Sanrısal Toplum
Psikiyatri literatüründe “aksi yönde açık kanıtların varlığına rağmen tartışma ile değiştirilemeyen” düşüncelere sanrı ya da hezeyan denir. Bazı sanrılar kişinin gündelik hayatını ve sosyal ilişkilerini etkileyecek boyuta ulaşır. Kişiye bir doktora görünmesi tavsiye edilir. Hatta o kadar ki kişinin yakınları hastanın tıbbi destek alabilmesi için emniyet/adliye yoluna başvurmak durumunda kalırlar. Böylece hasta kapalı Psikiyatri servisinde tedavi edilir.
Bazı sanrıların gidişatı bu kadar şiddetli olmaz. Aslında hepimizin zihninde veya bilinçaltında irili ufaklı hezeyanlar bulunur.Özellikle bilinçaltımızdaki sanrıları tespit etmek oldukça zor olabilir çünkü düşünürken bunları fark etmeyiz. Bir Psikiyatri hastasında olduğu kadar yoğun ve zorlayıcı olmadıkları için bu sanrılarla yaşamaya devam ederiz. Hayatı okuma biçimimiz bu hezeyanlardan bağımsız değildir. Siyasi duruşumuzdan ekonomik ilişkilerimize, aile hayatımızdan meslek ahlakımıza değin her alanda bu hezeyanlar ortaya çıkabilir ve davranışımızı etkiler. Örneğin annesini kaybetmiş bir çocuğu düşünelim. Teyzesi çocuğun acısını hafifletmek için annesi gibi davranabilir. Anne-çocuk arasında olması gereken ilişki biçimlerini teyze, çocukla arasında inşa etmeye kalkabilir. Ancak bu durumda çatışmalar kaçınılmaz olur. Çünkü teyze, anne yarısı olarak görülse bile asla anne yerine geçemez. Yapılması gereken teyze olarak kalıp çocuğun ölüm acısını hafifletmeye çalışmaktır, annelik hezeyanına kapılmak değil.
Düşünme Üzerine Düşünme
Hezeyanlar kişinin bilinçaltında düşünme biçimlerine gizlenebilirler. Düşünme şekli üzerine düşünmek bu açıdan fikir verici olabilir. Kişinin düşünme biçimi hayatın tüm ünitelerinde bir izlek halinde takip edilebilir. Gündelik hayattaki en basit probleme yaklaşım ile en çetrefilli felsefi meseleyi kavrayış biçimi benzerlik arz eder. Çünkü düşünme şekli aynıdır. Aynı zihin hükmünü icra etmektedir. Düşünme üzerine düşünmeyi açık seçik anlayabileceğimiz yer siyasi alandır. Örneğin karamsarlığı ve komploculuğu düşünme biçimi olarak benimseyen kişi için siyasi meseleleri, aktörleri ve kurumları izah etmek çok kolaydır(!) Ona göre her şey ve herkes Amerika’nın ve Batı’nın kontrolünde hareket etmektedir. Ak Parti Amerika’nın kurmuş olduğu bir yapıdır, “Arap Baharı” denilen hareketin temsilcileri Amerika’nın okullarında yetişmiştir. İsrail ile savaşan Hamas dahi İsrail’in oyuncağıdır. Suriye’de Rusya ve Amerika savaşmaktadır ve arada Müslümanlar ezilmektedir. Uzun sözün kısası Müslümanların iradesini sıfırlayan ve “Amerika’dan habersiz yaprak kımıldamaz” şeklinde özetlenebilecek bu tutum, aslında “hezeyan” şeklinde tıbbi bir tanıdan ziyade itikadi alanı ilgilendirmektedir. Lakin yazının konusu bu değildir.
Kurgusallığın Büyüsü
Bazen kişi, hezeyanını kendi başlatır, besler ve büyütür. Psikiyatri hastasının hezeyanlarını kırmak için doktorun sorduğu bazı sorular vardır ki bunların en önemlisi “Anlattığınız şeyleri destekleyen bir kanıtınız var mı?” sorusudur. Kanıtlar ve deliller üzerinden konuşmak çoğu zaman anlaşmayı kolaylaştırır. Aslında Kur’an’da vahyi inkar edenlere sorulan soru da benzer bir mahiyet arz eder:
Sizin neyiniz var? [Haklı ile haksız arasındaki] yargınızı neye dayandırıyorsunuz?
Yoksa dönüp baktığınız [özel] bir kitabınız mı var,
İçinde istediğiniz her şeyi bulabileceğiniz (bir kitap)?
Yoksa vereceğiniz her hükmün sizin [meşru hakkınız] olacağına dair Kıyamet Günü'ne kadar Bizi bağlayan sağlam bir vaad mi aldınız?
Onlara sor hangisi bunu yüklenecek!
Yoksa görüşlerini destekleyen bilge kişiler mi var? Peki, iddialarında samimî iseler kendilerini destekleyenleri göstersinler.
(Kalem 36-41, Muhammed Esed)
Gündelik hayattan hepimizin başına gelebilecek bir örneği küçük bir öykü halinde vermek gerekirse:
-Arkadaşım Ömer bana kötü bir bakış attı.
1.Senaryo
1.düşünce: Kesin bir kusur işledim.
2.düşünce: Aramız bozuk galiba.
3.düşünce: Ömer’in morali bozuk.
4.düşünce: Bakışı bana öyle gelmiş olabilir.
5.düşünce: Ömer hasta olmuş olabilir.
…
Kusur işlediğime dair olan düşünceyi esas alıyorum. Günler ilerliyor. Ömer’in arkadaşı Yasin’i arıyorum. Ne kusur işlemiş olabileceğimi soruyorum. ‘Sen ondan aldığın kitabı vermediğin için olabilir’ diyor. Nasıl düşünemedim, tabi ki diyorum. Evde Ömer’den ödünç aldığım kitabı arıyorum. Bir türlü bulamıyorum. Günler ilerliyor, Ömer’in yüzüne bakacak halim yok. Bir gün kitapçıya giriyorum, ödünç aldığımın kitabın aynısını ve özür yerine iki kitap daha alıyorum. Hediye paketi yaptırıyorum. Ömer’in kapısını çalıyorum, “Hakkını helal et” diyorum. Yüzünde kızgınlığın emarelerini arıyorum. Lakin çehresine sade bir şaşkınlık hakim.
2.Senaryo
-Hayırdır Ömer, niçin öyle baktın?
-Midem rahatsız kardeşim ya, sorma.
Ömer ilk senaryoda hezeyanını kendi üretti, besledi ve büyüttü. Sosyal ilişkiler bağlamında bir açmaza/boşluğa düşmüş oldu. İşte tam da bu nedenle beyan esastır. Sosyal ilişkilerde bu tarz yanlış anlamalara geçit vermemek için beden dili/bakışlar değil sözel ifadeler referans alınmalıdır.
***
Hezeyanlar bilinçaltında kümelendiğinde onları tespit etmek ve ıslah etmek zor olabilir. Bunun kolay yolu düşünme üzerine düşünmeyi alışkanlık haline getirmektir. “Ben falanca mesele, kişi, olay hakkında nasıl düşünüyorum? Düşünme biçimim sağlıklı mı? Düşünürken neyi referans alıyorum? Elimde herkesçe değerlendirilebilecek bir kanıtım var mı?” şeklinde sorulan sorular kişiyi daha sahih bir noktaya ulaştıracaktır.
YAZIYA YORUM KAT