almalar başlayacaktı.Mesela Kur’an’ın hiçbir yerinde “Allah’ı izleyin” şeklinde bir ayete rastlayamayız fakat “Eğer Allah’ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin” ayeti Hz.Peygamberin konumunu belirlemesi açısından önemlidir.
Arıcıoğlu vahiyle ilgili olarak, Rabbimiz Kur’an’da defalarca “Biz size bir öğüt ve hatırlatma olsun diye bu Kur’an’ı gönderdik” şeklindeki ayetlerle bizleri muhatap kılmaktadır.Bu surede de bunun benzeri örneklere rastlamaktayız dedi.

Onlar tepelerindeki gökyüzüne hiç bakmıyorlar mı: onu nasıl inşa ettik, güzelleştirdik ve nasıl bütün kusurlardan, eksikliklerden arındırdık? (Kaf:6)
Ve yeryüzü ki; Biz onu genişletip yaydık, üzerine sağlam dağlar yerleştirdik ve üstünde her cins güzel bitki yeşerttik,(Kaf:7)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Rabbimiz bu ayetleri de bir hatırlatma olsun diye gönderdiğini söylemekte diyen Arıcıoğlu, bilginin iki temel kaynağına dikkat çekti.

“Bize yönelen her kula aydınlatıcı ve hatırlatıcı olsun diye” (Kaf:8)

تَبْصِرَةً - Gözlem ve deney yoluyla elde edilen bilgidir.

ذِكْرَى – Tefekküre ve düşünceye delalet eder.

Yani bilginin iki temel kaynağına vurgu yapılmıştır.Hem gözlem yoluyla elde edilen bir dış bilgi; Hem de tefekkür yoluyla elde edilen bir iç bilgi olsun diye bu vahiy gönderilmiştir.Yani “Dönüp bakmaz mısınız? Ya kainatı okuyun ya da kitabı denmektedir sanki” dedi.

Bundan sonra da geçmiş ümmetlerden haber veren ayetleri sıralayan Arıcıoğlu,

Bu [şimdi yeniden dirilmeyi inkar ede]nlerden önce Nûh'un kavmi de bu hakikati yalanladı ve Ress  ve Semûd halkı da, (Kaf:12)

Âd, Firavun ve Lût'un kardeşleri(Kaf:13)

Ve [Medyen'in] yemyeşil vadilerinin sakinleri ve Tubbe halkı: onların hepsi elçileri yalanladılar; ve bunun üzerine [onları] uyardığım şey başlarına geldi.(Kaf:14)

Ayetlerde görmekteyiz ki nerede Semud kavmi geçse Ad kavmi de  kesinlikle zikrediliyor.Ad kavmi Güney Arabistan’da yüksek sütunlarla örülü muhteşem bir uygarlık kurmuşlardı.Fakat bir çöl fırtınası onları yerin metrelerce altına gömüverdi.İşte bu çöl fırtınasından kurtulanlar da kuzeye göç ederek Semud halkı olarak yerleşik bir uygarlık kurdular.Fakat Semud halkı ataları olan Ad kavminin helak olma sebebini Rabbleriyle ilişkilerinde değil de inşa ettikleri malzemede aradılar ve de kayalardan evler inşa ettiler.Ancak bela onları orada da yakalayıverdi.

Ve de Rabbimizin geçmiş ümmetlere ait bu bilgileri neden bildirdiğini ise surenin 36. ayetinde görmekteyiz dedi.

BU[GÜN hakikati inkar ede]nlerden önce -onlardan çok daha güçlü olan- kaç nesli yok ettik:  ama [her ne zaman azabımız başlarına geldiyse] yeryüzünde gezginler gibi dolaşıp sığınacak bir yer aradılar.  (Kaf:36)

Surenin 16. ayetinde ise insana kendisini tanımasına imkan tanınan, bir nevi kendisine ayna tutan ayetlerle seminerine devam eden Arıcıoğlu,

İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz.(Kaf:16)

Bu ayet sanki insanı bir nesne gibi ele alıyor. Burada irade ile vesvese ayrımı çok önemli bir yer  tutar. Birbiri arasında ters orantı vardır, biri arttıkça diğeri azalır.Ardından gelen ayet ise insana hem güven veren hem de ne denli gözetim altında bulundurulduğunu bildiren bir anlam taşır.

Zira biz insana şah damarından daha yakınız.(Kaf:17)

Yani insan kendisine şah damarından yakın olana yaklaştığı ölçüde kendi özüne yaklaşır, vesveselerden de uzaklaşır.

İşte görüldüğü gibi surenin bu kısmından sonra dünyada imtihan edilen insanın ölümü ve sonrasında olacak olanlar gözler önüne serilmektedir dedi.Ardından da kıyamet ve sonrasına vurgu yapan ayetleri işaret etti.

Derken sur’a üfürülür; işte bu uyarısı yapılmış bir gündür.(Kaf:20)

Ve her can kendisini yönlendiren unsurlar ve tanıklarla birlikte huzura gelir.(Kaf:21)

Ayette geçen سَائِقٌ ifadesi modern Arapça’da şoför manasında kullanılmaktadır.Yani yönlendiren şey demektir.Burada da şu soru sorulmalıdır?İnsanı yönlendiren şey nedir?Nefs mi? yoksa akl-ı selim mi?

Peki Kur’an’da sadece Rabbine kulluk etmesi için yaratıldığı bildirilen insan, Rabbinin rızasını kazanabilme noktasında hangi imtihanlara tabi tutulmaktadır, ne gibi tuzaklarla mücadele etmektedir diyen Arıcıoğlu konuyla ilgili ayetleri sıraladı:

Dünya boş bir amaç uğruna yaratılmamıştır

Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık (Enbiya:16-17)

Dünya bir imtihan yeridir

Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık. (İnsan:2)

O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır. (Mülk:2)

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (Enbiya:35)

Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim. (Kehf:7)

Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah'ın yardımı yakındır. (Bakara:214)

Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri! (Bakara:155)

Andolsun ki, biz içinizden cihad edenlerle sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve yaptıklarınızla ilgili haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz. (Muhammed:31)

Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir. (Al-i İmran:186)

Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. (Ankebut:2-3)

Dünya hayatı bir aldanıştır

Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın. (Fatır:5)

Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma. (Kehf:28)

Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah'ın affına güvendirerek aldatmasın. (Lokman:33)

Dünya hayatı kısa ve geçicidir

Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır? Gerçekten insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler. (Rum:8)

Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez." (Nisa:77)

Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir. (Kehf:45)

Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız. (Yunus:24)

Dünya hayatı bir oyun, tutku dolu bir oyalanmadır

Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı. (Ankebut:64)

Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (Hadid:20)

Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır. (En’am:70)

Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez. (Muhammed:36)

İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır. (Al-i İmran:14)

İnkar edenler dünyayı ahirete tercih ederler

Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da,

Ahireti bırakıyorsunuz. (Kıyamet:20-21)

Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez. (Nahl:107)

Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak. (Yunus:7)

“… Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Teğabün Suresi:16)

Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A’la Suresi: 16-17)

Sıraladığı bu ayetlerden sonra, önünde birçok tuzakla imtihan olan insanın Kur’an’da nasıl tanımlandığına da bakmak gerekir Arıcıoğlu bu ayetleri de şu şekilde sıraladı:

Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. (Adiyat:1-6)

Hiç şüphesiz buna kendisi de şahittir. (Adiyat:7)

Hiç şüphesiz o, mal sevgisi sebebiyle çok katıdır.(Adiyat:8)

Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. (Asr:1-2)

Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).(Asr:3)

İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.(Nahl:4)

Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.(Ahzab:72)

"Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" dedi.(Yusuf:53)

O, İstediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.(İbrahim:34)

İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.(İsra:11)

De ki: "Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir."(İsra:100)

Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.(Kehf:54)

İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o düşmanlıkta en amansız olandır.(Bakara:204)

O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.(Bakara:205)

Ona "Allah'tan kork" denildiği zaman gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!(Bakara:206)

İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir.(Bakara:207)

İnsan çok aceleci (tezcanlı) yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin.(Enbiya:37)

Onlar, kendi nefisleri(nin yaratılış incelikleri) hakkında hiç düşünmediler mi? Hem Allah gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yaratmıştır. Şüphesiz insanların birçoğu Rablerine kavuşacaklarını inkar ediyorlar.(Rum:8)

İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler. Eğer kendi işledikleri şeyler sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler.(Rum:36)

İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.(Lokman:6)

Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.  Allah sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.(Nisa:27-28)

Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.(Nisa:116)

Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. Sana düşen, sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımızda ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa o zaman da insan pek nankördür.(Şura:48)

Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.(Araf:181)

Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.  Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.  Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.  Ancak, namaz kılanlar başka.  Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.(Mearic:19-23)

Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.(İnsan:2)

Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kateder. (İnsan:3)

Kahrolası (inkarcı) insan! Ne nankördür o!  Allah onu hangi şeyden yarattı?  Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.(Abese:17-19)

Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?(İnfitar:6-8)

İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, "Rabbim bana ikram etti" der.  Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, "Rabbim beni aşağıladı" der.  Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.  Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.  Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.  Malı da pek çok seviyorsunuz. (Fecr:15-20)

Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke'ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.(Beled:1-4)

Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. (Alak:6-7)

Seminer, ayetlerin katılımcılarla birlikte yorumlanması ve soru-cevap bölümüyle sona erdi.Bir sonraki seminer “Rabb İçin Ödenmesi Gereken Bedel ve Beled Suresi” başlığı altında Ömer ESEN tarafından 28 Nisan 2012 Cumartesi günü gerçekleştirilecektir.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum