
Sakine Cansız MİT'le Görüşüyormuş!
Paris'te öldürülen Cansız'ın 'Oslo-Habur' sürecinin tekrar başlatılması için MİT görevlileriyle Köln'de bir araya geldiği ortaya çıktı.
Fransa'nın başkenti Paris'te infaz edilen PKK'nın kurucu isimlerinden Sakine Cansız'ın kesintiye uğrayan Oslo görüşmelerine katıldığı öğrenildi. Cansız'ın Oslo sürecinin yeniden başlatılması için Almanya'da MİT görevlileriyle 2012 yılında birkaç kez bir araya geldiği belirtiliyor.
Cansız'ın, İmralı'dan kendisine ulaşacak mektubu aldıktan sonra tüm Avrupa'daki PKK unsurlarını bilgilendirmekle görevli olduğu belirtildi. Oslo-Habur sürecini tekrar başlatmak için MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın daha önce Almanya'da tedavi gören Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'yi ziyaret ettiği günlerde PKK kurucularından Sakine Cansız ile MİT görevlilerinin buluştuğu ifade edildi.
Bu buluşmada Oslo-Habur sürecinin tekrar nasıl başlatılabileceğinin masaya yatırıldığı kaydedildi. Oslo görüşmelerine katılan bir PKK'lının da ölümle tehdit edildiği öğrenildi.
Bugüne kadar birçok kadını örgüte kazandıran Sakine'nin bunların akıbeti konusunda endişe taşıdığı ve bunu görüşmede dile getirdiği kaydedildi.
ALMANYA BİLETİ ALMIŞLARDI
Olayın faillerinin belirlenmesi amacıyla başlatılan soruşturma kapsamında farklı pistler değerlendirilirken, Sakine Cansız’ın saat 13.30’da Paris’ten Almanya’ya gitmek üzere bilet aldığı ancak beklenen saatte Almanya’ya ulaşmaması nedeniyle endişelenilmesi üzerine olayın ortaya çıktığı öğrenildi.
ÜÇÜ DE TÜRKİYE VATANDAŞI
Fransa eski İçişleri Bakanı Claude Gueant, Fransız basınına yaptığı açıklamada olayın arkasında Türk makamlarının bulunduğu şeklindeki yorumları "olasılık dışı" olarak tanımladı. Türkiye ile Fransa arasındaki iç güvenlik anlaşmasının da mimarı olan Gueant, Türkiye ile Fransa arasında en iyi işleyen alanlardan birisinin adli ve güvenlik işbirliği olduğunu söylerken, Türk servislerinin Fransa'da bu tür bir operasyon yapmış olma olasılığı olmadığını kaydetti.
MİT DEVREYE GİREBİLİR
Fransa'nın başkenti Paris'te Kürt Enformasyon Bürosu'nda PKK'lı 3 kadının infaz edilmesine ilişkin soruşturmada MİT'in de devrede olduğu öğrenildi. Fransız makamlarının, adli soruşturmada destek aldığı istihbarat servisinin, Türkiye ile 'bilgi paylaşımı' kapsamında temasa geçtiği ve öldürülen üç kadın hakkında bilgi istediği öğrenildi. Adli soruşturmalarda bilgi paylaşımının istihbarat servisleri arasında rutin bir yardımlaşma olduğu, ancak Türkiye'yi ilgilendiren konularda gerektiğinde özel ekiplerin de yurt dışında görevlendirilebileceği belirtildi. Paris'teki katliamın Türkiye'nin terör sorununun çözümü için attığı en önemli adımı olumsuz etkilemeye yönelik olduğu değerlendirilirken, bu nedenle gerekirse soruşturma için özel bir ekibin Fransa'ya gönderilebileceği belirtiliyor.
HABERE YORUM KAT
Anlaşıldığı kadarıyla Öcalan dahil, PKK'yi oluşturan bir çok kanat müzakereden yanalar, Dersimliler de dâhil, ama bu müzakere sürecini kendi gelecekleri açısından iyi ve mantıklı bulmayan -şimdilik Kandil diyelim- çeşitli çevreler hareekete geçip tetiğe bastı ve Öcalan'a yakın durmaya çalışan üçü de Dersimli olan PKK'liyi infaz etti. Bu infaz bizzat Kandil'in işi mi idi, yoksa daha çok kan aksın diye çalışıp çabalayan ve halen bir kanadı -öyle diyelim- aktif olan Türk derin devletinin mi işi idi, başta Fransız olmak üzere Türklerin ve Kürtlerin barışmasından zararlı çıkacağını var sayan, çoğu emperyal olan dünya devletleri ve bir kısmı da -İran ve Suriye- bölgede bulunan devletlerin mi işi idi? Burası karışık ve şimdilik oldukça da flu, yani yeterince net değil! Dersimliler içerisinde, olası durumlarda kendilerini rahatta hissetmeyek olan dar bir çevre, ya da Kandil gibi sözde yüzü imralı'ya dönük, ama aldığı öteden beri bilinen bölgesel destekle olumlu süreçleri kendince baltalamaya çaılşan silahlı güçler mi? Bu müzakere sürecinin işlemesinde, olumlu sonuçlara varmasında, kendisini bir açıdan İmralı'ya, bir açıdan da Kandil'e bağımlı hisseden BDP'nin gerek süreç ve gerekse de Paris infazıyla ilgili tavrı ne olacaktır? KCK bu işin neresinde durmaktadır? Bu türden soruları soruları çoğaltmak mümkün! İster Dersim, ister Urfa kanadının birbirleriyle ilişkisi, farklılığı vb. durumlar olsun, sonuçta, başladığını düşündüğümüz bu müzakere süreci ve belki de daha sonra da bile olsa sürecek olan infazlar sonuca nasıl bir etki edecektir? Önemli olanın da bu olduğu şimdilik önem kazanıyor. Sonuçta Kemalizmin terkisinde oluşan sosyalist Alevi kimliği ve dudak büküse bile, şehirlilik gibi saiklerle Hanefilik üzerinden vucut bulan ve Kürtlerin tamamına yakınını süreç içerisinde kapsayan durumlar başta sosyal olmak üzere, kültürel, iktisadi ve en önemlis de bir arada yaşansa dahi, modern saiklerle vucut bulan ulusalcı Türk kimliği gibi modern dönemde kendine yer bulmaktakdır!
Yanıtla (0) (0)Esas ise, bu süreçte İslam'a vurgu yapmak ve onu kimlik olarak tanımlamak!
PKK'nin çekirdek kadrosunda gerek bazı Türk bölgelerinin -Adana/Duran Kalkan- vev gerekse de Diyarbakır gibi Kürt bölgelerinden ziyade, yaptığımız ilk iki yorumda da belirttiğimiz gibi Dersim ve Urfa ön plana çıkıyordu.
Yanıtla (0) (0)Görüldüğü kadarıyla Urfa ekibi hem çekirdek kadroda bulunuyor, hem Suriye, Irak, İran ve Türkiye'nin çeşitli yerlerinde -şehir ve kırsal- yer alıyordu; yönetici, komutan, militan...
Dersim ekibi ise, hem Zaza, hem Alevi ve hem de kendini Sünni kesimlerden gelen Kürtlerden daha bilgili olarak değerlendirdiğinden -bu bir gerçekti- gerek yönetici, gerek komutan ve gerekse de miltan olarak, büyükm oranda Dersim havalisinde kalmaya özen gösteriyordu.
Aslında bu durum PKK'nin de işine geliyordu. Bir defa, ipin ucu kendisinde olduktan sonra mesele yok demekti; Hem Aleviler, yukarıda da belirttiğimiz gibi büyük oranda, bilgilli, aydın ve kısmen de entelektüel yapıda idiler- bunu da Kemalizme borçlular- Sünni kesimden gelen taban ise, her tür yönlendirmeye açık, fazla bilgisi olmayan bir profil çiziyordu. Tabiri caizse, ver eline keleşi sür savaşa!
Ama bunun tek istisnası baştan beri Abdullah Öcalan'ın etkiisiyle, o da kendini diğer güçlere karşı koruyabilmeleri açısından Urfalı militanlardı. Diğer Sünni bölgelerde söz konusuydu, ama ağırlık Urfa idi, bu tabloda!
Dersimliler ya Dersim ve havalisinde, ya da diasporada idiler, Sünniler ise her yerde vardılar; cephede, dağda, Ortadoğu'da! Dikkat edilirse, Öcalan'ın kendini güvenceye alma düşüncesi sonucu, ufak tefek değişiklikler ve istisnalar varda da komuta kademesi şimdi de Urfalıların elinde; Ör. Murat Karayılan ve ekibi. Bir defa bu ekip, köken olarak Kuzey Irak'tan gelmeler -Urfa Kürtlerinin önemli bir kısmı Kuzey Iraklıdır, geri kalanı Suriye, İran, kafkasya ve az bir kısmı da Selçuklu öncesine dayanır olup yerlidir- haliyle bu topraklar onlar için önemli olup bir açıdan örgütün de hakimiyetinin ellerinde olmasını isterler!
PKK bugüne kadar 'bağımsızlıktan, federasyona,- dekomratik özerlikten, eğer yan çizmeyecekse- devletle müzkereden yana olup bu işin bitmesini istemektedir.
Denilebilir ki, PKK'de farklı kültürel, etnik, mezhebi durum ve ortamlar -bu durum görelidir, ama anılmaya değer- söz konusu idi. Tamam, Aleviliği Kemalist sistem kendi çıkarı için tepe kullandı ve süreç içerisinde Dersim bölgesi CHP üzerinden sisteme eklemlendi, ya Sünni ağırlıklı Urfa gibi bir bölgedeki mezhebi durumlar- büyük oranda Hanefilik- nasıl oldu da İslam dışı bir ideolojiye izin verdi?
Yanıtla (0) (0)Burada, izin veren kurumu Hanefilik olarak tanımlamakta ziyade, Kürtlerin de bir kısmının mensup olduğu mezhep ilkimini tarihi süreç içerisinde gerek toplum oluşturma, gerek kendisine mensubiyet bağı olan toplumları büyük oranda şehirli kılan ve onları ya bizzat devletleştiren, ya da hiç olmasa devletin sunduğu her tür imkândan yararlandıran ve gerekse de yine bizzat devletin oluşturduğu eza ve sıkıntılardan dolayı onları politize eden bir yönü hep ola gelmiştir.
Dikkat edilirse, Şafiilikten ziyade Hanefi fıkhını talim edildiği medreselerin öteden beri tamamına yakınının kırsaldan ziyade şehir merkezlerinde bulunması, diğer Hanefi unsurlar gibi Kürtleri de hem şehir unsuruyla tanıştırmış ve hem de bir iki kuşak sonrasında o iklimden çıka gelen ulusalcılığı sosyalistlikte bağdaştıran ve devrimci bir profil çıkarmıştır.
Bu devrimci profil içerisinde bulunan bir çok Kürt gencinin, çocukluğunda dindar aileler içerisinde yetiştikleri ve önemli bir kısmının Nur medreselerinde Risale-i Nur'ları okudukları, bir kısmının da daha uç yapılarda bulundukları -MTTT, MHP- bilinen bir gerçektir.
Süreç içerisinde Kemalist sistemin kendi propagandasıyla ve eilndeki imkânlarla artan seküler/laik söylemi, sürekli değişen dünya dengeleri ve buna benzer olaylara ek olarak, Müslüman, ama kendine yetmez bilgilerle gençlerini kuşatmada zorlanan aileler gerçeği çakışınca ortaya Batılı temellere dayanan yeni düşünceler sökün etmişti.
BU tabloya baktığımzıda, Diğer bölgelerin yetersiz katkılarına binaen, Dersim ve Urfa gibi merkezlerin ağırlık teşkil etmeleri sonucu PKK gibi yapılar oluşmuştu. Şimdi gelinen durumda bu iki merkezin öteden beri varolan .çatışmasını resmeder!
12 Eykül öncesine, daha doğrusu yetmişlerin başına gidersek; Şimdilerde Erdoğan'ın yuhalandığı, birtakım olayların olduğu, rektörünün bile 'acz' içerisinde kaldığı ODTÜ'de, okulda bir hayli etkin olan Kemalist eğilimli sosyalist solun devri saadetlerinde, kendileri gibi solcu, ama hem yoksul halk kesimine mensup ve hem de Kürt kesimden gelen gençlerin, okula alınmamaları adına, okulun kapısna o dönemin rektörünün de -Erdal İnönü- bir nevi onayıyla şöyle bir pankart asılmıştı; "Bu Kapıdan İtler ve Kürtler Giremez!"
Yanıtla (0) (0)İşte, bu olayın akabinde, çok lokal ve karkatürize de kalsa, bu olayı bir grup Kürt öğrencinin, şalvarlı, davullu bir şekilde porotesto ederek, "Girilmez!" denilen kapıdan içeri girdikleri o günden bu güne efsane kabilinden anlatılır, durur...
Zaten öteden beri var olan ulusalcı Kürt damar, bu tür olaylar üzerinden siyasallaşıp kendine yer bulmuştu. Daha sonra ise, bu damar gelişerek, kısa bir süre içerisinde Ankara merkezli -zaten PKK bir Ankara yapımı idi- Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesi'ni de içerisinme alacak oranda gelişti. Bu işte hiç mi hiç komplo emaresi aramayacak olsak bile, var olan uluslacı Kürt damarın sosyalist tandaslı ayrılıkçı bir harekete bürünmesi demek ki bu zeminlerde ve böylelikle oluşmuştu.
Uluslacı Kürt damarın sosyalistliği, bir tesadüfler yığınına dayandırılmadan söylersek; Dersim gibi Alevi kimliğe ve Kermalist sistemin Dersim Alevi Zaza katliamına koşut olarak 1938 den bu yana laiklik perdesi altında sürdürdüğü adam devşirne' yoluyla; Sünni Kürt cenahta da -özellikle Urfa gibi- nispeten batıya daha yakın, batılılaştırılabilecek ve aynı zamanda da sosyalist Kürt ulusalcılığını besleyecek olan ve Tanzimat'tan bu yana bir türlü çözüme kavuşturulmayan toprak reformu meselesini baz aldığımızda, Kürdistan'da Dersim ve Urfa gibi iki merkez ortaya çıkmış oluyordu.
Dersim'in Alevi Zaza kimliği kendine has olmakla birlikte, Urfa'nın üstlendiği muhalif kimliğinin Urfa dışında da izleri elbette söz konusuydu; Diyarbakır, Mardinü Siirt vs. Ama özellikle de kendine has durmlarından ötürü Urfa hep önplanda idi.
Sakine Cansız ve Üç PKK'lı kadının öldürülmesinde en makul senaryo;
Yanıtla (0) (0)MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Almanya’da Talabani ile görüşmesinden sonra Sakine Cansız ile de görüştüğü iddia ediliyor.
Bazı kaynaklar Hakan Fidan’ın Öcalan’ın dilinden en iyi anlayan kişi olarak son açılımın mimarı olduğu sık sık dillendiriyor.
Yine iddialara göre Sakine daha sonra da MİT 'in değişik elemanları ile birkaç kez görüşmüş.
Olay günü Sakine Cansız’ın Almanya’ya uçak bileti aldığı ama yola çıkmadan önce suikastın gerçekleştirildiği biliniyor.
İran son PEJAK operasyonları ile Karayılan’ı yakaladı ve bıraktı. Bundan sonra aralarında herhangi bir çatışma olmadı. Suriye meselesinde çıkarları birleşti ve Türkiye’nin Suriye’ye yardımlarını kesmek için PKK’yı desteklemeye başladı. Nitekim hem PKK medyası hem İran medyası birbiri lehine yayınlara başladılar bu çok açık. Türkiye’nin PKK açılımı çatışmaların bitmesi anlamına geliyor. Bu Suriye’deki Baas iktidarı için tehdit. İran için demiyorum; zira Türkiye’deki İktidar İran ile çatışmıyor, tam tersine BM ve Diğer Uluslararası organizasyonlarda onu koruyor. Türkiye, İran siyasetini Ortadoğu’da bir aktör olarak kabul ediyor. Empoze edilenin tersine Türkiye’deki Siyasi iktidar İran’ı ABD ve İsrail gibi ülkelerden daha yakın görüyor. Sadece Suriye ve Irak politikalarında bir çatışma var.
Bu arada Fars Haber Ajansı (FNA) "Türkiye, ABD'nin ve İsrail'in, İran'ın Kürtlerin Tahran hükümetine karşı provoke etme planını uygulamaya koydu" iddiasında bulundu
Suriye Baas diktatörlüğü konusunda da gözlendiği gibi İran gerçekleri tersyüz etmede mahir. Bu haber şöyle okunmalı:
"İran, ABD'nin ve İsrail'in, Türkiye Kürtlerini Türkiye hükümetine karşı provoke etme planını uygulamaya koydu"
Senaryo üretirsiniz bazen tutarlıdır bazen çok komplike, bazen makul’dur bazen uçuk kaçık hepsi birer zihin çalışmasıdır. Ama zamanla bazı taşlar yerine oturunca teori olmaktan çıkıp gerçeklik kazanır.