Sandığınız kadar postmodern değiliz
Zihinleri karıştıran, kaotik bir dönemden geçiyoruz. Eski deneyimler üzerine kurulmuş öngörüler, beklentiler, tahminler yanlış çıkıyor.
" Ahmet bu konuda kesin ' evet ' der " diye düşünüyorsunuz, bir de bakıyorsunuz Ahmet ' hayır' deyiveriyor.
Şaşırıyorsunuz.
Konular çeşitlendikçe beklentiler sınıfta kalıyor. Diyelim ki uzun yıllar boyunca " üniversitede türbana özgürlük " diyen bir kişi, Kürt meselesinin kimi boyutlarında " militarizm kokan " tavırlar alabiliyor.
Bir örnek vereyim:
Mesela hayatı boyunca gerçeği aramış bir arkadaş, " Aktütün 'e ilişkin belgeleri Taraf gazetesine kim verdi " diye soruyor.
Burada defalarca yazdım: Türkiye'de " araştırmacı gazetecilik " yapılamaz. Çünkü öğrenilmeleri heyecan yaratacak kritik bilgiler devlettedir. Onları alamazsınız. Ancak uygun gördüğü zaman belgeleri bir grup size ulaştırır.
Dolayısıyla belgelerin kimin tarafından verildiği önemli bir sorudur. Bunun cevabını verdiğinizde, tezgâhlanan oyunu daha iyi kavrarsınız.
Bir başka meslektaş da, " Aktütün belgelerinin doğru olup olmadığını nasıl merak ediyorsak, belgeleri verenleri de merak ediyoruz. O da haber, bu da haber " diyor.
Haklılar elbette ama bu işin de bir hiyerarşisi, bir öncelikler sıralaması yok mu birader?
O arkadaşlar gibi, KKK Org. Işık Koşaner de kusura bakmasın: Biz sandıkları kadar "postmodern" değiliz.
" O da soru, bu da soru; o da haber, bu da haber " diyerek her şeyi eşitleyemeyiz. Rölativizmin bu kadarı bize dokunur.
" Toplum ve habercilik " açısından, belgelerde ne yazdığı mı önemli, yoksa onları kimin verdiği mi?
Taraf gazetesi Aktütün belgelerini (hem görüntüler, hem de raporlar) yayınladığı gün şöyle düşündüm:
" Acaba bu belgeleri, Genelkurmay 'ı yıpratmak için Ergenekoncular mı sızdırdı? "
( Not: Malum, Silahlı Kuvvetler içinde çeşitli gruplaşmalar olduğu, bunların farklı yarılmalar oluşturduğu, mesela bazı subaylar için " Natocu/Ergenekoncu " ayrımı yapıldığı söylenir. " Şu anda yönetimde Natocular olduğuna ve belge de onları zor durumda bıraktığına göre, demek ki Ergenekoncular sızdırdı " türünden yorumlar yapılabiliyor.)
GK Başkanı Org. İlker Başbuğ'un asabi konuşmasını da bu bağlamda dinlemiştim: " Parmağını sallayarak demokrat medyayı tehdit ediyor ama asıl derdi belgeleri sızdıran alt kadrolarla. Teşkilata hâkim olabilmiş değil. "
Demek istediğim şu: Bunları biz de az çok düşünüyoruz.
Ama bizim zihnimizde bir " haber hiyerarşisi " var: Belgenin " içeriği ", onu " servis edenden " daha önemlidir.
Öncelikle belgenin gerçekleri yansıtıp yansıtmadığına, kimi gizli kapaklı olayları aydınlatmada bir işe yarayıp yaramadığına bakarız.
Zaten eğer birisi bunun tersini yapıyorsa " gazeteci " değildir. Ancak çıkarları doğrudan zarar görenler ya da kıyısından köşesinden kirli oyunlara bulaşmış olanlar öncelikle, " Kim sızdırdı bu belgeyi " diye sorar.
Bir gazeteci, içeriğe boş verip önce bunu soruyorsa, anlayın ki karşınızda bir " statüko bekçisi " durmakta.
SABAH
YAZIYA YORUM KAT