1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Samsun'da "Islah Çizgisinde Reel Siyasetin Yeri" Semineri
Samsun'da "Islah Çizgisinde Reel Siyasetin Yeri" Semineri

Samsun'da "Islah Çizgisinde Reel Siyasetin Yeri" Semineri

Samsun Dost-Der’de Islah Çizgisinde Reel Siyasetin Yeri Konulu Seminer Yapıldı.

11 Aralık 2013 Çarşamba 18:58A+A-

Samsun Dost-Der’de gerçekleştirilen seminere Samsunlu izleyicilerin yanı sıra Özgür-Der Çorum Şubesi ile Amasya ve Eynesil Temsilciliğinden, ayrıca Ordu ve Fatsa’dan izleyiciler katıldı.

Özgür-Der Kurucularından ve Haksöz Dergisi Yazarı Hamza TÜRKMEN, konu ile ilgili olarak özetle şunları söyledi.

ISLAH KAVRAMI VE ISLAH ÇİZGİSİNİN ANLAMI

Islah Kur’an’da kullanılan en temel ve önemli kavramlardan birisi olmasına rağmen Osmanlı’nın son zamanlarda çarpıtılarak kullanılmış ve anlam kaymasına uğratılmış, tahrif edilmiş bir kavramdır.  Batılılaşma ve İslam’dan uzaklaşmanın temelinin atıldığı, batıcı reformların başlatıldığı fermana Islahat Fermanı denilerek, ıslah kavramı çarpıtılmakla kalmadı, neticesinde içi boşaltıldı ve değeri düşürüldü.

Öyle ki bu gün ıslah deyince, asıl anlamı olan hak yönünde köklü değişim değil, durumu kurtarmak, idare etmek, idareyi maslahatçılık gibi olumsuza yakın anlamlarda kullanılır oldu.

Kuran’da ıslah kavramı, tevhid kavramının toplumsal açılım ve yansımasını ifade ederken, zıttı olan fesad kavramı ise, şirkin toplumsal açılım ve yansımasını ifade eder. Bu nedenle ıslah ve fesad kavramları en az tevhid ve şirk kavramları kadar önemlidir. Onun içindir ki Kur’an’da peygamberler ve salih kullar için en önemli vasıflardan birisi de muslihun (ıslahçılar) kavramıdır.

Son peygamber olan Muhammed (as)’ın vahiyle, Kur’an’la kendisine tabi olanları ıslah etmesiyle ortaya çıkan İslam ümmetinin, zamanla Kur’an’ı terkedip uzaklaşmasının kaçınılmaz bir neticesi olarak ıslah edilmiş olan ümmet fesada uğramış, bozulmuş, çürümüş ve çökmüştür.

Bizler fesada uğrayıp çökmüş olan bu ümmeti tekrar vahiyle – Kur’anla buluşturup ıslah etmek suretiyle gerçek İslam ümmetini tekrar ayağa kaldırmaya, inşa etmeye çalışan ıslahçılar, muslihunuz. İşte mensubu olduğumuz bu ekol ıslah çizgisidir.

Islah kavramı ile Devrim kavramı aynı anlamda değildir. Devrim ulus toplumlarda iktidarı devirerek ele geçirmek anlamında iken, Islah iktidar devirmeyi değil toplumu vahye göre düzeltmeyi hedeflemektir. Lakin Türkiye’de tevhidi dönüşüm sürecinin başladığı 1970 sonrası Kur’ani ıslahçılık – ıslah çizgisi yerine batılı bir kavram olan devrimcilik hakim söylem oldu ve 1979 İran Devrimi’nin de etkisiyle ıslah çizgisi neredeyse tamamen gündemden düşürülerek, toplumu tabandan tavana doğru vahiy yönünde dönüştürmeyi hedefleyen ıslahatçı İslam, ıslah çizgisi yerine, iktidarı bir şekilde ele geçirip toplumu tavandan tabana doğru vahiy yönünde değiştirmeyi hedefleyen devrimci İslam çizgisi hakim hale geldi.

SİYASET KAVRAMI VE İSLAMDAKİ YERİ

Siyaset kavramı, kelime olarak Kur’an’ da geçmemekle beraber, Kur’an’a mündemiç Arapça bir terimdir. Türkçeye at bakıcısı olarak geçen seyis kelimesi ile aynı kökten gelmekte olup, sosyal ve siyasal ilişkileri hakkın rızasını ulaşma amacıyla, hakkaniyete uygun ve hikmetle sürdürme ve yönetme metodu olarak tanımlanabilir. 

Hakkı hedeflemesi, hakkaniyete uygunluk ve hikmeti gözetmesi nedenleriyle; bencilce – hevai arzularla sınırsız bir güç ve iktidar amaçlı olarak, faydacı ve hileli yolları kullanmayı ilke edinen politikadan farklı olup, vahyi siyaset ibadetin bir cüzü, ibadi–kulluk görev alanlarımızın en önemlilerindendir.

Reel siyasetten kastımız ise, vahyi siyaseti dışlamış ve hukuk dışına çıkarmış cahili sistemlerde müslümanların siyasetle ilgilerinin nasıl olacağının tesbit edilmesidir.

Bu konuda ilk önceliğimiz, hedefimizin doğru belirlenmesi olmalıdır. İlk hedefimiz Medine’yi yeniden kurmak değil, Mekke’yi yeniden oluşturmak olmalıdır. Çünkü biz ümmet olarak sadece Medine’yi değil, Mekke’yi de yitirdik. Bu nedenle Mekke’yi yeniden oluşturmadan Medine’yi kurmamız asla mümkün değildir.

Bizler Kemalist devlet tarafından ümmetten kopartılarak oluşturulmuş cahili bir ulus toplum zindanında yaşıyoruz. Tıpkı Mekke dönemi gibi cahiliyenin sosyal ve siyasal kuşatması, yerel ve küresel cahiliyenin vesayeti altındayız.

Bu hale düşmemize sebep olan şey Kur’an’ı ümmetçe terk etmemiz olduğuna göre, önce Kur’an’ı tekrar gündeme getirme ve hayata şahit kılmayla sorumluyuz. Bu gün yetimi itip kakan, yoksulu doyurmaya yanaşmayan, kız çocuklarını diri diri gömen kimdir ortaya koymalıyız.

Bu gün bunu yapacak bilgi seviyesine ulaşmakla beraber, model oluşturamadık. Müzakere ve şura kültürü modelini oluşturmalıyız. Bunu yapabilmek için medrese hocası yada ilahiyat uzmanı anlamında alimler değil; peygamberler gibi hayatın içinde – sokakta Kur’an’ı hayata yaşayarak aktaran Kur’ani manada gerçek alimler olmalıyız. Modelimizde din uzmanlarının fetvaları değil, istişareye ehil Kur’an’ı hayatın içinde yaşamaya gayret eden gerçek alimlerin şurası esas olmalı.

REEL SİYASETTE SİSTEM İÇİ ARAÇLARI KULLANMA

Mekke’de olduğu gibi yaşadığımız ülkede vahye dayalı siyaset sistem dışına itilmiş ve hukuk dışı kılınmıştır. Bu nedenle Mekke’de olduğu gibi sistem içi bir mücadele ve siyaset imkanımız yoktur.

Yapacağımız siyasi mücadele, öncelikle peygamberimizin eman, ilaf, panayırlar gibi Mekke sistemi içi araçlarını İslami ilke ve sınırlar içinde, ancak sisteme entegre olmadan ve tevhidi kimliğinden ödün vermeden kullanarak vahyi topluma ve hayata taşıma mücadelesi verdiği gibi bir mücadele vermek olmalıdır. Yani sistem içi siyasi mücadele değil, sistem içi meşru araç ve alanları kullanarak var olma, mesajımızı kitlelere ulaştırma ve bu mesajı hayatımızda uygulayarak hakkın yaşayan şahitleri – şehitleri (şüheda) olmak durumundayız.

Mekke gibi özgür olmadığımız, Kemalist ulus zindanlarında – sisteminde yaşadığımız için hiçbir şekilde sistem dışı değiliz. Mahkum edildiğimiz bu sistemden günlük hayatımızda (iş, askerlik, ticaret gibi) çıkamadığımız gibi, İslami ıslah çabalarımızda da çıkamayız. Önemli olan sistem içi araçlardan meşru olanlarını, meşru ilke ve usüllerle  kullanmak, İslami kimliğimizden taviz vermememizdir.

Maalesef İslam medeniyeti ölmüştür. Bu medeniyeti yeniden inşa etmeliyiz ki bütün insanlık bize imrenmeli. Hedefimiz olan İslam medeniyetine (tahsiniyat) varmak için bir geçiş dönemine (haciyat) ihtiyacımız vardır ve bu döneme de ancak var olma ve tebliğ için alan açma (zaruriyet) aşamasından sonra ulaşabiliriz. Yani tertil ve merhale metodunu esas alan bir mücadele – ıslah çizgisi ile ancak İslam medeniyeti hedefimize varabiliriz.

Tüm peygamberler gibi peygamberimizin de tertil metodunu uyguladığı Kur’an ayetleri ve siyer bilgilerinden anlaşılmaktadır. Nitekim Mekke’de mücadele, Habeşistan Hicreti, Taif açılımı, Akabe biatları, Medine’ye hicret ve Medine Vesikası ve takip eden süreçler bu tertil – merhale metodunun çok açık yansımalarıdır.

Bu tertil – merhale metodunda, laikliği açıkça anayasa hükmü haline getirerek sistem içi İslami mücadeleyi hukuksuzlaştıran Türkiye’nin konumu ile uygulamada laik bile olsa Anayasasının temelini İslam ve şeriat olarak belirleyen ve sistem içi mücadeleye imkan veren Mısır ve diğer memleketlerin konumu aynı değildir. Her memleketin ıslahçıları, kendi memleketlerinin reel şartlarına göre bir hareket ve mücadele hattı belirlemelidirler. 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum