Sanığın kimliği
Eskiden yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı.. Şu kadar gazeteci tutuklu! Şu kadar asker tutuklu.. Şu kadar profesör, öğretim üyesi tutuklanmış. Ne olmuş yani. Demek ki, bir ihtimal o kadar gazeteci, akademisyen, asker suç işlemiş. Bunlar suç işleyemezler mi? Mazlumun kimliği sorulmaz da, suçlunun sorulur mu? Suç işlemişse gözünün yaşına bakmayacaksın. Adaleti temsil eden, gözü bantlı, elinde terazi tutan kızın gözündeki bantı çözmeyin. Suç işleyen, darbe yapan, darbecilere destek veren gazeteci de olsa, şeyh de olsa, patron da olsa, durum değişmez. Gazetecilik bu işler için uygun meslektir. Her yerde bu böyledir. Her zaman da bu böyle olacak. Gazeteci hırsızlık yapsa, ya da trafik suçu işlese, gazeteci olduğu için ayırım mı yapılacak! İçerideki gazetecilerin çoğu neden orada tutuluyor. Gazetecilikten mi! Yoo, gazetecilik mesleğini paravan olarak kullanıp çetelere, darbecilere yardım ve yataklık yapmaktan, terör örgütüne üye olmaktan, kuryelikten, terör örgütlerinin propagandasını yapmaktan filan.. Bu iddia ile hedef seçilmiş olamaz mı? Evet bu da mümkün. O zaman demek ki, hakimler, savcılar, polis de suç işleyebiliyor. Nasıl polis suç işleyebiliyorsa, asker de suç işleyebilir. Nasıl gazeteci suç işliyorsa, akademisyen de suç işleyebilir.. “Bana ülkücüler suç işliyor dedirtemezsiniz” diyen Demirel’in o malum sözlerini söylediği günleri hatırlıyorum. Şimdi de Kılıçdaroğlu çıkmış, hemen hemen aynı şeyleri söylüyor: “Bana paşalar suç işliyor dedirtemezsiniz”. Daha da ileri gidiyor, sanıkların avukatlığını üstleniyor. Silivri’yi Akademiye benzetiyor.. Aydınlık, Karadayı’nın ifadesinin alındığı gün, acele etmiş “Karadayı içeri, Apo dışarı” diye manşet atmıştı. Sanki Apo’ya karanfil veren Perinçek değilmiş gibi.. Sanki Eşref Bitlis’i vuran içeriden biri değilmiş gibi.. Sanki 27 Mayıs’ta 28 Şubat’tan sonra binlerce askerin ilişkisini kesenler başkası imiş gibi.. Ordudaki intihar vakaları, faili meçhuller, terör görüntüsü verilmiş infazlar kimin işi idi.. Güneydoğudaki eroin-esrar trafiğini kimler yönetiyordu.. Batık bankaların yönetimindeki paşalar kimlerdi ve orada ne iş çeviriyorlardı.. Evet, kimse düşüncelerinden dolayı sanık olmamalı.. Ama uyuşturucu kaçırırken yakalanınca basın kartını çıkartır gibi, dağdan inerken silahını saklayıp, fotoğraf makinesini boynuna asarak gazeteci, ya da elbisesini değiştirip asker olunmaz.. Bazı mesleklerden bu kadar çok sayıda insan sanıksa, biraz da, o meslek adına hayıflanmak gerekmez mi? Yahu darbecilerin işbirliği yapmayı planladığı gazeteci sayısına bakıyorsun, insanın dudağı uçukluyor. İşbirlikçi sayısı, normalinden kat kat fazla.. Askerciler mesela Polisler konusunda aynı duyguyu taşımıyorlar. Ya da ellerinden gelse MİT Müsteşarından başlayarak herkesi tutuklayacaklar.. Politikacılara her şeyi söylemek mübah sanki.. Asker de sütten çıkmış ak kaşık! Yok yahu, her kesimde namuslu ve namussuz insanlar var. Meslek milliyetçiliği yapmamak gerek.. Bahçeli, Başbuğ’u ziyaret edecekmiş. O zaman bizim de her tutuklanan gazeteciyi, her tutuklanan imamı ziyaret etmemiz mi gerekiyor.. Yok canım. Ben o iddia edilen suçu işleyip işlemediğine bakarım.. Eğer ilgileneceksem, tevbe etmesi için, özür dilemesi için.. Yoksa bu sahiplenme, suça ve suçluya yardım ve yataklık etmekten öte ne anlam taşır.. Eşret Bitlis cinayeti bir suikastsa, varsayalım bu işi bir terör örgütüne birileri sipariş etmişse, bu işi sipariş eden adam, o işte tetiği çekenden bana kalırsa daha suçludur. Bu cinayeti bir tinerciye de işletebilirsiniz. Verirsiniz birkaç yüz dolar olur bu iş.. Bir psikopata da yaptırırsınız bu işi. Bitlis cinayeti ile TSK tek bir açıklama bile yapmamış, oğlunun dediğine göre. Cem Ersever’i öldürenleri askerlerin içinde birileri bilmiyor mu? Biliyorsa niçin susuyorlar.. Ha! Demek ki, işin içinde iş var. O zaman burada asıl suçlu tetiği çeken değil, ona emir verenlerdir. Bu işi örtmeye çalışanlar, en az o cinayeti işleyenler kadar suçludur. Tetikçileri toplasanız ne yazar, emir veren, kendine yeni tetikçiler bulur.. Onun için bu cinayeti işletenler, işleyenlerden daha tehlikelidir.. Ya darbe iddiaları doğru ise, o zaman Bahçeli kimin elini sıkıyor.. Dağdaki ile düz ovadaki arasında ne fark var o zaman.. Hani, hizmetçi kırarsa, “kör müsün”, derlermiş, evin hanımı kırınca da “hayırdır inşallah” derlermiş ya, bu da ona döndü. Darbeciler halt ettiği zaman üstünü örteceksin, ötekiler yaparsa yerin dibine batıracaksın.. Bahçeli, sakın şecaat arz edeyim derken, başına iş açmasın.. Tamam, daha kesinleşmiş bir karar yok da. Ya yarın iddialar doğrulanırsa.. Bir de keşke ne yaptığı kadar, yaptığı işin toplum nezdinde nasıl anlaşıldığına da baksa.. 12 Eylül’de ülkücülere işkence edenlerin mirasçılarının elini sıkmak, ne anlama geliyor, bir de onu düşünse.. Öfkeyle kalkan, zararla otururmuş. Durmak yok yola devam. Selâm ve dua ile..
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT