“Sabah” ne kadar “laikçi” ise “Hürriyet” o kadar “İslâmcı” mı?!
Hürriyet’te Özkök’ü de, Hakan’ı da, Ali Bulaç’ın açıklamalarını da okudum.. Doğrusu ilk günki performans beni kesmedi..
Özkök bu dinle yüzleşme tecrübesinde nerede durduğundan kendi de emin değil. Ama Kabe’ye gidip de Kabe’de namaz kılmadan geri dönen “ilk umreci” olarak anılacağından kuşku yok..
Aslında bu girişim yeni olmasa da, moda tabiri ile yeni bir “açılım” denemesi..
Ahmet Hakan’ın “İslâmcılığı” yetmemiş ki, Zaman’dan Ali Bulaç’ı da dışarıdan kadroya dahil etmişler..
Bakalım bu işin tiraja etkisi ne olacak.. Piyasa bu açılımı satın alacak mı?
Baştan söyleyeyim, Dindar kesim bu açılıma mesafeli duracak.. Laikçi kesim ne yapar bilmiyorum. Ama belli bir kesimin saldıracağı muhakkak.. Bu kadar “dindarlığa” bile birileri tahammül etmeyecek..
Hani Fehmi Koru’nun Hürriyet’in başına geçeceği iddiaları da dolaşıyor ya ortalıkta, Milliyet’le Hürriyet arasında da ortak bir haber platformu oluşturulmaya çalışılıyor bu arada. Sanki Özkök yeni yönelişleri, ürkek bir şekilde test ediyor gibi.. Özkök her iki zıt kesimden de korkuyor..
Dindar kesime, yanına Ahmet Hakan’ı da alarak yaklaşması ne kadar doğru bir tercih bilmiyorum.. Ali Bulaç, yazılanlar konusunda bilgi yanlışına düşülmesini önleyici bir redaktör olarak görev yapabilir belki.. Ama daha fazla kimsenin bir şey beklememesi gerek..
Bana kalırsa bu iş bu şekli ile ve bu merhalede basit bir magazin olayı.. Yani Ayşe Arman’ın tesettüre girmesi gibi bir şey..
Ama, madem böyle bir açılım başlattılar, bunun geri dönüşü de yok.. Geri dönerlerse ya da burada dururlarsa her iki kesimden de sert eleştiriler alırlar.. Hatta bu işi bir istismar, tiraj kaygısı, dinin magazinleştirilmesi, laikliğin sulandırılması şeklinde yorumlayanlar olacaktır.. Ali Bulaç, orada hakem rolünde, ama o bu yolculuğun bir parçası değil.. İşin dini boyutu ile ilgili. Bir de herhalde, gelen eleştirilere cevap sadedinde hakem olacaktır.. Mesela Özkök’e, yok kadın - erkek birlikte tavaf etse de, saflar birlikte olsa da ayrı ayrı, herkes kendi yerinde namaz kılıyor diyecektir. Zaten çok büyük cemaatlerde bu hep böyledir. İran’da da.. Umrede şeytan taşlama yok, onu da hatırlatmıştır herhalde.. Peygamber Efendimiz Cidde’ye gitti mi sorusuna Ali Bulaç da gülmüştür, verecek cevap bulamamıştır muhakkak. Şarap haram olmadan şarap içme sorusuna da..
Yani Özkök ve Hakan, Mekke’ye umreye giderken eldeki tirajdan da olabilirler..
Sanırım eskiden beri gündemde olan, ertelenmiş ve ama sonunda hazırlıksız bir şekilde aceleye getirilmiş bir ziyaret sözkonusu.. Sadece sipariş üzerinden teknik bir hazırlık yapılmış gibi. İşin bilgi boyutu, manevi / ruhani boyutu hiç hesaba katılmamış sanki!.. Hatta kendileri bir şey yaparken, bunun toplumda nasıl anlaşılacağına illişkin de fazla bir endişeleri olmamış..
Bana göre, Sabah’taki kadın objesi ile, Hürriyet’teki umre resimleri yer değiştirmiş gibi.. Herkes karşı tarafı yakalamak için oltaya yem takıyormuş gibi bir havası var bu işin..
Karşı kesimin ön yargısını kırmak, onlarla iletişim kurmak, onları etkilemek ve hatta aslında dönüştürmek isteyen bir takdik olarak vitrine çıkarılıyor bu imajlar.. Ama işin ilginç yanı, dönüştürmek isterken, kendileri de dönüşüyor bu insanların..
Bu çabaların toplumda sebeb oldukları, tetikledikleri bir tartışma var aslında. “Ne oluyor, nereye gidiyoruz, kim kimdir”. Her kafadan bir ses çıkıyor. Sonuçta fanatikler ve agnostikler kazanıyor!..
Özkök eğer bu açılımında başarılı olamazsa, inandırıcılığını ve ciddiyetini kaybedecek. Eğer başarılı olursa, bu işin burada durması mümkün değil. Daha yolun çok başında.. Hatta Hakan’ın gittiği yoldan geri dönmesi ve arkasında bıraktığı işaret taşlarını izleyerek Hürriyet’e kılavuzluk etmesi gerekecek.. Ama sanırım Hürriyet yeni limanlara doğru yol alırken de yolcularının çoğunu/okurlarının çoğunu yolda kaybedecek..
Yıllar önce laikçi kesimin dine ve dindara, camiye bakışındaki sakatlığı ilk gören politikacıların başında gelir Murtaza Çeliker.. Ama o zaman da bunu anlatamadı. Çünki birileri çatışmadan medet umuyordu.. Rekabet değil kavga istiyordu.. Ötekileri bastırarak kendi dünya görüşünü ötekilere dayatacaktı.. Onun için uzlaşmaya, diyaloğa yanaşmadılar.. Zaten soğuk savaş vardı. Sağ-sol, ilerici-gerici, Türk-Kürt, Alevi-Sünni kavgaları ile bugünlere geldik.. Sünniler çocuklarını İmam Hatibe, Aleviler ve solcular çocuklarını Köy Enstitülerine göndereceklerdi. İmam ve öğretmen kavga edecekti, birileri de gelip milleti kurtaracak, onlara adam olmayı öğretecekti..
Bu oyunun ilk farkına varan ve yeni bir siyaset modeli, ekonomi modeli kurgulanması gerektiğini anlayanlardan biri de sol kesimde İdris Küçükömer’di. Ama olmadı.. Birtakım fırsatlar kaçırıldı..
Fabrika ve cami arasındaki siyasi kamplaşmanın bugün Türkiye’yi nereye getirdiği ortada.. Sağcılar camiyi sahiplenirken, solcular okul ve fabrikaya sahip çıktılar..
Ha! Sahi şimdi bu işin ciddiyet ve samimiyetini test etmek için bakalım Özkök Hürriyet’te mescid açacak mı? Oruç tutan personel için iftar menüsü hazırlanacak mı, gece nöbetine kalan oruçlular için sahurda yemek verilecek mi?
Çok zor bir şey mi bunu yapmak!..
Moskova’da, ABD’de, İngiltere’de bile bu “açılım” gerçek oldu.. “Bizim Sovyet” bakalım daha ne kadar direnecek!
Sahi inanalım mı, “savaş baltalarının gömüldüğüne” ve “topyekun savaşın sona erdiğine”
Sahi bu işin arkasında siz yine biraz da, “iyi saatte olsunlar”ın “toplum mühendisliği” gibi bir hava sezinliyor musunuz? Özkök “konu mankeni” mi? Yoksa Hürriyet okurları test mi ediliyor?
Yazı dizisinin ilk günü, o beklediğim pırıltı yoktu haberde. 2. Gün de öyle.. Ali Bulaç bu vesile ile güzel şeyler yazıyor, ama bizim kesimden kimsenin Ali Bulaç’ı okumak için Hürriyet alacağını sanmıyorum. Kitapları, yazdığı gazetesi var.. Bulaç Hürriyet’te ödünç alınmış, eğreti, biraz da savunma kalkanı, iyiniyet ifadesi olarak meşruiyet gerekçesi gibi duruyor orada..
Bu ümmet, genel olarak bataklıkta açan güllerden hazer eder.
Selâm ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT