1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Sahada ilk andan itibaren İslami STK’lar organizasyonlarıyla öne çıktılar..."
"Sahada ilk andan itibaren İslami STK’lar organizasyonlarıyla öne çıktılar..."

"Sahada ilk andan itibaren İslami STK’lar organizasyonlarıyla öne çıktılar..."

6 Şubat depremlerinde İslami kuruluşların üstlendiği sorumluluğu hatırlamak için Haksöz Dergisi tarafından gerçekleştirilen röportaj serisi oldukça önemli bir boşluğu dolduruyor.

10 Şubat 2024 Cumartesi 12:30A+A-

HAKSÖZ HABER

Türkiye tarihinin en büyük deprem facialarından birisi olan 6 Şubat depremlerinin üstünden bir sene geçti. Depremin yaraları hala sarılmaya çalışılıyor. 50 binin üstünde insan hayatını kaybetti. 100 binin üzerinde yaralı tedavi altına alındı.

Türkiye toplumu deprem döneminde büyük bir dayanışma örneği sergiledi. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar depremzedelere yardımcı olabilmek için seferberlik başlattı. İslami kuruluşlar ise bu seferberliğin organizasyonunda başrolü oynadı. Ümmet coğrafyasının çok farklı ülkelerinden Türkiye’ye destek kampanyaları düzenlendi.

Sol-Kemalist çevreler ise Türkiye yaralarını sarmaya çalışırken Müslümanları ve mültecileri hedef alarak depremden aylar sonra gerçekleştirilecek olan genel seçimlerde siyasi rant elde etmeye çalıştılar. Haksöz Dergisi o dönemde İslami kuruluşların sahadaki aktif çalışmalarına dikkat çekmek için bir soruşturma gerçekleştirdi.

Depremin birinci yıldönümünde “Deprem ve İslami Kuruluşların Şahitliği” başlıklı soruşturmanın ilk kısmını Haksöz Haber okurları için aktarıyoruz. Bugünkü röportajlarda Yetim Vakfı, Batman Özgür-Der ve Sadaka Gölgesi Derneği’nden yetkili isimler sorulara cevap veriyor.


HAKSÖZ DERGİSİ / Mart 2023

Deprem ve İslami Kuruluşların Şahitliği

Tabiî afetlerde yardıma muhtaç insanlara ulaşmak konusunda hassaten İslami duyarlıklı STK’ların oldukça aktif olduğu izahtan varestedir. Büyük bir yıkımın yaşandığı Kahramanmaraş merkezli depremlerde de bu durumu bütün bir ülke olarak müşahede ettik. AFAD, Kızılay, belediyeler, itfaiye, sendika ve madenci ekiplerinin yanında bölgede en aktif çalışan gruplar İslami STK’lardı. Dinin mazlum ve muhtaç insanlara ulaşmayı emreden mesajlarının İslami kuruluşlarda bir yardım seferberliği olarak karşılık bulduğunu ve bu seferberliğin organize edilerek sahaya samimi ve özverili bir şekilde yansıtıldığını söyleyebiliriz. Kahramanmaraş depremlerinde yaşanan büyük felaketin yansımalarını bizzat sahada olan, arama-kurtarma ve yardım organizasyonları içinde bulunan kuruluşların temsilcilerinde görmek istedik. Böylece bu çalışmalar belleğimizde yer etsin ve -Allah muhafaza- başka felaketler söz konusu olduğunda teşvik edici ve uyarıcı yönleriyle yeni seferberliklere rehber olsun.

Deprem bölgelerinde aktif olarak çalışan çok sayıda kuruluş var. Dergimizde hepsine yer vermek ve o kıymetli çalışmalarını okuyucularımıza da iletmek isterdik. Ancak yer sorunu nedeniyle ilk etapta ulaşabildiğimiz kardeş kuruluşlarımıza soruları ilettik. Kimisi bölgede devam eden çalışmalarından ötürü cevap yazmaya vakit dahi bulamadı. Bunca yoğunluğun içinde sorularımıza cevap veren, hiç vakit bulamayıp bize dönüş yapamayan ve bizim ulaşamadığımız bütün kuruluşlara, bünyelerinde gece gündüz bilmeden koşuşturan mensuplarına teşekkür ediyor; Rabbimizden iyiliklerinin bereketlenmesini niyaz ediyoruz. “Rabbimiz bir daha böyle bir afet göstermesin!” duamızla birlikte sizleri İslami kuruluşların deprem bölgesindeki şahitlikleriyle baş başa bırakıyoruz.

•             Kısaca yardım biriminizin kuruluş amacını; sizi arama-kurtarma veya yardım seferberliğine sevk eden dinamikleri anlatır mısınız?

•             Deprem bölgesine ne zaman vardınız? Orada bulunduğunuz sürece yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

•             Kahramanmaraş depremleri özelinde genel izlenimlerinizi, gördüğünüz sorunları/sıkıntıları, örneklikleri paylaşabilir misiniz?

•             Yardım konusu hassasiyet içeren bir konu. Bu konuda nelere dikkat edilmesi; ahlaki boyutları açısından nasıl bir usul izlenmesi gerekir?


Murat Yılmaz / YETİM VAKFI

1) 2017 yılında kurulan vakfımız ağırlıkla yetim hamiliği alanında faaliyet göstermekle birlikte yetim ailelerine yönelik yardım çalışmaları da yapmakta ve psikososyal destek sunmaktadır. Daha önce gerçekleşen afetlerde Acil Psikososyal destek birimlerimiz görev yaptılar. Elazığ ve İzmir’de meydana gelen depremler sonrasında depremzedelere gerekli psikososyal desteği sağlamak amacıyla psikolog ve sosyal hizmet uzmanımızla birlikte kurulan çadır kentte ailelere ve çocuklarımıza destek sağladık. Yine 2022 yılında gerçekleşen Antalya merkezli yangın ve Kastamonu Bozkurt merkezli sel afetlerinde de bölgede çalışmalar gerçekleştirdik.

2) Yetim Vakfı olarak afetin ilk gününden itibaren 500’e yakın gönüllümüzle başta Adıyaman ve Hatay Reyhanlı’da bulunan Koordinasyon merkezlerimiz olmak üzere 40 TIR’lık bir insani yardım çalışmasını dağ köylerine kadar off road araçlarımızla gerçekleştirdik elhamdülillah.

Psikososyal Destek çalışmaları kapsamında ise Malatya, Hatay (İskenderun, Antakya, Kırıkhan), Kilis, Gaziantep (Nurdağı, Islahiye), Adıyaman’da ve Suriye’de İdlip Babıska bölgesinde çalışmalarımız devam ediyor.

Çocuklarımızın afetin üstesinden gelebilmeleri için başlattığımız oyuncak ve kitap projemizde toplanan ürünler 20 Şubat’tan itibaren deprem bölgelerine ulaşmaya başladı inşallah.

Yetim çocuklarımızın tespitlerine başladık ve basın yoluyla yoğun bir şekilde kayıp ve refakatsiz çocuklarla ilgili duyurular gerçekleştiriyoruz.

Adıyaman’da bulunan aşevimizden günlük 1000 kişilik yemek çıkartıyor ve bu yemekleri merkeze gelme imkânı bulunmayan dağ köylerindeki depremzede ailelere ikram ediyoruz.

Kahramanmaraş Elbistan’da MÜSİAD konteyner kentine 50 konteynerlik katkımız olacak inşallah. Ayrıca Adıyaman-Çelikhan’da 2 konteyner ve Adıyaman ile Hatay’da 50 çadır dağıtımı gerçekleştirdik.

Acil nakit dağıtımları çerçevesinde 107 ailemize 321 bin TL’lik destek sağladık.

Yetim Vakfı olarak bağışçılarımızın destekleriyle gerçekleştirdiğimiz çalışmanın maddi karşılığı 25 Şubat itibariyle 20 milyon TL’yi buldu elhamdülillah. Uzun soluklu bir süreç olduğundan ayni ve nakdi destekler önem arz ediyor.

3) Depremlerin büyüklüğü ve kapsadığı alan oldukça genişti. 550 kilometrelik bir hat içinde 11 ilimiz ve toplamda 1.7 milyonu aşkın Suriyeli muhacir kardeşlerimizle birlikte 15 milyona aşkın bir nüfus etkilendi bu afetten. Toplam etkilenen çocuk sayısı ise 800 bini Suriyeli çocuklar olmak üzere 5.3 milyondu. Mevsimin kış olması ve deprem ve artçıların oldukça fazla olması sağlam kalmış olsa bile evlere girişi engelledi. Yani insanlar ya yakın illere ya da İstanbul, Ankara gibi şehirlere göç ettiler. Uzaklara gidemeyenler ise köylerine geçtiler. Burada bir evde 15 aileye kadar misafir olanlar vardı ki hiçbir dükkânın açık olmadığı şehirlerde kilerlerde bulunan gıdalar da hızla tükenmiş oldu. Bu bilgiler eşliğinde şahitlik ettiğimiz sorunları şöyle sıralayabiliriz:

  • Arama kurtarma personeli ve ekipmanın bölgeye ulaşması vakit alınca kritik saatler olarak bildirilen 72 saat içinde ulaşılan enkaz sayısı sınırlı kaldı.
  • Yıkılan 10 bini aşkın binanın tamamında arama kurtarma çalışması yapılamadı. Depremin hemen akabinde enkaz altında kalan yakınlarını kurtarmak için sivil vatandaşlar kısıtlı imkânlarla bu çalışmayı yapmak zorunda kaldılar.
  • Mevsimin kış olması nedeniyle çadıra erişim oldukça önemliydi. Fakat oldukça geniş bir coğrafyaya çadır yetiştirmek de tüm çabalara rağmen mümkün olmadı.
  • Yardımların organizasyonunda STK’lar çok önemli vazifeler gördüler ama gelen malzemelerin organizasyonunda sorunlar yaşandı. Merkezden uzak köylere erişim zaman aldı ve mahrumiyetler oluştu. Bunun tam tersi stok yapan kişilerden de bahsedildi.
  • Çadır, gıda ve hijyen malzemeleri hâlâ ihtiyaç olmaya devam ediyor.

4) Yardımların dağıtımı oldukça hassasiyetle yürütülmesi gerekiyor. Burada birkaç ilkeden bahsetmek yerinde olacak.

  • İHLAS: Yapılan çalışmanın sadece Allah rızası için yapılması.
  • TARAFSIZLIK: Herhangi bir yapıya meyletmeden aciliyet ve ihtiyaca yönelmek.
  • ŞEFFAFLIK: Faaliyetlerin tamamının bütçe ve uygulama dahil şeffaflık içerisinde yapılması.
  • SAYGI: Bağış yapan kişilerin, kurumların şartlarına uyulması ve yardım edilen kişilere yardımın en naif ve değerlere uygun bir şekilde ulaştırılması.
  • İŞBİRLİĞİ: İnsani yardımın ulaştırılacağı alanlarda hangi tür projelerin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili bölge insanlarıyla istişare etme; kaynakların oluşturulmasında kişi ve kurumlarla işbirliği.
  • VERİMLİLİK: Çalışmaların sağlıklı yürüyebilmesi için verimlilik analizlerinin yapılması.
  • ADALET: İhtiyaç sahibinin belirlenmesinde, doğru projelerin tespitinde ve kurumlarla işbirliğinde adalet.
  • EHLİYET ve LİYAKAT: Uygun işe ehil görevli ve gönüllülerin seçilmesi.
  • BİLİNÇLENDİRME: Meydana gelmesi muhtemel başka afetlerle ilgili bilinçlenme ve hazır olma.
  • ZAMANLAMA: Doğru zamanda doğru yerde, doğru ihtiyacı karşılayabilme.
  • GÖNÜLLÜLÜK: İhtiyacın karşılanmasında gönüllü gücünden istifade edebilme.
  • GÜVENLİK: Yardım alacak ve yardımı dağıtan insani yardım gönüllü ve görevlilerinin güvenliği ile dağıtılması planlanan insani yardımların güvenliği.

Yetim Vakfı bir çocuk kurumu; deprem bölgesindeki çocukların durumu hakkında bilgi verir misiniz?

Depremden etkilenen çocuk sayısı Türkiye’de 5.3 milyon, Suriye’de ise 2.5 milyonu buldu maalesef. Türkiye’de bulunan 1.7 milyonu aşkın Suriyeli kardeşimizin de 811 binini çocuklar oluşturuyor. 20 Şubat tarihli Aile Bakanlığı verilerine göre enkaz altından çıkarılmış refakatçisi olmayan 1.858 çocuk kayıt altına alınmıştır. Bu çocukların 1.314’ü ailelerine teslim edilirken 93 çocuk kuruluş bakımına alınmıştır, 451 çocuğun hastanelerde tedavi süreci takip edilmektedir. Kimliği tespit edilen 1645, edilmeyen ise 213 çocuk bulunmaktadır. 200 bini aşkın koruyucu aile başvurusunun yapılmış olması tüm ülke olarak yaraların sarılmasıyla ilgili hassasiyet içerisinde bulunduğumuzun açık göstergesi olarak değerlendirilebilir. Az da olsa kayıp çocuklar da bulunuyor ve vefat eden çocuklarımızın sayıları maalesef yüksek olacak gibi görünüyor.

Çadırlarda, araçlarda kalan çocuklar da bulunuyor. Çocukları bulaşıcı hastalık, soğuk ve bundan kaynaklı üst solunum yolu enfeksiyonları bekliyor. Ayrıca küçük çocuklar için sağlıklı beslenme ile ilgili dikkat edilmemesi durumunda gelişim bozuklukları ve başkaca hastalık riskleri bulunmakta.

MEB deprem bölgesi çocukları için parasız yatılı imkânı oluşturdu fakat eğitim dönemi zorlu geçecek gibi görünüyor. Ayrıca çocukların korku, kaygı, kayıp ve yas süreçlerini atlatabilmeleri için psikososyal destek almaları gerekiyor.

Deprem bölgesinde karşılaştığımız sorunlardan birisi de misyoner örgütlerdi. Bunu da itina ile takip etmek gerekiyor. Bu tarz kurumlar insanların zor durumda bulundukları dönemleri fırsat bilerek Hristiyanlaştırma faaliyetleri yürütmektedirler. Yine organ ve fuhuş mafyalarına ve diğer art niyetli yapılanmalara yönelik olarak teyakkuz halinde bulunmak önem arz ediyor. Ayrıca sokakta tavır ve davranışlarıyla refakatsiz olduğu intibaı uyandıran çocukların da Aile Bakanlığı ofislerine ya da emniyet birimlerine götürülmesi önem arz etmektedir.  

Yetim Vakfı olarak deprem bölgelerinde ihtiyacın sona ereceği döneme kadar tüm gücümüzle yük almaya devam etmek istiyoruz inşallah.


Ramazan Çelikal / Batman ÖZGÜRDER

Yapılan her yardımın üç tarafı vardır: Yardımcı olan (ayni, nakdi veya bedeni olarak yardım eden), yardımı ulaştıran (aracı kişi veya kurumlar) ve en son olarak yardım edilenler (yani hedeflenen mağdur ve mazlumlar). Bu her üç tarafın da birbirleri üzerinde hem insani hem sosyal hem de ahlaki olarak hak ve görevleri bulunmaktadır.

Yardımda bulunan kişi veya kuruluşlar, genel olarak yaşanan acıyı yaşamış veya aynı acıyı hissetmiş olmanın verdiği saikle ellerinden geleni sunmak üzere harekete geçmiştir. Bu durum insani duyguların depreşmesini sağlamıştır. Olması gereken de budur. Toplum olarak hemen hemen her kişi ve kesimin bu eylem için hareketlendiğini görmek büyük bir kazanç olarak kaydedilmelidir.   

Yardım edenler ya bizzat kendi elleriyle ya da güvenli aracı kişi veya kuruluşlar üzerinden hedefe varmayı seçerler. Kendi olanakları yoksa eğer güvenli kişiler aranır, seçilir ve ulaşılır. Bu noktada araya giren aracı kişi veya kurumların görev ve sorumlulukları başlar. Emaneti alan, koruyan ve emaneti sahibine ulaştırmak üzere harekete geçen bu ehliyetli kişi ve kurumların hesap almak ve (yardım eden kişi veya kuruluşları bilgilendirmek üzere) hesap vermek hususunda sergilediği şeffaflık ve itina onların toplumsal siciline işlenecektir. Bu bilinçle hareket eden kişi veya kurumlar, kendi onurunu korudukları gibi ulaşmak zorunda oldukları hedef kitlenin hakkını da korumuş olurlar. Aksi halde büyük kayıplar yaşanacaktır.

Yardımın en önemli tarafı olan hedef kitleye gelince… Acıyı iliklerine değin hisseden bu mazlum ve mağdur insanların görülmesi, duyulması, anlaşılması ve onlara hassasiyetle dokunulması gerektiği herkes tarafından bilinmelidir. Aksi halde onları inciterek yapılan amelin heba olmasına vesile olabiliriz.

Fiilî olarak yapılan yardım kadar dil ve dua ile yapılan yardımın da değeri hatta yapılan yardım sırasında sergilenen jest ve mimiklerin dahi önemli olduğu aşikârdır. İlgisiz, önemsiz ve itinasız bir yardımın kişileri yaralayacağı ve pek işe yaramayacağı da bilinmelidir.

Yardım götüren aracı kişi veya kuruluşların yardım ulaştırmak ile kendilerini göstermek arasında sıkışmamaları da kayda değer bir konudur. Teşvik etmek, bilgilendirmek ile fotoğraflarla görünür olmak telaşını birbirine karıştırmamak gerekir.

Hâsılı, burada yük ve sorumluluk daha çok yardım ulaştıran aracı kişi veya kuruluşlara düşüyor. Amelin heba olmaması ve yerine ulaşması onların sorumluluğu altındadır. Güvenilir, hesap veren ve emaneti sahibine ulaştıran; kısacası sorumluluk bilinciyle hareket eden aracı kişi veya kuruluşlar hem Allah hem de insanlar nezdinde muteber olmaya devam edeceklerdir.

6 Şubat'ta gerçekleşen depremler tarihte eşine az rastlanır yıkımlara sebep oldu maalesef. Türkiye'de 11 ili ve İdlib bölgesini kapsaması afetin çok geniş bir coğrafyaya yayıldığını gösteriyor. Yıkımla baş başa kalan ve zorda kalmış mazlumlara yardımı; insani-ahlaki bir görev olarak kabul etmekle birlikte İslami kimliğimizin bize yüklediği bir sorumluluk olarak görmekteyiz.

Tüm bu sebeplerden ötürü Batman ÖZGÜRDER olarak birebir şahit olduğumuz bu büyük afetin ilk gününden itibaren bölgede olmaya çalıştık. Yıkımın büyüklüğünün farkına vardığımız her bir dakika daha hızlı hareket etmemiz gerektiğine işaret ediyordu. Bu nedenle ilk olarak en yakınımız olan Diyarbakır'a temin edebildiğimiz kadar battaniye, su ve ekmeği götürmekle çalışmalara başlamış olduk.

Depremin ikinci günü sabah hızlı bir şekilde istişaremizi yaptık. İmkânlarımızın da bilincinde olarak bu geniş bölgede her yere yetişemeyeceğimizi, genel merkezimizle de koordine içinde -Batman Şubesi olarak- bir alanda yoğunlaşmamızın daha verimli olacağına karar verdik. Bu sebepten dolayı en hızlı ulaşabileceğimiz ve yerel unsurlarla da temas kurabileceğimiz Adıyaman'ı birinci hedef, İdlib bölgesini de direkt temasta olan kardeşlerimize maddi destek verecek şekilde ikinci alan olarak belirledik.

İlk günün sonunda deprem bölgesinden gelen haberler gereğince acil ihtiyaç duyulan ekmek, su ve battaniyeleri yüklediğimiz TIR’la ikinci gün Adıyaman'a vardık.

Her şey olağanüstü bir hızla gelişiyordu, aynı gün içinde karar alıp bir TIR malzeme topluyoruz ve o akşam deprem bölgesine gidiyoruz. Bu normalde gerçekleşmesi mümkün olmayan bir durumdu, ancak sonradan gördük ki hemen hemen Türkiye'nin birçok ilinde bu hızla ve bu ölçüde yardımlar yola çıkmıştı. Bu olay insana olan bakışımızı birçok yönden tekrar değerlendirmemiz gerektiğinin fırsatı olarak görülmesi gerekiyor.

Gelen yardım malzemelerini derneğimizde topladığımız gün insan zinciriyle eşyaları içeri aldığımızı gören bir teyzemiz araç başındaki kardeşlerimizden birine: “Oğlum ne topluyorsunuz böyle?” diye soruyor. “Deprem bölgesine yardım malzemesi gönderiyoruz.” yanıtını alan teyzemiz hiç düşünmeden kar yağışına rağmen üstündeki kabanı çıkarıp kardeşlerimize teslim ediyor. Teyzemize nazikçe buna gerek olmadığı ifade edilmesine rağmen teyzemiz arkasına bakmadan oradan uzaklaşıyor.

Adıyaman'a yönelik yardımlarımızı bu andan itibaren Adıyamanlı kardeşlerimizle birlikte temin ettiğimiz yarı-yıkık bir depoyla yeniden başlatmış olduk ve irtibat içerisinde olduğumuz gerek ÖZGÜRDER şubeleri ve gerekse dernek dışında birçok kardeşimizin katkılarıyla sahadan yardım malzemelerini birebir ihtiyaç sahiplerine ulaştırma imkânı bulduk.

İlk birkaç gün ülkenin birçok ilinden seferberlik ruhuyla deprem bölgesine gönderilen binlerce TIR, insanımızın zor zamanda gösterdiği refleks açısından birçok olumluluk içeriyor. Sahiplenilmediği için sokaklara bırakılan birçok malzeme ekranlarda olumsuz bir imaj olarak gösterilse bile bu durum depremzede kardeşlerimizin imdadını duymayıp tepkisiz kalmaktan binlerce kat daha iyidir. Varsın birçok şey israf olsun, yeter ki “Kimse bize bir şey göndermedi!” denilmesin. Şuna da inanıyoruz ki tüm bu “israf”lar beş yıldızlı bir otelin birkaç günlük israfından daha fazla değildi.

Arama kurtarma ve yardım çalışmalarının yeterince hızlı ve koordineli olmamasının bir sebebi “kibirli devlet” mantığının terk edilmemesidir. Depremin ilk birkaç günü afetle ilgilenen bir kısım kurum yetkililerinin ağzında “Devletimiz her şeye yetişiyor!”, “Her şey kontrol altında!” ezberleri hiç eksik olmadı. Afet çok büyüktü ve dünyada hiçbir devletin bu kadar büyük yıkıma yetişmesi mümkün değildi. En azından sivil toplumdan ve imkân sahiplerinden yardım talep edilebilirdi ve bu devleti küçültmezdi. Sivil toplum kurumlarının ve halkın olaya dahli kendi inisiyatifleriyle olmuştur. Tarihsel bir refleks olarak “Devlet ihtişamını göstermelidir!” mantığı müstağnileşen bir tutuma yol açabiliyor.

Allah'a şükürler olsun ki sahada genel anlamda İslami STK’lar organizasyonlarıyla öne çıktılar. Bu, gurur verici bir durum. Arama kurtarma ekipleriyle, aş evleriyle, yardım dağıtma ekipleriyle, gönüllü elemanlarıyla depremzedeye en yakın onlar oldular. Yoruldular, aç ve uykusuz kaldılar. Tabiî ki sahada başkaları da vardı ama İslami kuruluşların varlığı bir başkaydı. Elhamdülillah.

İlk günden itibaren Adıyaman’da sahada görev alan Batman’dan kardeşimiz Osman Sevim’in izlenimlerini aktarmak istiyorum:

Öncelikle depremin olağanüstü büyüklüğü ve hacmi, sıkıntıların büyüklüğüne kaynaklık etti, bunu teslim edelim. Sarsıntı, yıkım, enkaz, ölüm ve çaresizlik çok büyüktü ve bu, bulaşıcı bir hastalık gibi insanların kalbini deldi geçti. Her insan, kurum ve kuruluş etkilendi. Yaşayan, gören, duyan herkes “hasar gördü”.

Adıyaman merkezde ilk edindiğimiz izlenim, bu olağanüstü yıkımın beraberinde getirdiği olağanüstü şok hali idi. İlk ulaştıklarımızın çoğu ‘yaşayan ölüler’ gibi, ilaçla uyuşturulmuş hastalar gibi çöken binaların etrafında oturuyor, dolanıyor veya yardım bekliyorlardı. Çaresizliğin verdiği yıkım tepeden tırnağa hissediliyor ve görülüyordu. Elektrikler yoktu, binalar ıssız ve karanlıktı. Ekmek, su, battaniye, ateş ve yakacak bir şeyler bulabilenler şanslıydı! Acı, ölçülemeyecek derecede büyüktü yani.

Götürdüğümüz yiyecek-içecek ve giyecekleri hemen dağıtmak istedik. Hem gece hem de sabahın erken saatlerinde götürdüklerimizi dağıttık. Yardım almak için sıraya giren veya girmek istemeyen insanların (ki çoğu birkaç saat öncesine kadar varlıklı ama o anda ise kimsesiz, tüm varlıkları yok olmuş insanlardı) yüzlerindeki umutsuzluk ve belirsizlik izleri peşimizi bırakmadı.

İkinci günün sabahında yıkılan belediye binasının bulunduğu sokaktan başlayarak birkaç sokağı gezdik. Sağ kalan ve evlerinin enkazı başında bekleyenler vardı. İş yerleri olduğu gibi duruyordu. Yağma ve talana şahit olmadık.

Günler geçtikçe kendine gelen, uyanan, tepki vermeye başlayan ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışan insanlar gördük sonra. Akın akın gelen yardım TIR’ları yüreklerimizi coşturdu. Her yerden ve her kesimden fedakâr, cefakâr ve gayretli insanların alanlarda görülmesi takdire şayandı. Düzenli bir şekilde dağıtılan yardımlar çoğunlukta idi ama dağıtıcı araç ve aracılar olmadığı ve bulunamadığı için yüklerini cadde ve sokaklara bırakanlar da vardı. Bu vesile ile gelen yardımların koordine edilmesi, birkaç yerde toplanması ve oradan ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasının farziyeti bir kez daha görüldü.

Bu birkaç günden sonra daha bilinçli ve daha koordineli hareket etmeye ve ihtiyaca göre malzeme ayarlamaya/hazırlamaya ihtiyaç var. O yüzden ya doğrudan ya da dolaylı kişiler üzerinden bölge ile kesintisiz bir ilişki ve iletişim sağlanmalıdır. Yeterli malzeme, kadro ve dağıtıcı araca sahip hem resmî hem de sivil kurumlarla ilişki ve iletişime geçip onlarla koordineli çalışılabilir.

Son olarak, bu tür durumlarda sorumluluk bilincini yüklenerek elimizden, dilimizden, yüreğimizden geleni esirgemeden paylaşmanın ve sunmanın bilinciyle hareket etmeli; her şeyin ve herkesin Rabbi olan Allah’ın rızasını umarak gayret göstermeliyiz.

Aynı şekilde Batman ÖZGÜRDER adına sürekli sahada ve en önde olan Latif Rüzgar kardeşimizin değerlendirmesi şöyle:

Sahaya indiğimiz andan itibaren Batman’dan ve bölge illerinden bize gönderilen malzemeleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Sahada çok zor şartlarda mücadele ettik. Eksi 15 derece soğuklarda geceledik. Gün geldi dışarda yattık ama yine de kardeşlerimizi yalnız bırakmadık. Her gün birazcık da olsa yaralarını sarmak için çaba harcadık. Ekip ruhu ile sahada çalışmalar yaptık, yardımın ulaşmadığı kimse kalmasın diye diğer STK’ları sahada ziyaret edip bilgi alışverişinde bulunduk. 

Deprem ve benzeri afetlerde daha hızlı hareket etmenin yollarını aramalıyız. Çok acil bir şekilde bir araya gelip mutlaka hızlıca istişareler etmeli ve en kısa zamanda afet bölgelerine gidebilecek gönülleri seferber etmeliyiz. Gençlerimizi mutlaka arama kurtarma ve ilk yardım ile ilgili eğitimlere göndermeli, arama kurtarmalarda kullanılacak ekipmanları hazır bulundurmalıyız.

Böylesi durumlarda eğer gerçekten bir şeyler yapmak istiyorsak tek gündemimiz bu olmalı, şartlarımızı zorlamalı, fedakâr ve adanmış bir ruhla hareket etmeliyiz. Şunu da unutmamamız lazım ki tembellik, korku ve cimrilik ile başarı gelmez.

Sahada pek çok duygusal anlara şahitlik ettik. Namaz kılarken önümüzde ağlayan amcayı, ölmüş annesinin başucunda ağıt yakan kız çoğunu, “Çocuklarımı ve eşimi enkazdan kurtarmadan hiçbir şey yemem.” diyen teyzeyi gördük.

Çok üzücü manzaraların yanı sıra çok güzel örnekliklere de şahitlik ettik. Sahada yardım dağıtırken “Sadece şu eksiğim var, başka bir şey istemiyorum!” diyen ablaları da “Teşekkür ederiz, bize yardım geldi; başka yerlere götürün!” diyen teyzeleri de gördük.

Yakınlarını kaybetmesine rağmen acısını içine gömüp sahada her türlü mücadeleyi verenleri de gördük ama depremi fırsata çevirmeye çalışan fırsatçıları, vicdansızları, üç gün içerisinde %70 - %100 oranında fiyat artışı yapan esnafı da gördük.

Belki normal hayatta çok titiz olup da artık çaresizlikten bir battaniye, bir ekmek, bir su alabilme derdine düşen kadınları; dün her şeyi olup da bugün bir çorba kasesi için saatlerce sıra bekleyen beyefendileri de gördük.

Cuma namazı için camideydik. Hutbeyi dinlerken önümdeki amcanın hüngür hüngür ağladığını gördüm. Namaz bittikten sonra dayanamadım “Hayırdır amcam, neden ağlıyorsun?” diye sorunca bana baktı ve yine ağladı: “Oğlum, ben dört çocuğumu kaybettim!” deyince dayanamadım, amcaya sarıldım ve birlikte ağladık. Sahada olmak çok farklı bir şey.


Uğur Aytaş / Sadaka Gölgesi Yardım Derneği

1)Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir.” (İsra, 7)

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Buhari, Mağazi, 35) hadisine istinaden insanlığa faydalı olabilmek amacıyla kurulduk.

Nerede olursa olsun sıkıntıya düşmüş, felakete uğramış, doğal afet ve savaş gibi sebeplerden dolayı hastalanmış, sakat kalmış, aç ya da açıkta kalmış bütün insanlara din, dil, ırk, cinsiyet ve benzeri hiçbir ayırım yapmaksızın gerekli insani yardımı ulaştırmayı kendimize ilke edindik.

Ayrıca bizler biliyoruz ki asıl bizler muhtaç kimselere yardım ettiğimiz zaman ahiretimize yönelik yatırım yapıyoruz bu da bizim onlara yardım yapma isteğimizi artırıyor.

Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.” (Maide, 32)

Kısacası bizi insanlara yardım etmeye sevk eden temel sebep İslami ve insani hassasiyetlerimizdir.

2) Deprem sabahı İstanbul dernek merkezimizde toplanarak depremin ilk etkilerini sahada bulunan ekiplerimizden öğrendikten hemen sonra öğlene doğru yola çıktık.

Depremin ilk gününden itibaren depremden etkilenen bölgelerde yardım çalışması başlattık. 45 acil yardım ve arama kurtarma görevlisiyle bölgelere intikal ettik. 30 araç ve 40 adet arama kurtarma malzemeleri ile yardım çalışmalarına destek verdik.

