1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Sahiplenemeyenlerin dehşeti
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Yazarın Tüm Yazıları >

Sahiplenemeyenlerin dehşeti

04 Aralık 2009 Cuma 19:04A+A-

Yazımın başlığı hayalidir ve de Mustafa Balbay’ın “Ben buradayım, Özden Örnek nerede” feryadına naziredir. Aslında, gazetemizin köşe yazılarının formatı daha uzun başlıklar koymamıza cevaz verseydi, başlığı şöyle atardım: “İfadedeki generaller Örnek, Yalman ve Fırtına: ‘Biz buradayız, 3 Aralık 2003 toplantısına katılan öbür generaller nerede?’”

Evet, artık anlamışsınızdır, bugünkü yazımın konusu, daha önce de işaret ettiğim gibi “Darbe Günlükleri’nin en önemli bölümü” olan 3 Aralık 2003 toplantısı...

Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün başkanlık ettiği, kuvvet komutanlarının yanı sıra çok sayıda orgeneralin de katıldığı bu “muhtıra toplantısı”nı, üç komutanı ifadeye çağıran savcıların da “Darbe Günlükleri’nin en önemli bölümü” olarak değerlendirdikleri konusunda benim hiçbir kuşkum yok. Üç komutana bu toplantıyla ilgili olarak çok sayıda soru tevcih edileceğini düşünüyorum.

Savcılar ne kadar farkında bilmiyorum ama, o toplantıya katılan orgenerallerden ikisi, savcı ve hâkimlere verdikleri ifadelerde toplantının “hükümete muhtıra verme toplantısı” olduğunu teyit etmiş oldular. Hatırlayanlarınız olabilir, her iki ifadenin ardından bu iddiamı temellendirmeye çalışan yazılar yazmıştım. Bugün, ifadeler öncesinde, övünmek gibi olmasın ama, o yazılardaki bence çok önemli tesbitleri bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum.



Tolon’dan taban tabana zıt ifadeler


Sözünü ettiğim yazılardan ilki 3 Şubat 2009 tarihliydi ve “Tolon, Darbe Günlükleri’ni doğrulamayı ne pahasına göze almış olabilir?” başlığını taşıyordu. Yazıda, Darbe Günlükleri’ndeki 3 Aralık 2003 toplantısında en şahin muhtıracılardan biri olarak görünen Orgeneral Hurşit Tolon’un günlüklerle ilgili olarak iki farklı tarihte yaptığı değerlendirmeleri karşılaştırıyordum. Tolon, bunlardan ilkinde –ki daha ortada hiç Ergenekon falan yoktu- günlükleri tümüyle inkâr ediyordu:

“Emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen günlüklerdeki ‘Sarıkız’ operasyonu iddiasında ismi geçen emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Başbakan Erdoğan’ın savcıları göreve çağırmasını şöyle değerlendirdi: ‘Cumhuriyet savcıları ne tür görevleri üstleneceklerini, ne tür görevleri üstlenmeyeceklerini bilecek kadar cumhuriyetin savcılarıdır. Sahibi böyle bir günlük yok diye iki kez açıklama yapıyor. Ama birileri varmışçasına savcılar harekete geçsin diyor. Ne diyebilirim?’” (Sabah’a özel demeç, 5 Nisan 2007, yani günlüklerin yayımından yedi gün sonra).

Tolon, 1 Temmuz 2008’de gözaltına alındı, birkaç gün sonra da tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkemedeki ifadesini Hürriyet yayımladı. Tolon, hâkimin “Sizin de adınızın geçtiği günlükleri neden tekzip etmediniz” sorusuna şu cevabı vermişti:

“Kamuoyunda Darbe Günlükleri olarak bilinen günlüklerde benimle ilgili kısımlarda herhangi bir yanlışlık görmediğim için bu konuda tekzip yapma ihtiyacı hissetmedim. Çünkü herhangi bir şekilde kişilik haklarım zedelenmemişti.”

Yazıda, iki ifade arasındaki değişen tek şeyin, Tolon’un hâkim karşısında darbe girişimi suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını anlaması olduğu tesbitini yaptıktan sonra, bu ifade değişikliğinden nasıl bir yarar ummuş olabileceği sorusunu şöyle cevaplandırıyordum:

“Ben şöyle bir akıl yürütüyorum: Tolon, savcılık ve mahkeme sorgularında kendisinin ‘darbe planlamakla’ suçlanacağını anladı. Bunun üzerine, sorgucuların eline çok büyük bir koz verme pahasına, ‘Kamuoyunda darbe günlükleri olarak bilinen günlüklerde benimle ilgili kısımlarda herhangi bir yanlışlık görmedim’ dedi. Bunu neden göze aldı peki? Bence bu, ‘Benim darbe planlamaktan yargılanmamı ve ceza almamı engellemezseniz, kendimle birlikte sizi de yakarım’ mesajıydı. (...) Unutmayın: O toplantının komutanlarının bir kısmı emekliye ayrıldı, bir kısmı ise halen görevlerinin başında.”

Tolon’un “yakarım” mesajı verdiği yorumumu spekülatif bulabilirsiniz, bir şey demem, zaten bir spekülasyon bu; en azından “sağlam” olduğunu kabul ederseniz işin bu kısmında anlaşabiliriz.

Fakat “Benimle ilgili kısımlarda bir yanlışlık görmedim” şeklindeki sözlerinin, 3 Aralık 2003’teki toplantının bir muhtıra ve darbe toplantısı olduğunu teyit ettiği herhalde herkes açısından açıktır.



3 Aralık toplantısı ve Özkök’ün tanıklığı


Yukarıda sözünü ettiğim yazılardan ikincisini ise 25 Ağustos 2009’da yayımlamışım. Başlığı şöyleymiş: “Özkök, Darbe Günlükleri’nin en önemli bölümü hakkında ne demiş oldu?”

Hilmi Özkök’ün İzmir’de savcı Zekeriya Öz’e verdiği ifadenin tam metninin Ergenekon davasının üçüncü iddianamesinin ek klasörlerinde yer almasından hemen sonra kaleme aldığım yazıda, önce Hilmi Özkök’ün kendine has tanıklık tarzı üzerinde durmuştum. Gerçekten de üzerinde çok düşünülmüş, incelikleri olan bir tarzdı bu ve kendi sözleriyle özeti şöyleydi: “Darbe girişimi vardır ya da yoktur demem, hüküm koymam, hüküm koymak yargının işidir, ben sadece yargının bana yönelttiği sorulara yorum yapmaksızın cevap veririm.”

Beğenin beğenmeyin, Özkök, savcıların sormadığı konularda açıklamalarda bulunan bir tanıklığın “yorum yapmak” ve “savcıları yönlendirmek” anlamına geleceğini söylüyor ve bu tarz tanıklığı benimsemiyor.

Tabii buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: Eğer Özkök’e sormak istediğiniz soruları doğru kelimelerle sormazsanız, onun tanıklığından azami verimi alamazsınız.

Nitekim savcı Öz, tam bu nedenle Darbe Günlükleri’nin en önemli bölümü olan 3 Aralık 2003 toplantısıyla ilgili olarak Hilmi Özkök’ten umduğu cevapları alamamıştı ve bence bir tür hayal kırıklığı yaşamıştı.

Aynı hayal kırıklığını Özkök’ün konuyla ilgili açıklamalarını gazetelerden okuyanlar da yaşayacaktı. Açıkçası bu sözler, o gün sanki hiçbir komutanın “muhtıra”yı telaffuz etmediğini, dolayısıyla da Darbe Günlükleri’nin en önemli bölümünü hükümsüz kıldığını imâ ediyordu:

“Usul olarak en kıdemsizden başladığı için hepsinin görüşlerini aldıktan sonra ben de katılmadığım görüşlerimi söyledim. Herkes şahsi görüşünü dile getirir ama kimse benim yanımda muhtıra verme şeklinde bir teklifte bulunamaz. Ben de böyle bir şeye fırsat vermem.”



“Teklif başka görüş başka...”


Hilmi Özkök, bu sözlerinin medyada “Muhtıra verilmesi talebi olmadı” türünden başlıklarla yayımlanmasından sonra Radikal’den Murat Yetkin’e, gazetenin manşetinden yayımlanan çok ilginç bir demeç verdi. Orada yer alan şu soru ve cevaplar, Hilmi Özkök tarzı tanıklık tarzının ne kadar ince örgülü bir yapıya sahip olduğunu gösterir nitelikteydi:


Soru
: İddianamede görevde bulunduğunuz sırada generaller ile yaptığınız toplantıda, Özden Örnek’e atfedilen günlüklerde söylendiği gibi muhtıra teklif eden olmadığını söylediğiniz yazılı. Muhtıra teklif edilmedi, konuşulmadı mı?


Cevap
: Böyle bir teklif gelmediği doğru. Soru teklif geldi mi şeklinde sorulmuştu. Ama teklif başka, görüş başkadır. O toplantıda ben görüşleri aldım.


Soru
: Yani muhtıra verilmeli görüşü dile getirildi, ama bu teklif sayılmaz mı demek istiyorsunuz?


Cevap
: Yorum yapmayacağım. Ben sizin daha iyi değerlendirmeniz açısından teklif ve görüşün iki ayrı şey olduğunu söylüyorum.

Yazıda, bunları aktardıktan sonra şöyle demiştim:

“Gördüğünüz gibi, Hilmi Özkök, savcılığa verdiği ifadede kendisine tam olarak ne sorulmuşsa ona cevap vermiş. Peki, bir gazeteci üzerinden sonradan yaptığı düzeltmeyi savcıyla konuşurken neden yapmamış? Yani savcıya neden, ‘Siz bana ‘teklif’ diye soruyorsunuz, böyle bir şey olmadı fakat bu yönde görüş açıklayanlar oldu’ dememiş? Bu da Hilmi Özkök tarzı tanıklığın bir inceliği işte... Böyle yaparsa savcıyı yönlendirmiş, kendisini de kanaat açıklamış gibi hissediyor olmalı. Özkök bir gün mahkemede de tanıklık ederse, hâkimlerin bu incelikleri hesaba katmaları gerekir.”

Böylece, iki hamlede olsa dahi, Hilmi Özkök de 3 Aralık 2003’te bir generaller toplantısının yapılmış olduğunu ve bu toplantının muhtıra “görüş”lerinin dile getirildiği bir toplantı olduğunu teyit etmiş oluyor.

Savcıların “buyurun ifadeye” çağrılarıyla birlikte, “Darbe başka plan başka, darbe planı yapmak suç değildir” lobisinin tezi çökmüş oluyor. Anladığım kadarıyla şimdi de “Darbe Günlükleri yasal yoldan elde edilmemiştir, dolayısıyla delil sayılamaz” üzerinde çalışıyorlar. Fakat gördüğünüz gibi, elde bunları doğrulayan ikrarlar var.

Ben, ifadelerde komutanların önüne Darbe Günlükleri’nin yanı sıra bu ve benzeri başka belge ve kanıtların da konacağına inanıyorum.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT