Rusya ve İran ‘Yabancı Müdahale’ Sayılmaz!
Rusya’nın Tartus’taki askeri üssü de Kusayr başta olmak üzere ülkenin dört bir köşesinde Şebbihalarla omuz omuza çarpışan Devrim Muhafızları ve Hizbullah militanları da hiç tartışma konusu yapılmadı.
Rusya, İran ve Hizbullah ‘Yabancı Müdahale’ Sayılmaz!
Kenan Alpay
Sanki Suriye’de 30 aydan beridir süren katliamlar sadece Esed/Baas cuntasının özgücüyle gerçekleşiyordu. Hareketin liderlerinden General Hafız Esed 1963’te askeri bir darbe yaparak Baas cuntası adına Suriye halkının iradesine zincir vurduğundan bugüne arkasındaki en büyük dayanağı Rusya değil miydi sanki!
Suriye halkının son elli yılı Baas adındaki Arap nasyonal sosyalizminin ve lider kadronun bekasına armağan edilmemiş miydi yoksa? Ezici bir resmi ideoloji ve tipik bir despotik lider kültü altında ezilen Suriye halkına Rusya ve İran tarafından sıcak bir dost eli mi uzatılmıştı bu dönemde? Suriye halkı da büyük nimet gibi lütfedilen bu dost elinin kıymetini bilemeyip nankörlük mü etmişlerdi acaba?
Müdahaleye Gerçekten Karşı mısınız?
Yarım asrı bulan zulüm ve son otuz ayda vuku bulan yüz bini aşkın ölüm, milyonlarca yaralı, yetim, mülteci vs. şeklinde sıralanabilecek bu acı dolu tarihin sorumlusu öncelikle emperyalist Batı ve İsrail’den ibaret olmasa gerek. Ama öyle bir tablo çiziliyor ki Batı ve İsrail karşıtlığı her türlü yıkım ve cinayetin ya komplo ya da meşru savunma gibi takdim edilmesine zemin hazırlıyor.
Esed rejimin kimyasal silahlar dışındaki silahlarla gerçekleştirdiği katliamlara ABD, İngiltere ve Fransa şimdiye kadar sessiz kaldı. Scud füzeleriyle, Mig savaş uçaklarıyla, varil bombaları veya tanklarla gerçekleştirilen saldırılar mazur görülebilirmiş de neden ille de kimyasal olanlarına tahammül edilemezmiş. Esasen kırmızı çizginin kimyasal olanla sınırlanması ne ahlaken ne de hukuken geçerli sayılabilir. Buna bağlı olarak da Esed’in Suriye halkına karşı giriştiği katliamlar için Batı’nın (özellikle İsrail’in güvenliğini merkeze alarak) müdahale hazırlıkları yapmasına haklı itirazlarımız var. Birincisi, Suriye halkına karşı icra edilen yıkım ve katliamlar karşısında hiçbir şey yapmayarak izleyenlerin suç ortaklıkları ortadan kalmaz. İkincisiyse çapı ne olursa olsun böyle bir müdahale uzun yıllardır Esed rejimine karşı büyük bir fedakârlıkla mücadele eden İslami hareketlerin meşruiyetine en küçük bir gölge düşüremez. Batı ister İsrail’e karşı muhtemel bir kimyasal saldırının önünü almak isterse itibar kazanmak maksadıyla bir müdahaleye girişsin sonuç değişmez.
Tartışmanın ana zemini şudur: Yabancı müdahaleye karşı olmak ilkesel/stratejik mi yoksa taktik/konjonktürel bir durum mudur? Emperyalizm, işgal, sömürü, yabancı tasallutu denilince akla sadece Batı’yı (AB ve ABD) getiren klasik paradigma hem yanıltıcı hem de zararlıdır. Bunun Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Kosova, Doğu Türkistan gibi örnekleri olduğu gibi Suriye’de asla atlanmaması gereken kanlı bir tecrübedir.
Zaten İşgal Altında Değil mi?
Suriye’de Baas despotizmini ayakta tutan uluslar arası ve bölgesel dengenin aktörleri aşikar: Askeri ve siyasi açıdan Suriye halkına diz çöktüren Baas/Esed rejimi Rusya ve İran’a dayanıyor. Suriye halkını katleden ağır silahlar Rusya’dan, sahada savaşan profesyonel savaşçılar da İran ve Lübnan Hizbullahı’ndan temin edildi. Bunların hiç biri sır değil
Rusya’nın Tartus’taki askeri üssü de Kusayr başta olmak üzere ülkenin dört bir köşesinde Şebbihalarla omuz omuza çarpışan Devrim Muhafızları ve Hizbullah militanları da hiç tartışma konusu yapılmadı. Tersine ülkesi ve halkıyla birlikte Suriye, Rusya ve İran’ın doğal nüfuz sahası gibi görüldü. Her halde ister severler, ister döverler, diye bakılıyor. Oysa bütün bu yıkım ve kıyımlarda hiç tartışmasız Esed/Baas rejiminin “Üç Silahşörü” Rusya, İran ve Hizbullah’tı. Ama Türkiye’de hatta Batı’da bile yapılan analizlerde söz konusu “Üç Silahşörler”in Suriye’deki askeri müdahalesi “yabancı müdahale” kategorisinde mütalaa edilmedi.