400 adet ısıtıcı-soba, 20 adet yatak ve çekyat, 6 bin adet battaniye, 500 adet giyim ve ayakkabı kolisi, 30 adet jeneratör, 200 adet powerbank, 7.500 su kolisi, 2 bin gıda kolisi, 5 bin kg kuru gıda, 500 koli çocuk bezi ve 600 koli çocuk maması, günlük 18 bin adet ekmek, 20 koli tıbbi malzeme, 500 koli hijyenik set ile ikramlık yiyecekleri depremzedelere ulaştırdık.

Ayrıca bir adet mobil mutfak, günlük 400 kişilik sıcak yemek, bir adet ekmek fırını, 150 adet çadır, 8 adet seyyar WC-duş kabini, 2 adet malzeme deposu ve 200 depremzede için sağlanan konaklama imkânı ile derneğimiz yardım çalışmalarını sürdürmüştür. Hâlihazırda bölgedeki çalışmalarımız devam etmektedir.

3) Kuruluşumuzdan bu yana Suriye'den Afganistan'a, Endonezya’dan Gazze'ye ve ülkemiz içerisinde meydana gelen yangın ve Kastamonu sel felaketine kadar birçok savaş ve doğal afet sıkıntısı yaşayan bölgelere gitmek nasip oldu. Deprem bölgesine ilk vardığımızda ve sahayı dolaştığımızda aklımıza gelen daha önce böyle bir yıkıma şahit olmadığımızdı.

Çaresizlik ve umut arasında kaldık.

İlk gün sahada dolaşırken bir grup insan enkazda akrabalarının olduğunu söylediler ve ses duyduklarını belirttiler. Oraya vardığımızda yaklaşık bir saat kadar ses almaya çalıştık. Enkaz sahiplerine ses alamadığımızı ve diğer enkazlara gitmemiz gerektiğini söylediğimizde yakınlarından biri “Ne olur gitmeyin, sizden başka kimse gelmedi.” dedi. “Ben ses duydum.” diye ağlayarak gitmememizi istedi. Bu halde yardım isteyen birini öylece nasıl bırakabiliriz, diye düşünmeye başladık. Üzülerek yaşam belirtisi alınan diğer enkazlara yönelmek zorunda kaldık.

Depremin ilk günlerinde AFAD'ın AFAD'a ihtiyacı vardı.

Yapacağımız çalışmaları daha koordineli yapmak amacıyla ilk etapta Hatay AFAD Koordinasyon Merkezine gittik. Arama kurtarma ekiplerimiz yoldaydı ve elimizde iki adet kepçe aracı vardı. Nereye yönlendirirlerse orada hizmet etmeye hazır olduğumuzu söyledik. AFAD merkezinde adeta bir kaos ortamı vardı. Yönlendirme alamadığımız için oradan ayrılmak zorunda kaldık. Kendimiz sahada dolaşarak ihtiyaç olan yerlerde arama-kurtarma çalışmaları yaptık. Hatay'da daha önce yetimhane ve eğitim külliyesi olarak inşa ettiğimiz yeri acil koordinasyon ve depo merkezi yaparak insani yardım ve arama-kurtarma ekiplerimizi buradan organize ettik.

4) Fotoğraf ve video çekimi yaparken ihtiyaç sahiplerinin izzeti ve psikolojisini düşünerek hareket etmek gerekir. Medyatik olsun diye ağlayan insanların, kadınların veya çocukların görüntüleri çekilmemelidir. Olumlu ve umut dolu görsel çalışmalara daha fazla yer verilmeli. Olumsuzluk yaygınlaştırılmamalıdır.

Saha da yer alan görevli çalışanlar veya gönüllü kardeşlerimizin sabırlı olmaları, ihtiyaç sahiplerinin psikolojilerini dikkate alarak ona göre davranmaları gerekir.

Dağıtım yaparken yağmalama veya diğer olumsuzluklara karşı mutlaka önlemler alınması gerekir.

Dağıtım yaparken ihtiyaç sahiplerinin bulunduğu köye/mahalleye malzemeler bizzat dağıtım görevlisi tarafından ulaştırılmalıdır.

Dağıtım yaparken daha önce bölge yerelinde faaliyet gösteren yerel dernekler ve güvenilir insanların yönlendirmelerine göre hareket edilmelidir.

İhtiyaç tespit ekibi kurulmalıdır. Bu ekibin görevi sahada köy köy, mahalle mahalle dolaşıp ihtiyacı tespit etmek olmalıdır. Böylelikle yapılan yardımların gerçek ihtiyaç sahibine ulaşması sağlanır.

Dağıtım yaparken veya ihtiyaç sahibi belirlenirken bölgede görev yapan imamlar veya öğretmenlerle istişareler yapmak gerekir.

HABERE YORUM KAT