Saadet'i duymak
Bu yazıya "Devlet Erbakan'ı anlamamıştı" başlığını koysam, şüphesiz daha dikkat çekici olurdu ama öyle bir başlık kışkırtıcı da olabilirdi.
Oysa dediğimde ısrarlıyım, Erbakan Hoca, 1995'te Bingöl'de "Dağlara 'Ne mutlu Türk'üm diyene' yazarsan başkaları da 'Kürt'üm diyene', 'Çerkez'im diyene' yazar. Kardeşlik bağları zayıflar" demişti, ardından, siyasi yasaklarla başlayan süreç yaşanmıştı. Siz kardeşlik diyordunuz ama bölücülükle suçlanıyordunuz.
Refah-Saadet çizgisinin Doğu-Güneydoğu'da hep bir etkinliği oldu. Şu anda AK Parti'nin bölgedeki etkinliği de o damarla yakından ilgilidir.
Refah-Saadet çizgisinin bölgedeki etkinliği, hiç şüphesiz, bölge insanının "İslam" konusundaki duyarlılığından kaynaklanır ve bu duyarlılık, "kardeşlik" temasının ana omurgasını oluşturur.
Bugün de Türkiye, adını koymama takıntısını sürdürerek, o kardeşlik zeminini diri tutmaya çalışıyor.
Bu noktada, konu üzerinde çok uzun zamanlardır fikri birikimi olan Saadet'in çok net görüşleri olması tabiidir.
Geçtiğimiz günlerde "açılım" tartışılırken, Saadet adına Numan Kurtulmuş'un "Operasyonlar durdurulsun" görüşü yansıdı, ben kendi içimden, "Numan Bey, tüm görüşlerinin bu cümle arkasında kalmış olmasından rahatsız olacaktır" dedim.
Nitekim Numan Kurtulmuş, Diyarbakır'da Saadet'in konuya ilişkin görüşlerini bir bütün olarak açıkladı ve ortaya, bana göre herkesin istifade edebileceği gerçekten dikkatle çizilmiş bir çerçeve çıktı.
Ben bu çerçevede ifade edilen, mesela "Türkler ve Kürtler'in asırlardır aynı medeniyetin varisleri olduğu anlayışıyla hareket edilmelidir" cümlesinin, "açılım"da genel bir zihniyet dokusu oluşturabileceğini düşünüyorum.
Şu ifadeler de bu zihniyet dokusunun ürünüdür:
"Bambaşka kavramları olan yeni bir medeniyete ihtiyaç vardır... Temel kavramları insaf, kardeşlik, eşitlik, adalet, hak, hukuk, paylaşma, alın teri, vicdan, merhamet, onur gibi kavramlar olan bambaşka bir medeniyet. Bu olmadıkça ne bölgenin sorunu ne de diğer sorunlar çözülebilir."
Bunun yanında, her paragrafı üzerinde düşünülmesi gereken bu gerçekten kapsamlı zihni faaliyetin, mesela şu uyarılarının da 'açılım'ın tartışılması sırasında dikkate alınması gerektiğini söylemek isterim.
"-Hükümet bu konudaki tavır ve söylemlerine dikkat etmeli, gerginleştirici üsluptan kaçınmalı, sükûnet ve işbirliği içinde süreci yürütmelidir. Bu süreç ne kadar saydam, katılımcı ve demokratik bir şekilde işletilirse sancı ve sorunlar da daha az hissedilecektir."
"-Sorunun çözüm adresi sadece iktidar partisi değildir, bu bir devlet sorunudur ve çözümün sorumlusu da DEVLETTİR. Kimse sorumluluktan kaçma hakkına sahip değildir. Gizli ve kapaklı hiçbir şey kalmamalıdır. Kimse devlet sırrı gibi kavramlar arkasına saklanmamalıdır. Kim neyi, niçin ve nasıl yapacaksa açıkça bunu deklare etmelidir. Çekincesi ve itirazı olanlar da hiç çekinmeden düşüncelerini kamuoyuna ilan edebilmelidir."
-Kamuoyunda genel olarak olumlu karşılanan bu süreçte aşağıdaki hatalara düşülmemelidir:
"- Çözümün dışarıdan dayatıldığı görüntüsü verilmemelidir; "ya çözeriz ya da çözerler" yaklaşımı ile konuşulmamalıdır."
"- İktidar ve muhalefet partileri arasında sorunu çözmeye hiçbir faydası olmayan sert tartışmalardan kaçınılmalıdır. CHP ve MHP'nin daha sürecin başlangıcında AK Parti tarafından sert bir polemiğe itilmesi ve ne yazık ki her iki partinin de bu yanlışa yanlışla karşılık vermesi süreci zorlaştırmaktadır."
"- Milletle hiçbir organik bağı olmayan, daha dün 1 Mart tezkeresinin geçmesini savunan, küresel odaklardan destek alan kesimlerin tezleri baskın hale getirilmemelidir."
"- Net ve somut bir takvim ve eylem planı olmaksızın yüksek tansiyonlu bir siyasal tartışmanın başlatılması, kimin neye, niçin itiraz ettiğinin belli olmamasına neden olmaktadır."
"- Özellikle, bölgede etkili olan geniş, örgütlü ve örgütsüz kesimlerin, manevi önderlerin ve makul halk çoğunluğunun sesini duyuracakları platformlar oluşturmak yerine siyasi ve iktisadi elitlerin oluşturduğu dar kadrolarla çözüm sürecinin yürütülmesi yanlıştır."
"- Bu konuda itirazı olanların sürece dâhil edilmesinin yöntemleri aranmalıdır."
"- Başbakan ve hükümet üyeleri tavır ve eylemlerinde konunun hassasiyetine binaen sükûnet, istişare, açıklık ve sabırla hareket etmelidir."
"Demokratik açılım" için "Bu bir devlet projesidir" deniliyor.
Dilerim devlet, bir anlamda "Paradigma restorasyonu"nu gerektiren bir zihni açılıma müsait hale gelsin.
O zaman belki, sistem tarafından yerden yere vurulan Refah çizgisine de bir özür borcumuz var, denilir.
Şu "devlet projesi"ni yürüten parti, bağrında, yine devletin yargı erkinin astığı, "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı" yaftasını taşıyor.
Garip dünyanın garip işleri bunlar...
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT