Sadece Bir Bilgisayar mı?
Ramazan münasebetiyle İslâm âleminin bazı önemli kriz bölgelerini gündeme getirmeye ve bu bölgelerle ilgili duyarlılıklarımızı tazeleme amaçlı yazılar yazmaya devam edeceğiz inşallah. Ancak bu arada gündemin tartışılan bazı önemli konularını da atlamamak gerektiğini düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde siyonist işgal devletinin Mavi Marmara katliamına karışan bir subayın ve bazı askerlerin çaldıkları bir bilgisayarı yine asker arkadaşlarına satmalarından dolayı gözaltına alınmaları olayı işgal devleti medyasında bayağı gündem oluşturdu ve tartışmalara sebep oldu. Konuyla ilgili tartışmalarda “bu askerler giydikleri elbiselerin ne anlama geldiğini bilmiyor”, “en ahlâklı ordunun askerleri böyle hırsızlık yapar mı?” tarzında vurguların yer alması gerçekten gülünçtü. Ama ne yazık ki bu gülünç vurgular, saçma iddialar özellikle Amerika'da uluslararası siyonizme hizmet eden medya organları vasıtasıyla zihinlere yerleştirilmiştir.
İşin gerçeğinde onların giydiği elbiselerin ifade ettiği anlam vahşetten başka bir şey değildir. Babasının arkasına sığınan bir çocuğu özellikle hedef alarak katleden keskin nişancıların giydiği elbisenin ifade ettiği anlam başka ne olabilir? Bu askerler kundaktaki bebekleri bile öldürmenin caiz ve hatta gerekli olduğuna dair fetvalara göre amel eden askerler değil midir?
Siyonist medya güya bu askerlerin yaptığı hırsızlığın tartışmasını yapıyor ve “siz ne yaptığınızın farkında mısınız?” sorusunu soruyor. Sanki bu işi sadece sorguya çekilen bir subayla onun çetesinde yer alan birkaç asker yapmış ve topu topu bir bilgisayar çalınıp satılmış mesajı vererek! Aslında bu, ciddi bir yanıltma, çarpıtma ve bir olay üzerinden asıl gerçeklerin örtbas edilmesi çabasıdır.
Mavi Marmara gemisinde de birlikte olduğumuz, Çorum'un ileri gelen iş adamlarından ve İHH'nın Çorum temsilcisi kıymetli dostumuz Selim Özkabakçı ile üç gün önce bir iftar daveti vesilesiyle birlikte idik. Siyonist katillerin bilgisayar hırsızlığı ile ilgili haberlerde çıkan görüntülerden kendi bilgisayarını tanımış. O, Gazze'deki mağdur gençlere hediye etmek, onları sevindirmek amacıyla 10'dan fazla yeni notebook satın almış yanında götürüyordu. Sıfır, kullanılmamış notebooklar olduğundan demek ki siyonist hırsızlar satış için onunkileri beğenmişler ve el altından yürüterek yine kendi askerlerine satmışlar. Muhtemelen o sıfır bilgisayarların hepsini yürütmüş satmışlardır. Ama hepsi gün yüzüne çıkarılmamış veya çıkarılamamıştır. Operasyonu organize eden Siyonist katillerin zoruna giden ise bu cihazların yağmalanması değil el altından yürütülüp satılması.
Oysa işgalci katillerin aynı zamanda çok usta hırsız olduklarına yol arkadaşlarımızın çoğu şahit oldu. Arkadaşlarımızın ellerini kelepçelerken ceplerini de karıştırdılar. Herhangi bir elektronik cihaz, hafıza kartı vs. varsa “geri vermek üzere” el koyuyorlardı. Bu arada ceplerindeki paralarını da sayıp güya geri koyuyorlardı. Oysa daha sonra arkadaşlarımızın kelepçeleri açılınca paralarını saydıklarında birçoğunun parası eksik çıktı. Meğer hırsız katiller sayarken aradan yürütmüşler. Üstelik bu işi öylesine ustaca yapmışlar ki sayma işlemi gözlerinin önünde gerçekleşen para sahipleri farkına bile varmamışlar. Yürüttükleri nakit miktarı da saydıkları miktara göre farklı. Az miktarda olanların arasından az, çok olanların arasından çok yürütmüşler. Benim cebimde sadece üç yüz dolar para bulunduğu için bir şey almamışlardı.
Demek ki bu adamlar tam yağma komandosu. Hırsızlığın ustalığını da çok mükemmel bir şekilde öğrenmişler. Düşünün ki bu hırsızların mensup olduğu ordu “Amerikan toplumuna dünyanın en ahlâklı ordusu” diye yutturuluyor.
“Geri verilmek üzere” gasp edilen eşyaların, özellikle elektronik araçların yüzde doksandan fazlası geri verilmedi. Verilenlerin de çoğu kırılmış, kullanılamaz hale gelmişti. Benim de yol ihtiyacı için aldığım eşyalarımın yanı sıra bilgisayarım, cep telefonum, fotoğraf makinam ve bunlarla birlikte kullandığım cihazlarım gasp edildi. Döndükten sonra belki gönderilir diye birkaç gün bekledim. Tamamen umut kesince, bizim işimiz de bu aletlerle yürüdüğünden yenilerini almak zorunda kaldım. Tezgâhı yeniden dizmek de kısa sürede olmadı tabii.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT