1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Şahin'e teşekkür ve TBMM Başkanı'na üçüncü çağrı
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Şahin'e teşekkür ve TBMM Başkanı'na üçüncü çağrı

15 Ekim 2008 Çarşamba 10:53A+A-

“TBMM Başkanı göreve” ya gelmeden önce, dün Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in ağzından duyduğumuz sözleri bir kere de ben hatırlatmak istiyorum.

Siz ne tepki verdiğiniz bilmiyorum ama benimkisi “İşte böyle!” oldu.

Evet “İşte böyle”. Gerçekten çok özlemişiz. Burada “özlemişiz” sözcüğünü kullanmak da doğru değil belki. Böylesi ile şimdiye kadar hiç karşılaşmadık ki “özlemiş” olalım.

“Devletim ve hükümetim adına yakınlarından özür diliyorum.”

Bakın, istenince oluyormuş... Hem de çok güzel oluyormuş...

Ne desem bilmiyorum ki; Mehmet Ali Şahin adına -biraz da selefleri görüp keyifleri kaçsın diye- Adalet Bakanlığı'nında özel bir köşe mi açsak... Bir formül bulup bu cesur siyasetçimizin adını gecikmeden bir yerlere mi kazısak...

İşte böyle... “Paradigma değiştirmek” işte böyle olur; inandırıcılık işte böyle olur; Ak Koyun-Kara Koyun işte böyle belli olur...

“Medeni bir ülke”de yaşamadığımız için sevincimizi bağışlayın. Hür diyarlarda tabii karşılanacak bir tepkiyi büyük bir jest olarak algılamamızı çok görmeyin. “Medeni ülkeler”de böyle durumlarda bakana teşekkür âdetten değildir hiç ama biz teşekkürü de unutmayalım.

Hele şükür, bu eşik de aşıldı...

* * *

Bu iç açıcı olaydan sonra şimdi de gelelim son derece can sıkıcı bir başka gelişmeye.

Duymamış olmanız imkansız çünkü herkes ondan bahsediyor.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ak Parti Grup Başkanvekili Nihat Ergün'ün “tezkere” görüşmelerinde Meclis'te yaptığı konuşmaya son derece ifrit olmuş.

Ama inanılır gibi değil gerçekten. Aklında “Keşke şunu da ekleseydim” diyerek pişmanlık duyduğu başka bir şey kalmamıştır mutlaka.

Nihat Ergün'ün söz konusu konuşmasında yer alıp da Bahçeli'nin tepesini attıran sözler şunlar:

'Bugün ulus devleti ve üniter devleti korumak adına, insanlarımızın etnik alt kimliklerinin inkar edilip görmezden gelindiği, ana dillerinin konuşulmasının ve öğrenilmesinin, şarkıların, türkülerin söylenmesinin, kendi dilinde televizyon seyretmenin, gazete okumanın, çocuğuna özgürce isim koymanın yasaklandığı bir Türkiye'de değiliz.

Bu tür yasakların ulus devleti, üniter devleti, milletin ve devletin bütünlüğünü tehdit ettiğini biliyoruz. (AK Parti hükümetinin bölgede yaptıklarından bahisle:) Terör örgütü ve yandaşlarını en çok rahatsız eden de budur. Bütün bunları görmek ve anlamak için Gavur Dağı'ndan ve Sivas'tan öteye gitmek, oralarda da siyaset yapmak lazım. Oraların da Türkiye olduğunu idrak etmek lazım.'

Şahitsiniz; bugün Türkiye'de artık hemen herkesin kabul ettiği bir “realite”ye ilişkin “zararsız” olarak nitelenebilecek sözler bunlar. Bugün artık “etnik kimliklerin inkâr edildiği” ve buradan hareketle “bir yanlış yapıldığı, inkâr edilmemesi gerektiği” tespitine itiraz eden kaç kişi ile karşılaşıyorsunuz etrafınızda.

Ergün'ün “Gavur Dağı'ndan ve Sivas'tan öteye” sözleriyle anlatmak istediği de apaçık değil mi? Gerçekten de, MHP ve CHP son seçim kampanyasında söylenen yerlerden “ötede” seçim kürsüsü kurabildi mi?

Ama bakın, eğer niyetiniz ya da amacınız “siyaset” değil ise, Ergün'ün bu açık seçik sözlerinden ne sonuçlar çıkarırsınız. Tıpkı Bahçeli'nin yaptığı gibi:

“AKP, PKK ve Barzani aynı çizgide bir kez daha buluşmuştur. Bunun için maalesef yüce Meclis kürsüsü alet edilmiştir.Böylesi kirli bir zihniyet en az PKK kadar bölücü, alçak ve ahlaksızdır. Sayın milletvekili denilen zat bu haritayı işaret etmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. (...) Oyun belli olmuştur. Terörün beyni Barzani, yönetimi Kandil, destekçisi bölücüler, mihmandarı AKP'dir. (...) Bölücülüğün sözlü uzantılı eylemlerine daha önce de şahit olduk. Tezkere görüşmelerinde AKP adına söz alan milletvekilinin Gavur Dağı'ndan öteye geçilmelidir sözleri Barzani'nin PKK'nın çizdiği hattır. (...) Söz konusu milletvekilinin AK Parti adına yaptığı açıklamaları yüce Meclis'e Gavur Dağı'ndan öteye geçilmemesi gerekir sözleri bölücü örgütün nereye ulaştığını açıkça göstermektedir. (...) Bu zihniyet en az PKK kadar bölücü ve o kadar ihanet içindedir. Kendisine milletvekili olarak adlandıran bu zat, bölücülüğü savunmaktadır...”

Haksız mıyım? Bunun adının “siyaset” olduğunu kim ileri sürebilir?

MHP Genel Başkanı'nın bilinçli olarak lafı tamamen tersten anlayan ve buradan hareketle Ak Parti'yi açıkça “terörün mihmandarı” olmakla suçlayan bu sözlerini Başbakan'ın “Bahçeli'yi muhatap almıyorum” di-yerek değerlendirmekten kaçınması yerinde bir tepkidir. Başbakan, herhalde, “Bunun sözlerin neresini düzelteyim ki” diyerek bu kararı almıştır.

Ancak, Bahçeli'yi bu sözlerinden dolayı “muhatap alması” gereken bir şahsiyet mevcuttur. Tabii ki TBMM Başkanı'ndan söz ediyorum.

Benim benzer açıklamalar çerçevesinde kendisini önceden iki kez daha göreve davet ettiğim TBMM Başkanı, Bahçeli'nin Meclis iktidar partisini “terörün mihmandarı” ilan eden bu sözleri karşısında da susacak mıdır?

Ne yapacağını kendisi bilir tabii ki; ama unutmayalım ki, Bahçeli'nin bu son sözlerinin bir benzerine hiçbir demokrasinin Meclis Başkanı “Düşünceleridir, beni ilgilendirmez” diye düşünerek kayıtsız kalamaz.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT