S. E. Çakırgil'in Dilinden Burhaneddin Rabbânî
Tam o sırada, dere-kemik haline gelmiş yaşlı iki zat, arka kapıdan içeri dalıp, feryad’u figan etmeye başladılar.. ’Millet açlıktan ölürken, burada böylesine yemekler yenilmesi haramdır..’ diyorlardı, âdetâ.. Ne dediklerini anlamaya gerek yoktu.. Yüz hat
Burhaneddin Rabbânî’yi yakından tanımak için.. –II
Selahaddin E. Çakırgil
-Bu anlatılanlar hepimizin hikayesidir, gerçekte..-
Ve, Peşaver..
İran sınırından itibaren bakıldığında yaklaşık 1500 km. kuzeydoğu’da Peşaver’e varışımız o kadar kolay olmadı, tabiî..
Çünkü, İran’dan yüklenen cephane yüklü bir askerî araçla gidiyorduk..
Askerî aracın bir saldırıya uğraması veya o müthiş sıcakta, fizikî ısınma ve sıkışmadan meydana gelebilecek bir patlama ihtimali bile vardı..
Bir kaza olup da bir patlama gelseydi, o zaman da, o sarp dağlardan yuvarlanacak taşların altından arabanın bulunması bile mümkün olmayabilirdi, bırakınız insanı...
Geçtiğimiz yolların darlığı, elverişsizliği ve yol boyunca hemen hiç bir yerleşim biriminin bulunmaması, hattâ insan değil, hayvanlara bile rastlanmaması, çevreyi anlatma yeter..
Yolun yarısı sayılabilecek bir yerde, bir ovaya rastladık.. Anlaşılıyor ki, bağ-bahçeleri olan bir yermiş.. Ama, iki gün önce gelen bir sel felaketinden geriye, hayatta kalanlar, çamur deryasının içinden bulabildikleri eşyaları çıkarıp, yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlardı..
Yoldaki son geceyi geçirmek üzere bir küçük kasabada daha konakladık..
HABERE YORUM KAT